Durak, sadece toplu taşıma araçlarına bindiğimiz bir yer olmamakla birlikte müzikte, "bir ölçü uzunluğunda susma" anlamına da gelir. Susmak da insanın çoğu zaman kendisiyle başbaşa kaldığı zamanlarda ortaya çıkardığı şiddetli bir eylemdir. Bu eylem, kişiyi surarken geçmişine götürebileceği gibi, içinde yaşadığı döneme geçmişten nelerin sirayet ettiğinin ortaya çıkmasını sağlar.
Tuna Bahar'ın ilk kitabı olan "Petunya"da, aynı evde yaşayan bir rock müzik grubunun elemanlarının, iç dünyalarındaki gelgitleri görüyoruz. Kimi zaman varoluşa dayalı felsefelerini, "kimi zaman müziği kurtarma" çabalarını, kimi zaman ise çevrelerini süzüp ortaya yeni sentezler çıkarabilme umutlarını okuyoruz. Bazen de sadece bir karakteri, kendi kendine konuşurken buluyor ve hatta kalbimizde belki de üstü çizili olan bir paragrafı yeniden okuma fırsatı yakalıyoruz.
“En iyi sen bilirsin ki bir şeye kafayı taktığımda ya da birşeyi çok istediğimde bokunu çıkarırım. Ve o zamanlar kaybolurum. Ben bile nerede olduğumu bilemem. Ama bu çok farklı! Ne herhangi bir şeye kafayı takıyorum ne de herhangi bir şeyi çok seviyorum. Hiçbir şey yapmadığım halde kayboluyorum. Üstelik bu defa kendimi arıyorum. Nerede olduğumu bilmek istiyorum. Bilemiyorum.” (Sf:15)
“Sözcükler dudaklarından çıkarken onlara ciğerlerinden yükselen sigara dumanları da eşlik etti. İzmariti kül tablasına gömdü. Fincanı ve içindeki bitmek bilmeyen kahvesini terasta bırakıp içeri girdi. Üşümüştü.” (Sf:114)
Benim gibi 80 kuşağına ait olan tüm insanların içlerinde daima bulunan öfkeyi fakat ara sıra gelen duraklama isteğini, kendi dünyasında benliğiyle yeniden buluşup konuşma arzusunu görebileceğiniz "Petunya", gençliğine sinsice bakmak isteyen ruhlara..
Yağız Gönüler