"Hareket, insanın yer değiştirmesi değil, kendini değiştirmesidir."
- Nurettin Topçu
Bazı insanlar celalî hâlleriyle, bazıları ise cemalleriyle hatırlanır. Emin Işık deyince her iki hâlle de onu hatırlamak mümkün. Konu ne zaman tasavvufa ve Hz. Mevlana'ya gelse, haddini aşanlar için Emin hoca o muazzam bilgisiyle bir refleks olmuştur ve celallenmesiyle meşhurdur. Bu celalî hâli nefsinden değil, Hz. Pîr'e olan aşkındandır.
Öte yandan Yaman Dede'ye ait "Gönül hûn oldu şevkınden boyandım yâ Resûlallâh" naat-ı şerifi ve "Yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma" şiirini okurken de cemali ve mûsikîye ne kadar hâkim olduğu da rahatlıkla anlaşılabilir. Zira gönüllerin sultanı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin buyurduğu gibi "Tencerenin kapağı tıkırdamaya başlayınca içinde ne pişiyor anlarsınız."
Emin hocanın ardında namaz kılmış, vaazlarını dinlemiş, dualarına "amin" demiş her kûl, şüphesiz hocanın âlimliğine şahittir. Muazzam bir tasavvuf bilgisi ve elbette tecrübeleri vardır. Sufi Kitap'tan eylül 2010'da yayımlanmış olan "Aşkı Meşk Etmek", ismi gibi bir kitaptır. Aşkı da meşki de hocanın harikulade üslubuyla tatmak mümkündür. İki bölüme ayrılan kitabın ilk bölümü oldukça geniş olup hocanın tasavvufî konulara getirdiği açıklamalardan müteşekkildir. İkinci bölümde ise kitabı yayına hazırlayan Cengizhan Yurdanur ile yaptığı uzun soluklu söyleşi yer almaktadır.
Günümüzde insanların en büyük eksikliğinin tasavvufla tanışmamış olduğunu ve bu tanışma hâli gerçekleşirse kişinin anlamı arama, kendini bulma ve "olma" yolunda büyük bir kademe kaydedeceğini hoca anlatır. Kitabın esas eylemi tasavvufun "hâlâ" yaşanabilir olup olmadığını düşünenlere verdiği cevaptır. Evet tasavvuf günümüzde de yaşanabilir ve hoca şöyle demiştir: "Buhranın devası tasavvuftur."
Bir Mehmet Âkif sevdalısı olan Emin Işık hoca, o büyük şairin "Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı / asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı" dizelerini sıklıkla kullanır ve tasavvuf hakkında her önüne gelenin yaptığı açıklamaların karşısına çok güçlü bir duvar örer. Tasavvufun büyük bir ihtiyaç olduğunu şöyle açıklar: "Çağımızın insanı, pek çok dünya metaına sahip olmuştur, ama kendi hayatına sahip olamamıştır. Üstelik hür olduğuna inanır. Oysa kendi istediği hayatı değil, kendisinden istenen hayatı yaşar. Yani, çağdaşlığın kendisine sunduğu sanal hayatın kurallarına uyar, onun icaplarını yerine getirir. Kendisine buna mecbur hisseder. Yoksa çağdaş olamaz."
Teknolojiye önce meftun, sonra da esir olan insana nasihatlerde bulunur: "Yabancı kimdir? Topraktan olan bedenindir, nefis de bedenin istekleridir. Senin gam ve elem çekmen nefis yüzündendir. Bedene yağlı-ballı şeyler vermekle öz cevherin olan rûhunu semirtemezsin. Bedeni misk kokulara yatırsan da ölüm gününde pis kokusu meydana çıkar. Rûhun gıdası; et ve ekmek, yağ ve bal değildir. İlim, hikmet, hidâyet ve ibadettir. Tek kelimeyle ilâhî aşktır."
Erol Güngör, Nurettin Topçu, Celalettin Ökten, Muzaffer Ozak gibi isimleri sıkça anan Emin hoca, aynı zamanda bu büyük isimlerin rahle-i tedrisinden de geçmiştir. Kitabın ilk bölümünde tasavvufa giriş, çağdaş hayat ve tasavvuf, çağdaş insanın mânevî problemleri, İslâm tasavvufunun geleceği, mistisizm ve tasavvuf, vahdet-i vücûd, mânevi âdem, şerîat ve tarikat, kendine yardım, kapının eşiğinde, tövbe kapısı, sabır, şükür, havf ve recâ, fakr, zühd, gör sôfiyi, tevekkül, muhabbet, tasavvufun merhaleleri, nefis ve mertebeleri gibi konuları açıklayan Emin hoca bu bölümün sonucuna varmadan da Muhyiddin İbn Arabî Hazretlerinin Fahreddin Râzî Hazretleri'ne yazdığı mektubu eklemiştir. Kendisinin tercüme ettiği bu mektupta şu paragrafa dikkat kesilmek gerekir: "Nefis, kendi elinin emeği olan kazançtan gıdalanmaya başlayınca artık hibe ve ihsan kabilinden olan ikramlardan lezzet alamaz olur. O zaman da ayağının altındaki gıdalardan beslenen kimseler arasına girmiş olur. Oysa kendi üstlerinden beslenen Allah kulları da vardır."
Emin Işık hocanın Cengizhan Yurdanur'un sorularına cevap verdiği kitabın ikinci bölümünde; medeniyetin gelişimi ve tasavvuf, uzakdoğu felsefesinin dinin yerine ikame edilemezliği, "Enel Hak"ın ne mânâya geldiği, tasavvufa mürşit, Muzaffer Efendi'nin taktikleri, kerâmetin ne olduğu, insanın nefsinin yedi katlı apartmana benzediği, Fahreddin Efendi anıları, tekkelerin sanat akademileriyle olan benzerliği, tarikat - siyaset ilişkisi, mûsikî üzerindeki helal - haram yorumları, selefiyye, İbni Teymiyecilik gibi çok önemli konular yer alıyor. Bu bölümde özellikle gençlerin o en sık sorduğu "Hangi vasıftaki mürşide bağlanılır, bir mürşidin halis olup olmadığı nasıl anlaşılır?" sorusuna Emin hoca Muhakkık-ı Tırmizi'nin formülünü sunuyor: "Bakın bakalım, o mürşid etrafındakileri yahut müridim dediklerini, derviş dediklerini kendine mi bağlayıp ram etmeye çalışıyor, Allah'a mı bağlamaya gayret ediyor? Eğer o mürşid yanındakileri Allah'a bağlanmaya yönlendiriyorsa, o Allah ehlidir. Kendine bağlamaya çalışıyorsa, o şeytanın ortağı olan bir haindir, bir münafıktır."
İnsanın bilhassa manevi hastalıklarının farkına varması, onları tek başına tedavi etmesi çok güçtür. Muhakkak bir tabibe görünmesi gerekir. İşte bu tabipler, mürşitlerdir. Her hasta kendini tedavi edebilseydi tabiplere gerek kalmazdı. Emin Işık hoca burada "Peygamberlere de hacet kalmazdı" der ve şöyle devam eder: "Bu medeniyet insana sadece bilgi veriyor. İnsana lâzım olan donanımı, ahlâk, görgü, şeref, şan, yani mânevi değerler dediğimiz, veya insanî değerler dediğimiz şeyleri vermiyor bugünkü medeniyet. Eskiden aile verirdi, toplumun eski düzenini kaybettik. Din veriyordu, dini duyguları da bir kenara bıraktık. Dergâhlar veriyordu, onları da kapattık. Eskiden kahveye giden adam bile Sireti'n-Nebi okuyordu."
Hz. Abdulkadir Geylâni'nin "Kur'ân hidâyet, tefsiri şerîat, te'vili tarikattır" sözünü hatırlatan ve içini aktarmaya çalışan bu harikulade kitap, gençlerin buhranlarını çözmek üzerine de ciddi bir gayrettir.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
Kaleminize yureginize saglik. Sizi takib edenler olduğu bilincinin devamini dilerim
YanıtlaSil