Unutmayı, ihanet addeden bir zihniyete sahip birinin hikâyesidir bu.
Dünyadaki en büyük suçun ırkçılık olduğunu söyleyen aydının düşüncesine sahip bir adamın kitabı bu.
Ahlâk, utanmayı bilmektir diyebilen bir babanın oğluna aittir bu kitap.
Üç mühim soru soruyor bizlere belleğimizi tazelemek için:
1. Gazze’de kardeşinin biraz önceki patlamadan geriye kalan cansız bedenine bakan küçük kızın kara gözlerindeki acı, bundan sonra hangi toplumsal yaranın merhemi olur ki?
2. Filistin’deki çocuk, babasının onu korumak için siper ettiği gövdesini altından sağ çıkabilseydi eğer, bizim dünyamıza dair ne söyleyip ne yapacaktı kim bilir?
3. İki çocuğunu evde bırakıp işe giden genç annenin geride kalan yavrularının,çıkan yangında kanepenin arkasına sığınmakla kurtulacaklarını zannedip birbirlerine sarılmış halde bulunan cesetleri; hangi ekonomik göstergenin karşılığıdır sizce?
Dünya bizim için bir duraktır, mealinde olan İslam inancımıza göre tek düşüncesi bir ev satın almak için on yıllık ev kredisini alıp on yıl durmadan ev kredisini ödemekle uğraşan insanlara; Sicilyalı köylülerin kaç bin yıllık düsturunu bir kez daha bize göstermiştir bu:
“Yalnızca, öldüğümüz yer bizimdir.”
Suriyeli mültecilere ansızın ve iyi niyetle sorduğu "Size nasıl yardımcı olabilirim,neye ihtiyacınız var sizin” sorusuna ağlamaklı ve bir o kadar da hazin bir cevaba maruz kalan bir adamın hikâyesidir bu kitap: "Bizim, sadece güvene ihtiyacımız var, sadece güvene. Buraya geldiğimizden beri beş kız çocuğumuzu bizden çaldılar."
“Havamız kirli, toprağımız verimsiz, bulutumuz asitli, şelalemiz mahpus, ırmağımız şaşkın, ağacımız kesilmiş, ormanımız yol olmuş.” diyen bir adamın hikâyesidir bu.
Mekân ile yer kavramını doyurucu bir tanımlamayla ayırt eden adamın hikâyesidir bu.
İyi yazının “kısa cümlelerle, samimi ve yalın bir üslupla ve sahici bir dille kurulduğuna” inanan naif bir düşünceye sahip bir adamın hikâyesidir bu.
İyi bir filmin “Başka bir dille oynamasının, ondan etkilenmeyeceğimiz” anlamına gelmeyeceğini dile getiren bir olgunluğa sahip adamın hikâyesidir bu.
Kendi yaşam öyküsünden on beş yıl öncesinde anlattığı “seyirci ve edilgen” bir olayı, on beş yıl sonrasında “fail ve etken” olarak anlatmasını ise şu cümlenin anlamına yürekten inandığı için anlatır: “Devrim gibidir bazı başlangıçlar, inanır ve vazgeçmezseniz eğer, mutlaka gerçekleşir.”
Ülkemizde yazmaktan, okumaya vakit ayıramayanlar için şu cümleyi kuran bir adamın hikâyesidir bu: “Okumak, bende yazmak denen eylemi de aynı anda doğurdu.”
Gogol’un Ölü Canlar’ını okuduğu günlerde, kitabın ikinci cildini bir çılgınlık anında şöminede yaktığını öğrendiğinde içinden “ah!” iniltisine benzer bir acı hisseden adamın hikâyesidir bu.
“Hikâyesi olmayan adamlara acıyor gibiyim.” diyen bir adamın hikayesidir bu.
“Rüyalarımızı, kalplerimizden başka soracağımız hiç kimsemiz yok.” diyebilen naif bir ruha sahip bir adamın hikâyesidir bu.
Oyunculuk kariyeri için kendi kendisine içinden şunları geçiren bir adamın hikâyesidir bu: “Sakın rol yapmaya kalkma, rezil olursun.”
Yazdıkça içimdeki tortulardan kurtuluyorum diyen bir adamın hikâyesidir bu.
Söz söylemenin bedelinin ağır ödendiği bir coğrafya olduğunu belirten bir açık sözlülüğe sahip bir adamın hikâyesidir bu.
Abdulkerim Bülbül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder