Özgür Kayım sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
Özgür Kayım sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

13 Mart 2012 Salı

Canetti'nin gizli olmayan yüreği

Elias Canetti'nin kitabını anlatmanın tek yolu, mikrofonu sayfaların arasına yerleştirmek. "Saatin Gizli Yüreği"ndeki hayalgücü atışlarını dinlemek.

"Saatin Gizli Yüreği"nden:

- Bütün figürlerin nasıl gençliğine sızdıklarını seyretti.

- Bir arkadaş oluşturmak.

- Saati kurban ediyor ve gelecekten kurtuluyor.

- Günlük gazeteler yüzünden solmak.

- Hükümdar olarak bellek akrobatı.

- Kaybedenlerin hep haklı çıkacağı bir tarihçilik.

- Ünleri rehin alanlar.

- Adalardan oluşma bir yıl.

- Avrupa büyüklüğünde ve yalnızca dört insanın yaşadığı bir bölge.

- Son korkuyu da üstünden çıkardı.

- Eve geldi. Her şey yerindeydi.Masa eriyip gitmişti. Oturdu ve havaya yazdı.

- Yapmacık öfke nöbetleri tarihöncesine ait.

- Çökmekte olan bilgi onu bir arada tutuyor.

- Kaldıralım sonsuzluğu ondan sonra kim yaşamak ister ki?

- Vicdan girişimleri.

- Sanatı mesafesizliğinde yatan yazar: Dostoyevski

- Gökyüzü pahalı bilgilerle gürlüyor.

- Filozofların iskambil kağıdı biçiminde kısaltılması.

- Konuşma parçalarından oluşma bir adam.

- Hiçbir şiir dünyamızın gerçek resmi olamaz. Dünyamızın gerçek ve korkunç resmi gazetedir.

- Sözcüklere ilişkin doyumsuzluk. Bu mudur ölümsüzlük?

Özgür Kayım

19 Nisan 2012 Perşembe

Nabokov’un gözünden görmek


Vladimir Nabokov’un hemen hemen bütün kitapları hikaye anlatımına dayalı ve bilinçli bir şekilde kurgunun düzensizliğini içerir. Nabakov’un anlatımının sinema diline yatkınlığı ve bazı kitaplarının filme çekilmiş olmasının sebebi de bu. Daha çok "Lolita" ve "Lujin Savunması" kitaplarıyla tanınan yazarın bu eserlerden önce kaleme aldığı "Göz", yazarın daha sonraki sanatının habercisi gibi.

Hikaye başkahramanın çalıştığı ve özel eğitmenlik yaptığı evde, hiç tanımadığı biri tarafından saldırıya uğraması ile başlıyor. Karşılık veremeyecek kadar naif karakterli kahraman, saldırıya uğradığı evden çıkıyor, hafif bir hayat sorgulaması sonunda, intihar etmeye karar veriyor. Ve ediyor ya da etmiyor mu? Karakter ölü bir şekilde kendi hayatını dışardan izlemeye devam etmekte midir, yoksa gerçekten yaşıyor mudur? Yetmişyedi sayfa gibi kısacık bir aralığa yerleştirilmiş bir sorunun belirsizliği sayfalar boyunca akıp gidiyor. Kitaptaki anlatım açısından seçilmiş teknik yenilik detayına da kısaca değinmek gerekiyor. Hikaye birinci ağızdan ve üçüncü ağızdan iki ayrı biçimde art arda geçişerle yazılmış. Ölü mü canlı mı olduğu bilinmeyen bir karakterin gizemini korumak adına kullanılan bu yöntem yazıldığı dönem için büyük bir yenilik. İlginç bir hikaye kurgusu ve hayal gücü. Karşısına oturup bir süre sadece içine içine bakmanızı isteyen bir göz, Nabokov’un "Göz"ü...

"Yine de mutluyum. Evet mutluyum. Yemin ederim, yemin ederim mutluyum. Bu dünyadaki tek mutluluğun gözlemlemek, gözetlemek, izlemek, kendini ve başkalarını irdelemek, büyük biraz camımsı, biraz kanlı kırpışmayan bir göz olmak olduğunu idrak ettim." (Kitabın son sayfasından.)

Özgür Kayım

19 Mart 2012 Pazartesi

Mitoloji: Doğmamış bir çocuğun anı defteri

Miitoloji belli bir kavime ait efsaneleri inceleyen bilim dalına verilen isim.

Celal Beydilli'nin siyah beyaz resimlerle canlandırılmış, Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlüğü birbirinden ilginç mitolojik kahramanları tanıtıyor. Bugün ile bağlantı kurmak ise okuyucuya kalıyor.

Kitaptan Alıntılar:

Ad: Sayan Altay Türklerinde mitolojik inançlara göre de kainat adlandırma yoluyla yaratılmıştı. Her şey sağır ve sessizken yer ve gök diye bir şey yokken, baştan başa sularla kaplı sonu olmayan bu dünya, adlandırılarak ve başka bir deyişle anlamlandırılarak yaratılmıştı. Çünkü adı olmayan bir şeyin kendisi de yok sayılırdı. (Anadolu köylerinde hala bebeklerin doğduğunda kulaklarına üç kere isimleri fısıldanır.)

Markut: Anadolu' da geleneksel Türk kültürünün taşıyıcılarından olan yörük boyları arasında yaramazlık yapan çocuklaı korkutmak için uydurulan hayali bir varlıktır. (Markutlaştırılan dedeler, halalar, babalar... )

Bay: Türk etnik kültürel geleneğinde mitolojik objelerin ve varlıkların adlarında kutsallık içeriğini bir kısım. Örneğin Altay Sayan halkları arasında yapılan şaman törenlerinde ' Bay ' sözcüğü kutsallıkla ilişkiyi ifade eder. Ülgen ve onun oğulları gibi. En ulu ilahi varlıkların ve en güçlü şaman ruhlarının adlarıyla birlikte yer alır. (Bay ve bayan sözcükleri bugün de iş dünyasının hitap şeklidir...)

Ejderha: Türk halklarının kültüründe zaman zaman rastlanan ve rengarenk mitolojik görüşlerle bağlı olup doğa olaylarını sembolize eden şeytani varlık, kötü ruhlu bir motif.

Kozmos: Mitolojiye göre kosmos kaostan türemedir. Kaostan türemiş olan kozmos dağılır, kaosa dönüp ona gömülür. Tekrar ondan ayrılıp yenilenir sonra yine ona döner. Kaos her defasında kosmosun başlangıcı olmaya devam eder.

Kültüre ilgi duyan herkese...

Özgür Kayım

9 Nisan 2012 Pazartesi

Kültürel bir inceleme yapmak isteyenlere

1993'te yayımlanan ve Cemil Meriç'in yayınlanmış son kitabı olan Sosyoloji Notları'nda yazan değil konuşan bir Cemil Meriç var. Kitap onun 1965'ten 1969'a kadar İstanbul Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğrencileri ile yaptığı derslerle, 1974'de emekliye ayrıldıktan sonraki dönemde verdiği bir kaç konferans metninden ve bazı sohbet notlarından oluşmakta.

Politika, sosyoloji ve felsefe ağırlıklı bu notlarda o dönemin düşünce sistemlerine, yazarlarına, aralarındaki etkileşimlere Cemil Meriç'in kültür perpektifinden bakıyoruz. İdealizmden Materyalizm'e, anarşi ve anarşizim, lügatlar ve Oryantalizm'e kadar geniş bir perspektif. "İnsanlığın to be si or not to be"sinde dolaşıyoruz.

Cemil Meriç düşünceleri birbirine bağlayarak oluşturduğu bir ipin üzerinde yürümeye çalışıyor gibi. Cemil Meriç'i biraz tanıyanlar için bu yürüyüşün karanlıkta yapıldığını düşünmek zor değil. Bazen her konuda tarafsız, bazen de hepsinin aynı anda tarafı olmaya çalışarak... Arayış ve bütüne ulaşma çabası... Didaktik olmadan, öğretici olmak.

Bir solukta okuyup bitirebileceğiniz ya da bitirdiğinizde soluğunuzu kesecek bir kitap değil. Yavaş yavaş yapılması gereken kültürel bir inceleme gibi.

Özgür Kayım

26 Eylül 2012 Çarşamba

Aşk bağışlanmış hüzündür

"Bana roman demişti. Meğersem şiir yazıyormuş. O kadar kısa bir şey yazdığını bilseydim, kapısını çalmaz mıydım, kırmaz mıydım ben o kapıyı... Ah abla. Ah Selin Abla!"

Yıllardır roman okuyorum, fakat hiçbirinin son sayfasını okurken -üstelik bir halk otobüsünde- gözlerimin dolduğunu hatırlamıyorum. Kitabı bitirdiğim gibi otobüsten inip nasıl sigara yaktığımı ve yazara öfke duyduğumu anlatamam. Bu öfkemde samimiyet vardı, bu yüzden de yazarın hüznünü, hüzün dolu romanını bağışladım.

İmge Kitabevi'nden 2010 yılında çıkan ve aynı yıl 3 baskı birden yapan bu roman, Nevzat Çelik'in ilk romanıydı. Yazar daha önce şiir kitaplarıyla çıkmıştı okurlarının karşısına ve derin izler bırakmıştı. "Bağışlanmış Hüzün" de ise bu izlerin altını çize çize ilerlediğini göstermişti. Okuyanlar, tüm ilişkileri tarafından tedirgin edilmeliydi.

"-Neler oldu anlat bakalım?
-Hiç sorma, çok hoş bir adam. Narkoz enjekte eder gibi yumuşacık konuşuyor. Bir de tuhaf bir mahcubiyeti var ki, kalkamadım yanından."


Bazen bir ilişki yaşarsınız, çok sevdiğiniz halde bir şeyler yolunda gitmez ve yollarınız ayrılır. Sonra hayatınıza biri girer, fakat yanlış kişidir o. Geriye dönmek, o eski sevdiğiniz kişiyi yine sahiplenmek istersiniz. İşte kilit nokta "zaman"dır. Doğru zamanda mı geri dönmeliydiniz yoksa geri dönmeyi hiç düşünmemeli miydiniz? Peki arada yaşanan duygu yoğunlukları, saçmalıklar, hatalar, pişmanlıklar ne olacak? İzah etmek çok güç. Özellikle de bu romandaki hikayeyi.

"Al git
Şehla yürüyüşünü
Yaz deme
Kış deme
Üşürüm deme
Aylardan baharsa
Ay doğarsa
Hiçbir şey deme
Bu senin
Kuşlardan önce kalkan yüzündür
Al git
Sevgili
Aşk bağışlanmış hüzündür."


Kıymetli dostum Immo Guitti benimle bir söyleşi yapmış, "Nevzat Çelik okudun mu?" diye sormuştu. Tanıdığım biri bana böyle sorular sorunca tedirgin oluyorum. "Demek ki okumam gerek, kalbime dokunacak bir şeyler olmalı" diye düşünüyorum. Kısa bir zaman sonra Kadıköy'de ev ziyareti yaptığım dostum Özgür Kayım bu kitabı bana hediye etmiş, çok yorum yapmamıştı. Oysa gözlerinden anlamıştım iç acıtacak bir şeyler okuyacağımı. Her iki dostuma da minnettarım.

Bazı romanlar, sizden bir şey anlatmasa bile içinizi acıtır. Çok acıtır.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler