6 Temmuz 2021 Salı

İlk günahı sorgulama ve onu telafi etme yolculuğu

Korkular, insanı frenler. Yaşanmış acı tecrübeler, o tecrübeyi bize getiren neyse, işte ondan kaçmamıza sebep olur. Böyle böyle hayattan kaçarız. Kendimizi küçümsemişizdir bir kere çünkü. Bir dersin öğretmeni bize bağırdığında, o dersi hayatımız boyunca bir daha öğrenemeyebiliriz. Öğretmen talebeye bağırdığı için, o öğretmenin dersi, o talebe için bir korku unsuru olmuştur. Korku geçene kadar dokunulmaz korku unsurlarına. Korku geçene kadar, korkuya dokunmadan yaşamaya çalışır kişi. Ama korku, dokunarak geçer. Korkuya galip olmak için ona dokunmak gerekir. Peki bu romanda dokunmadan yaşayan kim? Adalet.

Başkarakteri Adalet olan romanın esas konusunu, doktorundan kısa süre sonra öleceğini öğrenen Adalet’in film gibi gözünün önünden geçen hayatını izlerken, hayatında işlediği ilk günahı sorgulaması ve bu günahı telafi etme yolculuğu oluşturuyor. Bu dikkat çekici konuyu işlerken Nermin Yıldırım, hayata dokunmak, korkuların üstüne gitmek gibi önemli mesajlar veriyor okura. İlk günahını telafi etmek için, büyüdüğü mahalledeki çocukluk arkadaşını bulma yolculuğunu okuyoruz Adalet’in. Can yoldaşı Hülya’yı da yanına alıp yolculuğa çıkan Adalet’e biricik dostu Hülya ile birlikte derin bir suçluluk duygusu eşlik ediyor. Adalet, çocukluk arkadaşından zorla aldığı ayıcığını ona geri teslim etmeden bu suçluluk duygusundan kurtulmayacağını düşünüyor. Adalet’in bir oyuncak ayıya tüm günahlarını bağlamasını mühim bir nokta olarak gördüm, bunun ne kadar sağlıklı olduğu tartışılabilir tabi, ancak okura Adalet’in inatçı kişiliği ve psikolojisiyle ilgili önemli bilgiler verdiği kanısındayım. Kitabı okuyacak olanlara ipucu vermemek için oyuncak ayı bahsini kapatıyorum.

Adalet’in hayatında sembolleşmiş önemli kişiler var, beş yaşındayken kaybettiği babası, babaannesi, ve hiç sevilmemiş bir karakter olarak karşımıza çıkan annesi. Dokunmadan ile birlikte Nermin Yıldırım’ın üç kitabını okumuş oldum, ancak sevilmemiş, sevgisiz karakterler bağlamında yazarın eserlerinde bir ortaklık olduğunu düşünüyorum. Adalet’in annesinin, ve belki de kendisinin de, sevilmemiş karakterler olmaları bu açıdan dikkate değer. Yakın zamanda okuduğum Gülten İkizoğlu’nun Ötesi kitabında, bir çocuğun, ilk nesnelerinin anne ve babası olduğu, onlar tarafından nasıl bir muamele görürse, çocuğun kendi yaşamı boyunca da öyle bir özdeğer algısı geliştireceği yazıyordu. Dokunmadan’ın Adalet’ine de bu psikolojik saptamayı göz önüne alarak bakarsak, romanın psikolojik boyutta da okura çok şey katacağını görmek mümkün olacaktır. Tabii, bu, romandan çıkarılabilecek psikolojik saptamaların yalnızca biri.

Nereye gideceğini değil, nasıl gideceğini bile değil, sadece gideceğini önemseyen keşişler gibi geçtim koridoru. Ne göreceğini değil, nasıl göreceğini değil, sadece göreceğini düşünüp sevinen gözü yeni açılmış körler gibi ittim kapıyı.

Adalet, hüzünlü olduğu kadar matrak, hüznünü matraklık perdesiyle gizleyen, güçlü ve inatçı bir karakter. Çocukluk arkadaşını bulmayı kafasına koyar koymaz, ona içinde bulunduğu ölümcül hastalık bile engel olamıyor. Bu yolculuk, aslında Adalet’in kendi içine doğru yaptığı bir yolculuk olarak da yorumlanabilir. Yol, insana çok şey katıyor. Yaptığı içsel yolculuğun yanında Sadi Seber’le tanışması, Adalet’in hayatına, kendinden bile gizlediği bir heyecanı da katıyor belki de.

Nermin Yıldırım’ın, okuru içsel bir yolculuğa, hüznün yanında umuda ve ayağa kalkmaya teşvik ettiğini düşünüyorum. Okurunu hem hüzünlendiren hem de umutlandıran bu güzel romanı okuyacak olan herkese, keyifli okumalar diliyorum.

Nida Karakoç
twitter.com/nida_karakoc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder