“Belki o gülüşün/ Anlatır otuz iki sebebini/ kilitlenen gözlerimin.”
Bir mısra işittiğimiz zaman, bir şiiri okuduğumuzda yahut oradaki bir yargı, bir betimleme, bir sıralanış, bir kesinti ya da ne olduğunu bilemediğimiz bir şey bizde bir onama duygusu yaratır. Biz bu onamaya kelimeleri ayrıştırmaksızın, dilbilimsel hiçbir çözümlemeye başvurmaksızın sahip oluruz. Şiir bizde bir şeyle mutabakat kurmuş, insan vasıflarımızdan birine denk düşmüştür. İsmet Özel’in bu sözlerine ilaveten şiirle kurulan bu anlaşmaya göre; şiirin bizi, kelimenin dışında bir somutluğa, hatta kendimizin dışındaki bir somutluğa yerleştirir. En azından böyle iddia edebiliriz.
Peki, ilk şiirlerden, ilk kitaptan itibaren böyle bir anlaşma mümkün müdür. Ali Berkay’ın Tahayyülat’ına kulak verelim. “Hayal edilen şeyler”in şairi; kendine seslenmek, kendi ile açık-kapalı yüzleşmek, kendine diklenmek, nazlanmak; okuru kendilik penceresine dirseklerini dayamış şaşkın çocuklara çevirmek, ama belki en çok da mekanikleşen şeylerin kalbini bulup çıkarmak, Modernizmin klişeleştirerek öldürdüğü şeylere yepyeni kalpler takmakla meşgul. Uzun cümle sevmeyenler için kısa kısa şiirler geçeyim o halde:
“iq seviyesi yüksek
insanlarla ağladık
acı değişmedi.”
“bu çağ dalımıza vurduğunda
kameralar olsun
petrol sisi dağılsın
öldüğümüz yerden kalkalım”
“bir tanka taş atmadım
çok felsefi açılımlar yaptım;
erkek evlat babasından izler taşır”
Tahayyülat, “ölüm zaman rüya” üçgeninde düşünen ve konuşan şiirlerin kitabı. Kendi dilinden konuşmanın bazen tamamen kendine gömülme sakıncaları olduğu muhakkak. Ancak İsmet Özel’in açılışta da belirttiği türden hangi vasfımıza denk olduğunu anlayamadığımız mısralar, şiirler olarak karşımıza çıkıyor bu iç lisan. Ali Berkay, “ölüm zaman rüya” üçlüsüne çeşitli anlam ve şekillerde kıyafetler dikiyor. Sıradanlaştırıyor, kırıyor, yeniden kuruyor. Ancak bu kırım ve kapalılık, kendi içinde sadelikte ve naiflikte. “Hafıza aşk dil/ çok satıyormuş tezgâhlarda/ yatırmışlar rüyaya bizi.”
Tahayyülat’ta Ali Berkay, saatin -milisaniyeden evrenin bir ucuna kadar- içine büzüşen şairin, annelerin ve babaların, çocukların, kısaca tüm ölümlülerin zayıflıklarını ve kelimelerin azametini okurun gölgesiyle pay ediyor.
Modern iletişim aygıtlarının şiire iyiden iyiye girdiğini Ali Berkay’ın şiirinde de görüyoruz: “Hiç gitmiyor ki gözümün önünden/ Facebook, twitter ve Kudüs mühimdir.” Teknik kelimelerin kullanım oranı kararında görünüyor, hatta yer yer bugün eskimiş tabirlerle okuru şaşırtıyor şair. Tamamen gündelik dilin avucunun içinde bir kalem olmadığının, edebiyatın hangi kaynaklarından su içtiğinin işaretini veriyor dikkatli okura. Ancak bu okuru yanıltmasın, tek tek bütün kelimelerin kişisel bir elekten geçtiği, inceltilip şiirleştiği yerde, sadece şairin kişisel sözlüğü olarak varlık gösterdiklerini söylemek daha doğru olacak. Naif bir devinimle olması gerektiği yerde, sanki hep olması gerektiği kadar varlar.
Şairin bugünün genç şiirin battığı ironi havzasından da kararlılıkla geçtiğini görürüz: “Onlar küçücük tetikler çekecek/ patronlarının önünde el bağlayarak/ sabahtan akşama birkaç tık/ akşamdan sabaha birkaç lafla/ vakit geçiren adamlar -çok pardon.” Toplumsal meselelerin şiire girişi, ironiden ziyade yılgın ama olgun bir sesle mümkün oluyor: “Ülke olarak büyük çaresizliğimizin/ Kitabını yazacak değilim/ Devalarımız yeni kanserler üretiyor.”
Yahut daha da derine inip felsefik bir bakışı deniyor şair: “kabuğunu soydum/ Vitamini içindeymiş insanın/ Hiçliğimin farkındayım.”
Bu kadar genç bir kalemin şiirinde coşkunlukla taşan bir aşk aramak gerekir belki. Ancak Tahayyülat’ta adını işaret edercesine hayalleşen, belirsizleşen, kimi zaman gamzesini bulduğumuz, çoğunlukla gülüşüne, ellerine denk geldiğimiz bir sevgili gezinir. Sevgiliden ziyade esinti gibidir. Derin bir kederin esintisi.
“Yanıp sönen evrende görebiliyordum
İşaretin, bir başlangıcın ve bir sonun vardı;
Tek bir kalp atışı içine sığıyorduk.”
Ali Berkay’ın Tahayyülat’ı, Hece Yayınları etiketiyle Mart sonunda raflardaki yerini aldı. 2010 kuşağı içindeki yerini zaman gösterecek elbette. Ancak bu kitapla şair; insanlarının, şairlerinin, kişisel kaosunun kimi şubelerinin öngösterimini yaptı diyebiliriz.
Nergihan Yeşilyurt
twitter.com/nergihan