Her romancı çağının tanığı olmakla yükümlüdür, her roman toplumsal bilincin yansımasıdır bu yüzden. Resmi tarih kayıtlarına geçmeyen toplumsal duyuş ve yaşayış romanlarda görülür. Latife Tekin'in Sevgili Arsız Ölüm romanı da bize bir çeşit Türk toplum tarihi okuması sunuyor. Roman kahramanlarının karakter özellikleri; roman boyunca yaşadıkları, olaylar karşısındaki tepkileri Türk toplumunu oluşturan farklı dinamikleri işaret ediyor. Bu işaretler üzerinden tarihi süreç içinde toplumsal hafızamızdaki izleri de okuyabiliyoruz.
Romanın başında mekan, büyük şehre uzak bir Anadolu köyüdür. Köylülerin doğa olaylarına ve insan davranışlarına yönelik yorum ve davranışları alabildiğine doğulu. Cinler, periler, büyü, fal gibi pek çok motif günlük yaşayışın bir parçası durumunda. Huvat, bu ortamın içine büyük şehirden sürekli yeni bir icat getiriyor köye ve köylüleri her defasında şaşırtıyor. Böylesi bir ortamda akılcı bir sorgulama elbette kendine yer bulamıyor. Atiye karakteri, Huvat'ın eşi olarak yine köye Huvat tarafından getiriliyor. Atiye köye ve köylülere ve dahi köylülerin adetlerine yabancı olmasına rağmen kısa sürede kendini bütün köylüye kabullendiriyor, kendisi de buradaki yaşamına alışıyor. Aile içinde annenin rolüyle hükümetin rolü arasında bir ilişki kurmak mümkündür. Baba da devlet olarak düşünülebilir. Bu benzetmeyle beraber bu aileyi Osmanlı'dan Türkiye'ye uzanan bir medeniyet serüveni içinde izleyebiliyoruz roman boyunca.
Roman, aile dışındaki karakterlere yalnızca aile bireylerine sirayet ettikleri oranda yer veriyor. Aile bireyleri her ne kadar dış dünyaya açılmaya çalışsalar da bu çabalar kısa süreli birer girişim olarak kalıyor. Türk toplumunun dünyaya açılmaya çalıştığını iddia etmesine rağmen gerçek anlamda kendi içinde bir kısır döngüye mahkum olduğu gerçeği bu durumla örneklenmiş.
Roman kahramanlarından Huvat, köye büyükşehirden sürekli yeni bir şey getiriyor ama bu yeni icat köydeki yaşamı değiştirmekten ziyade sadece kısa bir süre şaşkınlığa neden oluyor, kaldı ki Huvat da bu getirdiklerini köylünün yaşamını kolaylaştırmak için değil sadece kendinden söz ettirmek için kullanıyor. Zaman zaman iyi niyetli birtakım yinilikler de yapıyor hatta yeni parti çalışmalarına ön ayak olarak köye hizmet de getirmek istiyor ve köylüye sitem ettiği de oluyor. Bütün bu yönleriyle "aydın" ya da daha doğru bir tanımla "kanaat önderi" profili çiziyor. Öyle ki bu kanaat önderi hükümeti de köye dışarıdan getiriyor. Hükümet, kısa sürede yeni topluma ayak uyduruyor ve zamanla bu toplumun en güçlü savunucusu olup çıkıyor. Türk demokrasisi ve hükümet yapısı da bu duruma benzer bir özellik gösterir.
Aile köy ortamında varlığını sürdürürken çeşitli zorluklarla başetmeye çalışıyor. Bu süreçte Atiye'yi köyde çocuklarla yalnız bırakan Huvat halkı ve hükümeti sürekli yalnız bırakan sözümona aydınımızı işaret ediyor. Sırasıyla Halit, Seyit, Nuğber, Dirmit ve Mahmut adlarında beş çocuk doğuran Atiye, çocuklarıyla ilgili yaşadığı her sorunda köyün dışında olan Huvat'ı bir vesileyle köye çağırarak sorunu çözmeye çalışıyor. Bu da hükümler ve aydınlarımız arasındaki ilişkiye dair güzel bir benzetme. Özellikle Dirmit ve köylüler arasındaki ilişki, toplumun akılcı yaklaşıma ve eleştiriye karşı takındığı tavrı örneklendirmesi itibariyle dikkatle okunmalı.
Köyde barınamayacaklarını anlayan aile çözümü İstanbul'a göçmekte bulur. Aile bireyleri burada da bir varoluş mücadelesinin içine giriyor. Burada da aile bireylerinin ilişkileri üzerinden bir toplum okuması yapmak mümkün. Ailenin üç erkek çocuğu sürekli bir iş kurma mücadelesi içindeler ama bir türlü istikrarı yakalayamıyorlar. Zaman zaman kestirme ve yanlış yollara sapıyor ve sonuçsuz kalıyorlar. Atiye, roman boyunca evlatlarının kendilerini kurtarmasını bekliyor ama aile bireyleri birlikte hareket etmeyi bir türlü başaramıyor. Her bir kardeş kendince bir kurtuluş yolu buluyor ve kısa süreli olacak şeklide başarılı da oluyor. Bu kısa süreli başarı dönemlerinde aile bireyleri eve para getiren kişiye göre yeniden konum belirliyor. Bu durum siyasi partilerin ülkeyi kurtarmak için yaptıkları kısa süreli, plansız ve sonuçsuz çabalarını çağrıştırıyor.
Romanın dil ve anlatımı da Türk toplum yapısını yansıtacak biçimde. Roman boyunca bir çeşit masal dili kullanıyor yazar. Azrail, cinler, tulumba, kus kus otu gibi hayali karakterler roman gerçekliği içinde güçlü birer motif olarak öne çıkıyor. Yüzyıllık Yalnızlık romanındaki destansı anlatımla Şeker Portakalı'ndaki masalsı anlatımı Türk toplumunun dinamikleri ve sözlü edebiyatımızın imkanlarıyla, manevi kültür unsurlarımızı harmanlayarak sunan başarılı bir roman.
Erhan Çamurcu
erhan.hoca.55@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder