5 Şubat 2016 Cuma

Guy Standing’in prekaryası yeniden sınıf siyaseti (mi?)

Neoliberal politikalar eşliğinde dünya ölçeğinde işletilen günümüz kapitalizmi, her şeyin merkezine yerleştirdiği rekabet anlayışı ile piyasa kurallarını hayatın her alanına yayarak savunmasız bireylerin yaşamlarını sömürmeye ve denetlemeye imkân veren alternatifsiz bir hayatı seçim şansı bırakmaksızın dayatmaktadır. Politik belirsizliklerle güvenden korkuya, alternatifsiz ve muhalefetsiz bırakılmış yaşam alanlarıyla da umuttan umutsuzluğa evrildiği bu kaotik dünyaya insanlar, tepkilerini çeşitli yollardan -ama doğru; ama yanlış- dile getirerek, hiç de pasif olmadıklarını göstermektedirler. Bu tepkilerle ortaya çıkan 21. yüzyıl hareketleri de, siyaseti sınıf ve statü gruplarının dışında kalan failler ile yeniden düzenlemeye çalışarak iktidar dışı ve muhalefet üstü alanlara taşımaya çalışmaktadırlar.

Yeni kitlesel hareketlerin yükselişinin yanı sıra birçok kesimde de prekarya adıyla yeni bir toplumsal sınıfın ortaya çıktığı yoğun bir şekilde tartışılmış ve farklı tanımlamalar getirilmiştir. Günümüz dünyasında gelişmiş toplumların nüfusunun çoğunluğunu kentliler oluşturmaktadır. Ancak, nüfusun istihdam edildiği alanların endüstriden hizmet sektörüne kayıyor oluşu kentleşmeyle sanayileşme arasındaki süregelen ilişkiyi ters yönde etkilemektedir. Sermayenin dolaşım süreçlerini kentsel mekânlarla ilişkisi üzerinden değerlendiren David Harvey de, kent yaşamının üretim ve idamesinde işin ve emeğin hizmet sektörü içerisinde yeniden tanımlandığına dikkat çekerek çoğunluğunu yarı-zamanlı, örgütsüz ve güvencesizlerin oluşturduğu yeni emek sahibini prekarya olarak tanımlamıştır.

SİYASETİN GELECEĞE DÖNÜŞÜ

Etiketinden liberal Ayşe Buğra da ilgili makalesinde dünyadaki bu gelişmeleri Gezi Parkı Olayları özelinden muhafazakâr bir tutum ile siyasetin geri dönüşü olarak karşılamış ve orta sınıf tahlilleri üzerinden bir prekarya değerlendirmesinde bulunmuştur. Bu değerlendirmesinde Buğra, siyasetin geleceğini etkileme potansiyeli taşıyan prekaryayı çalışan nüfusun çoğunluğu şeklinde tanımlayan Guy Standing’in 2012’de yayınladığı 2014 yılında İletişim Yayınları tarafından Türkçeye çevrilen “Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf” kitabının önemine işaret etmektedir. Prekaryanın tanımlanmasında Guy Standing, Harvey’den farklı olarak onu sınıf siyasetinin devamlılığı içerisinde okuma çabasındadır: “Tarih boyunca bütün önemli hareketler, iyi ya da kötü, sınıf temelliydi.

Kendi ifadesiyle kitabında da, prekaryayı dünyada henüz oluşum sürecinde olan bir sınıf şeklinde anlatıyordu. Esnek bir emek piyasasında eşitsizliğin giderek artmasına bağlı risk, güvencesizlik ve istikrarsızlığıyla çoğunluğunu kariyeri olmayan, göçmen, geçici işçilerin oluşturduğu küresel ve parçalı bir sınıf. Ayşe Buğra’nın Osman Savaşkan ile hazırladığı ve yine İletişim Yayınları'ndan çıkan “Türkiye’de Yeni Kapitalizm” kitabında yeni sermaye çevreleri karşısında konumlandırabileceği bir sınıf. Böylece bir toplum mühendisliği projesi olarak arkaik sınıf siyaseti, küresel emek piyasasındaki ilişkileri bağlamında yeni bir dil ile tekrardan hayata geçirilebilecekti. Bu şablon, Naom Chomsky’nin getirdiği prekarya tanımlamasına da uygun düşer. Chomsky de, prekaryayı neoliberal politikaların sebebiyet verdiği mevcut sorunların üstesinden gelinmesinde devleti önemli bir unsur olarak gören “Wall Street Eylemleri” ve “Yüzde 99 Hareketi”nden yola çıkarak ele almıştır. Böylesi bir toplumda artık sanayi proletaryasından bahsedilemeyeceğini, klasik burjuva & proleter kavramının yetersiz kaldığını belirten Chomsky, devlet faaliyetlerini belirli biçimlerde (kaynak dağılımı, hakların korunması vs.) yeniden düzenlemeye sevk etmesi için prekaryayı plütonomi sınıfı karşısına yerleştirerek tanımlar.

On sekizinci yüzyılın Aydınlanmacı düşünürlerince dile getirilen ilerlemenin çatışmaya dayalı bir toplum yapısında gerçekleşeceği inancı, sınıf anlayışına merkezi bir yer atfediyordu. Modern dünya ile toplumun daha basit bir evreden daha karmaşık ve gelişmiş bir evreye geçtiği varsayımı, sınıfı siyasallaştırarak toplumsal işbölümünü yansıtan bir kavrama dönüştürmüştür. Burjuva ideologları da, sınıf kavramı ile siyasetlerini aristokrasiye karşı mücadelelerinde gelişmeci toplum kurgusuna göre tanımlayarak meşrulaştırmıştı. Buna göre, ilk sınıflı köleci toplumdan feodal topluma; feodal toplumdan burjuvazinin düzenlediği kapitalist topluma; yani nihai aşamaya ulaşıldığı iddia edilebilecekti. İşçi ideologları, toplumun gelişmesini burjuva toplumu ile sınırlandırmayarak son aşamaya işçi iktidarı ile ulaşılabileceğini öne sürdüler. Böylece iktidar proletarya tarafından ele geçirilip toplum tekrardan düzenlenecek ve ilerleme kaydedilecekti. Buradan da anlaşılacağı üzere işçi ideolojisi, burjuva fikriyatını yadsımamış; aksine onu olumlamış ve ona eklemlenmişti.

TÜRK: KAPİTALİZMİN YIKICI ÖZNESİ

Velhasıl 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünyaya Fransız Devriminin gözlüğünden bakan sınıf siyaseti, yavaş yavaş terk edilecekti. Sınıflar arası çatışmayı, ilerlemenin temel belirleyicisi olarak gören siyaset anlayışına en büyük darbe feodalizmden kapitalizme geçiş tartışmaları içerisinden gelmiştir. Bu tartışmalar, burjuva ideologların ve daha sonrasında Marksistlerin iddia ettiğinin aksine burjuvazinin aristokrasi ile çatışmasından ziyade, zamanını dolduran aristokrasinin burjuvalaştığını göstermişti. Ayrıca, 68 hareketi ile her türlü toplumsal kimlikten ve özdeşlikten kurtulma çabası da, birçok siyasi aktörü sınıflara göre konumlanmak yerine birbirine eşit uzaklıkta duran birçok mücadeleden biri haline getirmişti. Bu mücadeleler yeni bir siyaset arayışının tezahürleriyken, son dönemde prekarya tanımlamalarında ortaya çıkan tartışmalarda sınıf siyasetinin sürdürülme çabası hem arkaik bir tutum hem de sistemi muhalefet eliyle meşrulaştıran art niyetli bir girişimdir. Ayrıca gerek sınıf siyaseti gerekse de yeni kitle hareketleri, kapitalizmin kendi iç çelişkilerinden doğan güçlerce yıkılacağı düşüncesini paylaşırlar. Dolayısıyla geleceğin toplum tasarımında, sosyalizmin dışında başka bir dünyayı düşünemezler. Oysaki Batı’da gelişerek dünyaya musallat olan şeyin cevheri konusunda bir kavrayışa sahip olduğumuzda göreceğiz ki kapitalizm, dış bir güç tarafından yıkılabilir ve bu yıkıcı özne de Türk’ten başkası değildir.

Haydar Barış Aybakır
twitter.com/HaydarBrs

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder