Tanrısız Din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tanrısız Din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2018 Pazar

Ateizm bir dindir!

Genel itibariyle herhangi bir meseleyi ilkesel ya da metodolojik olarak ele almayı kurumsallaştıramadığımız için konuşma, tartışma ve değerlendirmelerimiz hamasete kurban gidiyor. Bunun üzerine bir de yazılı kültürden ziyade sözlü kültüre olan yatkınlığımız eklenince düşünce dünyamız daha da sığlaşıyor. Elbette istisnalar olabilir fakat istisnaların bozmadığı kaide yerinde sapasağlam duruyor. Hâsılı, gerek düşünsel gerekse fiili faaliyetlerimiz üslup ve/veya usûl açısından ihtiyaç duyulan yeterliliği sağlayamıyor. Tabiri caizse çok konuşuyor ama boş konuşuyoruz. Söze gelince her şeyi çok iyi biliyoruz ama icraat hanesine yazılacak bir şeyimiz olmuyor.

Toplum olarak en çok konuştuğumuz şeylerden birisi din olunca hâliyle ateizm de bu durumdan nasibini alıyor. Meselenin tam bu noktasında kültürel bir açmazımız olan “vusûlsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir” anlayışı kendini gösteriyor. Ateizm konusunda en önemli tepkimiz ya aşağılama oluyor ya da mantık kriterlerinin yanından geçmeyen ama büyük ilmi karşılık verilmiş izlenimine sahip saçmalıklar.

Bir teist için bilinçli bir ateistle tartışmanın ortalama bir teistle tartışmaktan çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Ne demek istediğimi sosyal medyanın sanal âlemi tekeline almadan önceki forum dönemini tanık olanlar daha iyi anlayacaktır. Günlük hayatta görecekleri tepki yüzünden kendilerini çok belli etmeyen ateistler internet sayesinde çok rahat bir konuşma alanı bulmuşlardı. Aralarında teist bağnazları aratmayanları da vardı elbette fakat çoğunluğunu belirli bir birikim sahibi olanlar oluşturuyordu. Forum dönemi kısa sürmüş olsa da herhangi bir konuyu (sanal ortamda) derinlemesine konuşmanın (sorgulamanın/tartışmanın) bugünkünden çok daha mümkün olduğu bir dönemdi. Bu yazıya konu olan Tanrısız Din bana o dönemi hatırlattı. Olvido Kitap tarafından neşredilen yüz yirmi sayfalık kitap Ronald Dworkin (1931-2013) imzasını taşıyor. İsmet Birkan’ın oldukça başarılı çevirisi yazıya sohbet havası vermiş. Ateizm ile ilgili ağır bir metni okumaktan ziyade yazarın konuşmasını dinliyormuş izlenimine kapılıyorsunuz. Karşınızda teorik kavram ve/veya kısır tartışmaya boğan bir metin olmayınca keyifle okumak düşüyor.

Genel olarak, ateizmin dini özellikler gösterdiği ve bir düşüncenin dini özelliklere sahip olması için illa tanrı düşüncesine ihtiyaç olmadığı iddia edilen çalışma dört bölümden oluşuyor. Ronald Dworkin dinin ne anlama geldiğini ele aldığı ilk bölümde din-tanrı ilişkisine değiniyor. Dworkin’e göre din, üstün yaratıcı bir varlığa ihtiyaç duymayan bir yapıdadır. Dolayısıyla din, tanrı kavramından aşkın bir konuma ya da anlama sahiptir. Bu düşüncenin temsilcisi olarak tanımlanabilecek -yazar dinsel ateizm diyor- ateizmin dünyaya dair değer atfetmesi bunun kanıtıdır. Daha da önemlisi bu durum teistler ile ateistlerin ortak noktasıdır. Tek fark ateist düşüncede “öte dünya” anlayışının olmayışıdır. Dünya ve insanlık için değer atfeden ateizm tarih boyunca ahlaksızlık ile ilişkilendirilmiş ve din/tanrı düşmanı kabul edilerek düzen bozucu gibi gösterilmiştir. Tanrı fikrine sahip iktidar destekli dindarların ateistlere karşı yaptırımı da bu minvalde acımasızca olmuştur. Oysa din kavramı teizme indirgenmek zorunda olmamalıdır. Dünya ve insanlık için değer atfeden ateist düşüncenin bağlıları da tıpkı teistlerin inançlarına bağlılığı gibi dindar bir görünüm arz ederler. Ateizme dindarca bağlıdırlar. Dworkin teist ve ateist düşüncenin dünyaya dair değer üretiminin kaynağının ne olduğunu ve değerlerin nasıl üretildiğine dair çıkarımlarını tanrısız din anlayışına sahip düşünürlerin görüşleriyle birlikte analiz ediyor. Farklı tanrı görüşlerinin yanı sıra tanrısız görüşlerin de olabileceğini belirtiyor. Bu bağlamda ahlak, hakikat, doğrulanabilirlik, duygu, bilim ve matematik gibi olguların öneminin altını çizen yazar konuya bilimsel bir biçim vermeye çalışıyor.

Ronald Dworkin ikinci bölümde teist ile ateist insanın düşünce yapısının analizini yapıyor. Yaptığı analizi doğa ve doğanın güzelliği üzerinden ortaya koyan yazara göre teist, varlığı üstün bir yaratıcı tarafından programlanmış, planlı bir oluşum şeklinde değerlendirirken ateist kaos ve rastgelelik formülüyle açıklamaya çalışmaktadır. Teizmdeki kaderciliğe benzeyen bu anlayış tipik bir determinizmdir ve her şey olması gerektiği gibi meydana gelmiştir. Gelecekte de bu hâlde devam edecek bu sürecin başka türlüsü olamayacağından varlığa aşırı anlam yüklenmemelidir. Doğal ve basit olan güzeldir. Ronald Dworkin bu bölümde hayatı ve varlığı fizik kuramlarıyla açıklamaya çalışan bilim insanlarının görüşlerine yer veriyor. Her şeyi teoriyle açıklamaya çalışan fizikçiler (bir anlamda bilim) bir yerden sonra ‘tahmin’ yürütmeye başlamaktadır. Örneği “Big Bang” üzerinden veren yazar varlık için düşünce dünyasının bir kanıt teşkil edemeyeceğini söylüyor. Zira Big Bang’in büyük bir kısmını tahminler yani kanıtı olmayan düşünceler oluşturuyor. Dworkin, fizikçilerin her şeyi teoriyle açıklamaya çalışmalarının sorunlu olduğunu, bazı durumların metafizik alana girdiğini ve ateist düşüncenin bu bilinmezi dini bir anlatım şekliyle ve fakat tanrıya yer vermeden açıklayabileceğini iddia ediyor. Yazar varlığın/doğanın üzerinden güzellik ve simetri etkisini göstermeye çalışıyor. Bu bağlamda güzellik ile hakikat ve simetri ilişkisinin üzerinde durarak simetrinin fiziki anlamda ele alınabileceğini belirtiyor. Ona göre simetri fiziki varlığın karşılığı olan mekânda vardır fakat metafizik bir zemin olan zamanda simetri bulunmamaktadır. Bu durumda fiziki anlatım yetersiz kalmaktadır.

Yazar, üçüncü bölümde din özgürlüğünün anayasal çerçevesini ele alıyor. Bu çerçeveye göre din özgürlüğünün olduğu söylenen bir organizasyonda (devlette) ateistler de teistlerin faydalandığı tüm kazanımlardan/ayrıcalıklardan faydalanmalıdır ve hangi din/inanç olursa olsun pozitif ayrımcılığa tabi tutulmamalıdır. Dünyadaki mevcut uygulamanın din özgürlüğünü ihlal ettiğini belirten yazara göre her devlet kendine uygun bir resmi dinsel anlayış üreterek toplumun bir kesimini üstün tutmaktadır. Ateistler ise bu sıralamada en sonlarda yer alarak büyük bir haksızlığa uğramaktadır. Oysa ateistlerin durumu ya da talepleri herhangi bir dine mensup olanlar gibi yani dindarlık adı altında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla devletin laiklik statüsü ateizmi de bir din şeklinde algılayarak ateistlere buna uygun şekilde yaklaşmalıdır. Bunun için öncelikle dinsel özelliğinden soyutlanması gereken kamusal hayata kültürel bir form kazandırılmalıdır. Bu süreçte devlet herhangi bir dini gruba pozitif ayrıcalık tanımamak için dini simge denilebilecek her türlü obje ve aksesuar (giysi de dâhil) kısıtlama hakkına sahip olmalıdır. Yalnız bu uygulamada son derece dikkatli davranılmalı, laiklik baskı aracına dönüştürülmemelidir.

Ronald Dworkin son bölümde ateizm için bir anlam ifade etmeyen ölüm sonrası hayatı ele alıyor. Ölüm sonrası için yapılan yorumlar ya da beklentiler mantık dışıdır. Çünkü dinlerin ölüm sonrası için ortaya koyduğu hususlar (kanıta dayanmayan) fantastik bir kurgudan farklı değildir. Her şeyi bilen ve belirleyen bir tanrının varlığı ve insanların korkudan dolayı itaat etme zorunluluğu çok da anlamlı değildir. Kaldı ki, dünyada insani değerlere sahip olarak yaşamak için illa bir tanrıya ve yönlendirmelerine gerek yoktur. Ateizm insanları ölümü hatırlatmak yerine hayata değer atfederek ölümsüzlüğe çağırmaktadır.

Ronald Dworkin “tanrısız din” kavramını ele alırken bu kavrama bir yandan teolojik bir zırh giydiriyor bir yandan da felsefe, hukuk ve bilim açısından düşüncesini gerekçelendirmeye çalışıyor. Her ne kadar değerlendirme modern Batı düşüncesi etrafında şekillense de buradaki sorunun modern insanın sorunu olmanın ötesinde tarihsel bir mesele olduğu görülüyor. Dworkin’in metninde teist biri için itiraz edilecek, şerh düşülecek ve anlamsız gelecek açılımlar oldukça fazla fakat tartışma üslubu ve yöntemi açısından öğrenecek çok şey bulunuyor. Öyle ki yazarın bir teistten çok daha özgüvenli ve saygılı yaklaşımının takdir edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Tanrısız Din, din felsefesi meraklıları için farklı pencereler açacak bir kitap.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp