"Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir." sloganıyla yola çıkıyor Ferzan Özpetek ilk romanı "İstanbul Kırmızısı"nda ve çocukluğunun İstanbul’una doğru yaptığı yolculuktan incelikli hayat dersleri aktarıyor.
İstanbul Kırmızısı Şubat 2014’te Can Yayınları tarafından basıldı. Yıllardır İtalya’da yaşayan başarılı yönetmen Ferzan Özpetek’in iç dökümü niteliğini taşıyan anı-roman tarzındaki metin iki ana karakter üzerinden ilerliyor. "Adam ve Kadın"; Adam Ferzan Özpetek’in kendisi, kadın ise Hollanda’dan İstanbul’a kocası ve iki arkadaşı ile birlikte seyahat eden Anna.
Özpetek ve Anna’nın aynı uçakta kesişen hikâyeleri İstanbul’da kaldıkları süre boyunca birbirlerine kavuşmak için akıyor. Çocukluğunda yaşadığı evin yıkılacağını öğrenen Yazarın bu vesileyle annesi ve geçmişiyle yüzleşmesini aktardığı sayfalarda büyük bir özlem ve hüzünlü bir yıkımı çaresizce düzeltme çabası öne çıkıyor.
Değişenin ilk haline duyulan özlemi ustaca anlatan Özpetek’in parçaları boyunca filmlerinden izler bulmak ta mümkün. Şeker hastası babaanne, hırsız var bahanesiyle ev halkını ayağa kaldıran çapkın teyze, hep istediği ama bir türlü sahip olamadığı sevgi dolu baba… Serseri Mayınlar’da kendisine yer bulan tüm bu karakterlerin perde arkasını İstanbul kırmızısında sunuyor Özpetek.
"Çocukluk evleri terk edilir mi? Asla. Artık var olmasalar, greyderlerle, buldozerlerle yıkılsalar bile içimizde var olmayı sürdürürler."
137 sayfalık anlatı boyunca Anna karakteri adeta Özpetek’in karşı cinste yarattığı bir kendine aitlik, bir eş bilinç hologramı olarak okurun karşısına çıkıyor. Zira yazarın kendi yaşamında geçirdiği evreleri kısa bir süre içerisinde kendi öznel düzleminde yaşayan Anna, Özpetek’in öznelliği karşısında duvarlarını indirerek onun özüne ulaşıyor. İstanbul kırmızısı için bu noktada bir isyan ve direniş romanıdır da diyebiliriz. Karakterlerin hikâyelerini önce reddedip sonra tüm sükûnetleriyle kabul etmeleri, sonuç olarak ta eril ve dişinin birbirine karışmasıyla noktalanan gözlemlerin buluşması şeklinde ilerleyen kitap İstanbul’un Gezi Parkı eylemleri sırasındaki portresine iki yabancı tarafından sunulan bir bakış olması açısından da önem taşıyor.
Güçlü gözlemler ve abartısız bir anlatımla örülen romanda Özpetek kendi İstanbul’unu şöyle anlatıyor:
İstanbul sadece Boğaz’ın bazı günbatımlarında birbirlerinde erimeyi başaran kırmızı ve mavidir. Ve kırmızı, seyyar simitçi arabalarının kırmızısıdır. Eski tramvayların alevli kırmızısıdır. Eskiden kahvelerde sunulan çay tabaklarının bezendiği turuncu kırmızıdır. Her zaman solgun ve hassas renklere düşkün olan annemin sürdüğü ojenin kırmızısıdır. Annemin almamı istediği şu an bavulumda duran Adidas eşofmanın kırmızısıdır…’’
Anna ve Özpetek birbirinin yansıması iki karakter. Annesini erken yaşlarda kaybeden ve çevresinde rol model hiçbir kadın bulunmayan Anna, babası ailesini terk eden kadınlarla dolu bir evde rol model bir erkek olmadan yetişen Özpetek. Bu nedenle duygusal dünyalarında meydana gelen zıtlıklar doğrultusunda hareket eden bu iki karakter tuhaf bir şekilde birbirine çekiliyor ve okur çarpışma anının büyüsünü hayal ederek metni bir solukta tüketiyor.
Kitabın bir başka boyutu ise yapma ve yıkma olgularına Özpetek kaleminden getirilen farklı bir pencere açıyor olması. Güncel tarihe lirizmle ve şefkatle yaklaşan yazar, okuyucusuna aynılaşmalardan uzak alternatif cümleler sunuyor.
Her şeye rağmen babasına duyduğu sevgi ve saygıyı da annesine yönelten yazar eline geçen tüm fırsatlarda 80’lerindeki bu asil ve gururlu kadına duyduğu hayranlığı dile getiriyor. İtalya’dan sinemadan ve aşktan kopamayan bir adamın İstanbul’u daima özleyişinin hikâyesi olan İstanbul Kırmızısı okuyanı kendi hikâyelerini anlatmaya davet ediyor.
Kitapta yer alan Anna ve Özpetek’in hikayeleri ise vazgeçilemeyenin yüklediği ağır yükün altında ezilmek üzere olan iki insanın gücü yine kendi ruhlarında bulup ayağa kalkışlarının umutlu anlatısı. Hep bir özlem, hep bir yorgunluk ve bitkinlikle kaplı salt bir İstanbul sevgisi okumak ve hikayeler anlatmak için cesaretlenmek isteyenlere İstanbul Kırmızısı iyi bir kılavuz niteliğinde.
Gürcan Öztürk
twitter.com/gurcanozturk_
merak ettiğim kitaplardan. bir de can yayınlarının hiç değilse bazı kitaplarında rutinlerini bozarak hazırladığı kapakları seviyorum. kitabın kapağı da bence çok güzel..
YanıtlaSil