2 Mayıs 2023 Salı

Görülmeyi bekleyen karahindibalar

…Belki bir salyangoz da değildim. Etrafı böyle soğuk ve gri taşlarla çevrili, hayatta kalmaya çalışan bir karahindibaydım.

2017 Zürih Çocuk Kitabı Ödülü’nün sahibi Enno ya da Asfalttaki Karahindiba, Astrid Frank’in kaleminden, farklılıklarıyla ön plana çıkan iki karakterin yaşadığı zorlukları bizlere aktarıyor. Derinden hissettiriyor desem daha iyi olur çünkü yer yer kendinizi, Enno’nun gözyaşlarına eşlik ederken bulabilirsiniz. Yazarın, bu duyguyu okura geçirmesindeki ustalığı ise ayrı bir takdiri hak ediyor.

Kitabın başkahramanı Enno, pek çoğumuzun umursamadığı ayrıntıların farkına varan bir çocuk. Sınıfta arkadaşının çıkardığı hırıltılı şırıltılı sesler onu rahatsız ederken herkesin geçip gittiği yolda ağır ağır ilerleyen bir salyangoz ya da taşlar arasında hayata tutunmaya çalışan bir karahindiba dikkatini çekebiliyor ve dahası kendisini onunla özdeşleştirebiliyor. Bir kartalın -doğanın kanunu olarak- fareyi kendine yem etmek üzere peşine düşmesi bile Enno’nun hassas kalbinin harekete geçmesi için kâfi. Rekabetin, acının, öfkenin olduğu yerde -söz konusu bir film dahi olsa- Enno’yu görmek mümkün değil. Yaşadığımız dünyada; canlıların duygusunu derinden hissederek onun gözünden hayata bakıyor olmak ancak hassas kalplerin yapabileceği bir iş. Kulağa hoş geliyor olsa da anlaşılamadığınız bir dünyada bu yükü taşımak epey zor. Tıpkı Enno gibi… Tam da burada Goethe’nin sözünü hatırlatmak iyi olacak: “Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.” Enno da bu cehennemde hayatta kalabilmek için kendine hayali bir dünya kurmuştur: Hayalistan. Burada ölen dedesine yazdığı mektuplar, onun için adeta bir oksijen maskesi görevi görür. Ancak ne yazık ki, Enno’nun Hayalistan’ı da annesi tarafından hoş karşılanmaz.

Öte yandan, okurken insanı yaralayan şu cümleleri aktarmayı da isterim: “…Böyle biri olduğum için annemi üzdüğümü görmek canımı yaktı. Kendimi değiştirmek için elimden gelen her şeyi yapardım, eğer bunu nasıl yapacağımı bilseydim.” Yaratılışı gereği narin bir kalbe sahip çocuğun; arkadaşları, öğretmeni ve çevresi tarafından olduğu gibi kabul edilmemesi bir yana, diğerleri gibi kendisine aynı pencereden bakan annesini hayal kırıklığına uğrattığını düşünerek acı çekmesi, bir -anne olarak- beni derinden üzdü. Halbuki değişmesi gereken kişiler, çocuklar değildi; en başta anne babalar ve neredeyse birçoğumuz, çocuklarımızı oldukları gibi kabul etmek yerine onları da kendi kalıplarımıza sığdırmaya çalışıyoruz. Belki de aynayı kendimize çevirmenin zamanı gelmiştir, ne dersiniz?

Kitaptaki, bir diğer karakter ise Olsen. Enno’nun en yakın arkadaşı, aslında tek arkadaşı. İkisinin tuhaflıkları(!) onları aynı noktada buluşturuyor. Olsen, yüksek zekaya sahip bir çocuk ve dolayısıyla arkadaşları tarafından pek sevilmiyor. Bunun bir sonucu olarak hem sözlü hem fiziksel zorbalığa maruz kalıyor. Ancak annesinin, Olsen’i her koşulda destekliyor olması onu Enno’dan daha şanslı kılıyor.

Sahi, hepimiz herkes gibi olacak olsaydık, insan olmamızın ne anlamı kalırdı? Farklılıklarımızı, iyi-kötü herhangi bir değerlendirmeye tâbi tutmadan kucaklıyor olmak ne iyi gelirdi dünyamıza. Ve çocuklar, hepsi aynı bahçenin farklı çiçekleri; bir karahindiba bir orkide veya bir gül gibi, hepsinin ihtiyacı ayrı olsa da hiç şüphesiz her biri koşulsuz sevgiyi hak ediyor.

Kırmızı Kedi Yayınevleri’nden çıkan Semra Pelek’in çevirisiyle bizlere ulaşan ENNO ya da Asfalttaki Karahindiba; dilerim, kendini karahindiba olarak hisseden ve bir yerlerde anlaşılmayı bekleyen tüm çocuklara umut olur.

Kitabı okuduktan sonra daha iyi anlayacağınız Dr. Bahar Eriş’in şu cümlesini de unutmadan eklemek istiyorum: “Her çocuk kendi hızında ilerler, lütfen arkadan ittirmeyiniz.

Merve Yazar
merveyazar93@gmail.com

1 yorum: