"Şair, milletinin kalbidir. Atan nabzı, çarpan yüreğidir."
- Sezai Karakoç
"He lan bir Türkiye derim başka bir şey söylemem."
- İsmet Özel
Neden yaşayan bu iki büyük şairin bir cümle ve bir dizesiyle başlamayı tercih ettim? Çünkü bir kuşak bu iki büyük şairi keşfetmeyi Osman Özbahçe'ye borçludur. Bunu kendisinin hem öğrencilerinden hem de çalışmalarından gayet iyi biliyoruz. Modern Türk şiirini yatay bir çizgi olarak kabul edip bu çizgiye dört tane de dikey çizgi çeken Özbahçe, izlenmesi gereken şairleri şöyle belirler: Mehmet Âkif, Orhan Veli, Sezai Karakoç ve İsmet Özel. Bu dört şairi şiirimizin demirbaşları olarak görür ve şöyle der: "İsmet Özel'le birlikte, Sezai Karakoç'la başlayan bir şey bitmiştir (II. Yeni). Bu anlamda şiiri hâlâ süren tek büyük şair İsmet Özel'dir. İkinci defası da şu: Sezai Karakoç'la başlayan modern şiirimiz, en önemli ivmeyi İsmet Özel'le kazanmıştır; en büyük adımını İsmet Özel'le atmıştır; çünkü II. Yeni'nin en iyi okuyucusu ve en iyi eleştirmeni İsmet Özel'dir."
En başta gençlerin, sonrasındaysa şiirle uğraşan, hayatının önemli bir yerine şiiri koymuş olanların ve şairlerin muhakkak okuması gereken kitapları yazmıştır Özbahçe: Sağlam Şiir (2006), Kural Dışı (2007), Modern Şiirimizin Kökleri (2008) ve Analiz (2013). Bu kitapları izleyecek bir okuyucu sırasıyla Tanzimat'tan bu yana sanatımızdaki kültür kodlarının değişimini ve bu değişimin yalnızca değiştirenleri zafere götürüp bizi bir arada derede bıraktığını, şairin milletinin akıbeti konusunda en önce söz alması gereken şahsiyet olması gerektiğini ve fakat bunun unutturulduğunu, geleneklerimize sahip çıkarak şiirimizde bir sıçrama gerçekleştirebilmemiz için evvela modern şiirimizin ana damarlarının iyice tespit edilebilmesi gerektiğini ve son olarak da modernleşmenin, teknolojinin, yaşadığımız dünyanın şiirimiz üzerindeki tesirini sağlam bir şekilde öğrenebilecektir. Osman Özbahçe hem bir şair hem de bir eleştirmen olarak Türk şiiri üzerine bakışını daima Türkiye gözlüğüyle, millet olma-olabilme emeliyle atmıştır, atmaktadır.
İşte fakirin önereceği kitap da hem yazının girişindeki alıntıları hem de şiirimizin yeniden ayağa kalkmasını mesele edinen bir kitap. 2007 yılından 2012 yılına kadar Dergâh, Yedi İklim, Karagöz, Edebiyat Ortamı, Aşkar ve Ücra dergilerinde bölümler hâlinde gözlemlenen Osman Özbahçe'nin "Babam Gelmiş Babam Gitmiş Türkiye Varmış Türkiye Yokmuş" şiiri, 2012 sonbaharında Ebabil Yayınları tarafından Türkiye Kitabı adıyla yayımlandı. Kitap Türkiye'ye baba ekseninden bakıyor. Parça parça yazılmış şiirler bütün olma derdi taşımazken, bazen bir roman bazen de belgesel misali bir çocuğun ilk kahramanı nasıl babasıysa, son kahramanının da babası yani ülkesi olduğunu gösteriyor. Türkçenin sınırlarını yaklaşık 20 yıldır kendi üslubuyla hırpalamış ve şiir okuyucusuna Türkiye Kitabı'yla birlikte 4 şiir kitabı miras bırakmış olan Özbahçe'nin bu kitabında genç şairler için örnek alınması gereken bir titizlik var. Şöyle ki bir şairin üslubu ister inziva hayatını yaşamayı ister günceli takip etmeyi tercih etsin muhakkak değişir. Bir yılda değişmezse üç yılda değişir, üç yılda değişmezse beş yılda muhakkak değişir. Lakin 5 yıl boyunca yayımlanan parçalardan bir bütüne varan kitapta bunu yakalamak mümkün olmuyor. Burada şüphesiz bir formül yatıyor. Bu formül de Özbahçe'nin en başta fakirin zikrettiği gibi Türk şiirinin köklerine olan hakimiyetiyle alakalı. Misal tanbur, çok zor icra edilen bir enstrümandır. Onu tutmayı öğrenmek ayrı bir eğitim sürecidir. Tutmayı ve perdeler arasındaki geçişleri kavrayan bir müzisyen eğer bir hocayla da meşk edebilirse tanbur hakimiyetini 3-5 yıl aralığında saz semaisi çalabilecek kıvama getirir. Özbahçe şiirimizi esas yerinden tuttuğu ve şiirimizdeki geçiş noktalarını çok iyi tespit ettiği için Türkiye Kitabı tam manasıyla bir evladiyelik kitap.
Türkiye Kitabı'nı oluşturan "Babam Gelmiş Babam Gitmiş Türkiye Varmış Türkiye Yokmuş" şiirinin her bir parçası, altı çizilecek dizeler görmek isteyen günümüz "popüler" şiir okuyucusunu hüsrana uğratıyor. Bu yüzden ilk sayfada "Hayatım kısacık bir yalnızlıktı / her noktasında / gerisingeri", devamında "Yalnızlığıma Allah / yalnızlığıma devlet / yalnızlığıma babam" ve son olarak "Nazlı bir bayrak dalgalanırdı / yalnızlığımın üstünde kıpkırmızı" dizeleri bu tip şiir okuyucusuna umut verebilir. Oysa kitap hem şairin hem ülkesinin özel hayatını; bir tarih kitabıymış gibi aşikar ediyor; diğer yandan da bir coğrafya kitabıymış gibi harita hâline getiriyor. Günümüz siyaseti, edebiyat ortamı, şair, ailesi, çevresi ve şiir uğruna akıp giden her şey bir "baba" üzerinden şiirlere sirayet ediyor.
"Türk şiiri için gövdemi koydum ortaya
Şair takımı hep aynı numara
Vardım toplaştıkları pınara
Gelmedi hiçbiri beri tarafa."
Özbahçe kimi yazılarında olduğu gibi şiiri bir savaş aracı olarak da kullanıyor. Şairin yaşama, nefes alma ve savaşma aracıdır şiir. Özbahçe de bunun hakkını verirken aslında genç şaire de öğütler veriyor.
"Gardını indirme dedim düşmana
Ben meydana çıkınca daima
Sağımı kullanmama değecek
Bir yiğit çıkmadı karşıma."
Şair şiirini aforizma kaygısından ne kadar uzak tutabilmişse aşırı ironi, kelime oyunu soslu boş mizah ve klişe ifadelerden; dolayısıyla "romantik şair" kalıbından da o kadar uzak tutuyor. Önce nereden başladığını izah ediyor:
"İnsan
Babası üzerinden ülkesini yaşar
Yurdudur babası insanın
Aslında bu yüzden derim gereğinden daha ince
Gerisingeri büyüdükçe
Anladım iyice
Çoklar polis
Seni görünce."
Sonra da başladığı yerden babasıyla -belki de ülkesiyle- çekişmelerini anlatarak devam ediyor:
"- Sizinle anlaşmamız mümkün değil!
Aynı babamsınız, Sinir!
O da istediği olmadan huzura ermez
Cinsin önde gideni
Bitmez babamın vaazları aynı kibir!"
Son olarak Türkiye Kitabı; şairin ülkesine sevgisini bunun yanında da ıstıraplarını bazen açık bazen kapalı biçimde ifade ettiği şiirlerle örülü. Bu şiirler titiz ve çalışkan bir şair olan Osman Özbahçe'nin bir nevi "baba" kitabı. Hem babası için, hem kendisi baba olduğu için, hem de baba ocağı ülkesi için.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler