"Timur cihangirdi; İslam’ı yaymayı amaçlıyordu. Türk soyundandır ama eşinin Moğol prensesi olduğunu ileri sürerdi ki doğruydu. Cengiz Han soyunun devamı olduğunu ısrarla belirtmiş, bu yüzden de kendini emir ve küregen (gürgan) damat unvanlarıyla anmıştır."
- İlber Ortaylı (Hürriyet, 12.02.2017)
Büyük imparatorların ve büyük savaşçıların hayatlarına dair yeterince bilgimiz yok. 'Bize yakın' coğrafyalara yüzümüzü dönüp derinlemesine araştırma yapmaktan ve bunları neşretmekten yana cesarete de pek sahip değiliz. Batıda ise bu yönde sadece kitaplar yazılmakla kalmıyor; belgeseller ve sinema filmleri de üretiliyor. Biz, elimizdeki 'malzeme'yi kullanmak konusunda sürekli mazeret ürettikçe, bizden önce davrananlar objektif ya da subjektif, bir şeyler üretiyor. Üstelik ürettikleri de genellikle kabul ediliyor, rehber kitap olarak gösteriliyor.
Tarihten bu yana Türk büyüklerinin hayatları da yine muamma. Mesela Osman Gazi'ye dair bilinenler, bilinmeyenlerin yanında neredeyse hiç mesabesinde. Akıllara İlber Ortaylı'nın "Türkler tarih yapmıştır ama tarih yazmamıştır" sözü geliyor. Bu minvalde, batıdan doğuya merakın hiç azalmadığı isimler arasında Cem Sultan, Cengiz Han, Timur gibi isimler hemen akla gelenler arasında ve yine, bu isimlere dair yazılmış en ciddi kitaplar da batıya ait. Doğu, kendi diline çevirip okumakla yetindiği sürece de bu 'istikrar' devam edecek gibi görünüyor.
2006 yılı ilginçtir ki Türk tarih okurlarının Timur'u tanıması yönünde ilginç bir yıldı. Hem Justin Marozzi'nin "Timurlenk: İslam'ın Kılıcı, Cihan Fatihi" kitabı hem de Beatrice Forbes Manz'ın "Timurlenk: Bozkırların Göçebe Fatihi" kitabı hemen hemen aynı zamanda dilimize çevrilip neşredildi. Her ikisi de sevildi. Manz'ın kitabına uzun yıllardır ulaşılamıyordu ki ülkemizde tarih alanında önemli kitaplar neşreden Kronik Kitap, Timurlenk: Bozkırların Göçebe Fatihi'ni yeniden yayınlandı. Bu kitaba tekrar kavuşmak, hem lezzetli bir çeviriye (Zuhal Bilgin) hem de oldukça titiz bir biyografi esere kavuşmak anlamına geldi bizler için. 352 sayfalık bu kitabın kapağı da gerçekten takdire şayan. Bir film afişi gibi durduğundan insan odasına, kütüphanesine asmak isteyebiliyor.
Timur, iki isimle anılıyor: Timurlenk (Aksak Timur) veya Emir Timur. Buradan şöyle bir yorum yapılabilir: Timur, rakiplerinin alay etmek için taktığı aksak lakabını siyasi ve askeri bir engel olarak asla görmemiş ki 'Emir'liğe ulaşmış. Cengiz Han yasalarına göre Han olamayan Timur, onun torunlarından birine bağlı kalmak mecburiyetinde olduğundan kendine Emir (Timur) unvanını uygun bulmuş. Bu unvanın hiç de öylesine olmadığını zaten tarih yazıyor. Adına ve doğumuna dair Manz şunları yazmış: "Timurlenk daha doğru olan Türkî ismiyle Temür diye anılmalıdır; adının batılı imlası, Farsça Timur-i lang, yani Aksak Timur’dan gelir. Muhtemelen 1320’ler ya da 1330’larda, Maveraünnehir’de, Semerkand yakınlarında doğdu. Maveraünnehir, Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çağaday’ın bölgesi olan Çağaday Hanlığı’nın bir parçasıydı ve Timur’un mensubu olduğu Barlas aşireti, Cengiz Han konfederasyonunun Moğol Barulas aşiretinden geliyordu. Gerek Barlas aşireti, gerekse Maveraünnehir’in diğer aşiretleri, göçebeliklerini muhafaza etmekle birlikte, yerleşik nüfusla yakın ilişki içindeydiler ve İslamiyet’i kabul ederek İslam kültürünün de bir parçası olmuşlardı."
Timur'un başında bulunduğu konferasyon birçok Cengiz İmparatorluğu aşiretinden oluşuyordu. Dolayısıyla fethettiği coğrafya da Moğol ürünüydü. "Onun amaçlarına, yöntemlerine ve ideolojisine biçim veren, hep Moğol tarihi ve gelenekleriydi" diyor Manz. Kaos ortamında ve çok zorlu bir siyasi atmosferde tarih sahnesine çıkıyor. Zaman zaman iktidarı ele geçirme konusunda zorluklar yaşıyor ve hatta gizleniyor, saklanıyor ve sonrasında yeniden ortaya çıkıyor. Çağatay ulusunun başına geçtikten sonraysa Manz'ın deyimiyle onu 'iktidar olma gücünü ispat etme' bekliyordu. Çünkü "bu sistemde, merkezi önderliğin imgesi gerekli, ama gerçekliği mahzurluydu. Çağatay Ulusu değişmeden kaldığı müddetçe, kuvvetli bir hükümran hoş karşılanamazdı."
Onlarca ulus üzerinde hâkimiyet kuran Timur'un en büyük özelliklerinden biri, bu ulusları kendi hizmetine alma ve onlardan en iyi biçimde yararlanma konusundaki başarısıdır. Yazarın "fetih ordusu" adını verdiği bu orduya dair yaptığı araştırmalar dünya askerî ve savaş tarihi alanında da çok büyük bir boşluğu dolduruyor. Olası farklılıkları tehditten fırsata çevirme konusundaki mahareti, Timur'un geleceğini de şekillendirmişti hiç şüphesiz. Aslında hiçbir sadakat bağı olmayan onlarca topluluk, mükafat ve güvende olma neticesinde Timur'a bağlılığını kısa sürede göstermişti. Buradaki farklılıkları yazar şöyle anlatıyor: "En kolay yola gelen ve yararlılık gösterenler, gelenekte ve yaşam tarzında Çağataylılara benzeyen göçebeler değil, Ortadoğu’nun yerleşik ve büyük ölçüde Acem hanedanlarıydı. Göçebeler çoğunlukla dışarıda kalırken, Timur’un teşebbüşüne katılanlar, zorla veya çekim gücüyle olsun, işte bu topluluklar oldu." [sf. 166]
Yerel hanedanlar üzerindeki hâkimiyetini 'liderlerini sürekli değiştirme' stratejisiyle sabit tutmuştur Timur. Yazarın bu konudaki yorumları ise şöyle: "Timur, denetimindeki yerli yöneticilerden yararlanma konusunda heveskâr, onlara güvenme konusunda ise çekinceliydi. Tutumunu onların Çağatay Ulusu’yla olan eski ilişkilerine ve boyun eğmeye olan yatkınlıklarına göre şekillendiriyordu. İçlerinden bazıları Timur’dan kaydadeğer ölçüde lütuf görmüşse de, hiçbirisi Timur’un seçkinler sınıfının asil üyesi olamadılar. Yeni dize getirilmiş önderler ve orduları, Timur’un güçlerine kısmen eklemlendiler, ama hiçbir zaman ordunun ayrılmaz bir parçası haline gelmediler. Timurlu hazinesine ödedikleri fidye parası (mal-ı aman) ve ilgili vergilerin yanı sıra, orduya belli sayıda asker sağlamak ve Timur’un bazı seferlerine ya şahsen katılmak ya da aile üyelerinden birini göndermekle yükümlüydüler." [sf. 170]
Sonuç bölümünün hemen akabinde çok önemli ekler mevcut kitapta. İlk ekte Çağatay Ulusu'ndaki güçlerin vaziyeti, ikinci ekte Timur şeceresi, son ekte ise resmî idarî yapı teferruatlı biçimde ele alınmış. Kitabın en sonundaki kronoloji ise 1206'dan 1409'a kadar Timur'un hayatındaki en kritik noktalara temas ediyor.
Âşıkpaşazâde'nin "gavur itmez ittiğini" dediği Timur hakkında birçok soru hâlâ tartışılıyor. Müslümanlığı, Türklüğü, merhametsizliği, gaddarlığı en çok tartışılanlar arasında. Moğol soyundan gelip gelmediği, Yezid'in mezarına yaptıkları, entelektüel seviyesi, İbn Haldun'u esir alıp almadığı, Yıldırım Bayezid'e işkence edip etmediği, içki içip içmediği, sarayının her yanında ayetler olup olmadığı, İzmir'i Türk vatanına hizmet edip etmediği gibi meseleler iyice magazin boyutuna indirilmiş durumda. Beatrice Forbes Manz'ın Timurlenk'i elbette tüm bu sorulara cevap vermiyor -ki vermesi de gerekmiyor- ancak çok büyük bir boşluğu, rehber kitap sıfatıyla dolduruyor.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf