Songül Dumlupınar Alican etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Songül Dumlupınar Alican etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2025 Cuma

Serden yardan geçen hatunlar, melikeler, kraliçeler

Âdem yaratıldığında ona yârenlik etmesi için bir eş yaratılır. Nisâ sûresinin birinci ayetinde “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının.” Buyrulur. Eş kelimesi düşündürücüdür, sizin aşağınızda yahut sizin üstünüzde yaratıldı buyrulmamıştır. Sözlük anlamına bakacak olursak, birbirinin aynı olan, denk, emsal gibi karşılıklar buluruz. Bir başka mânâsı Kubbealtı Lügatinde şöyle yazar, “Karı kocadan her biri, zevç, zevce [Bu mânâ “arkadaş” anlamından gelmiştir].

Adına sûre inmiş olan kadının dünden bugüne değeri tam ortaya çıkmamıştır. Dünün köleleri ve cariyeleri olan hatunlar, bugün reklam sektörü, eğlence sektörünün bir numaraları ekran yüzüdür. Dün köle pazarlarında pazarlanan vücutları bugün reklam filmleri gibi görsel alanda sergilenmektedir. Ve için en acı tarafı bunu özgürlük olarak gösterilmesidir. Evet, bugün birçok alanda ismini duyduğumuz kadınlar vardır ama konumu hâlâ aynı noktada kalmıştır. Kadının kadın, erkeğin erkek olarak hayatı idâme etmesi gerektiğini, birisinin birisinden üstün olmadığını sâdece takvada üstünlük olduğunu anlatmak gerekir. Hucurat suresinde "Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.” diye yazar.

Bugün özgürlük yalanı ile aslına rücu etmeyip, hürriyetin gerçek mânâsından uzaklaşan kadın değil aynı zamanda toplumdur. Çünkü bir milletin yapıcı öğesi kadındır. Beşik sallayan dünyayı sallar. İnsanların ilk mürşidi annesidir. Âdemoğluna ahlâkı anlatan, öğreten kadındır. Dünyayı elinde tutanlar, dün ve bugünde esirdir. Bu esirlikten kurtaracak olanlar yine kendileridir. Onların yetiştirdiği çocuklar yarına yön verenler olacaktır. Bugünden düne kadına bakacak olursak nasıl bir ilerleme gösterdiğimiz belli olur. Sanayi devrimi, birinci dünya savaşını içeren, toplumdaki kadın hareketleri konusunda birçok çalışma mevcut iken daha geriye gittiğimizde çalışmalar kısıtlı kalmaktadır. Neyse ki eskiye nazaran sayıları gün geçtikçe artmaktadır.

Son zamanlarda çalışmalara bir yenisi daha eklenmiştir. Kronik Kitap'tan, Tülay Metin ve Songül Dumlupınar Alican’ın editörlüğünde çıkan Ortaçağ’da Kadın isimli çalışma yerini yazın dünyasında almıştır. İçinde bir çok akademisyenin yazıları yer almaktadır. Konu başlıkları bir hayli ilgi çekici olan çalışma aslında bir yazı derlemesidir. Öncelikle yer alan akademisyenler ve konuları sıralamak doğru olacaktır.

• Birinci ve İkinci Haçlı Seferinde Kadınlar - Birsel Küçüksipahioğlu
• Selçukluların Devlet Anası: Altuncan Hatun - Erkan Göksu
• Töregene Hatun ve Zamanı - Altay Tayfun Özcan
• Anadolu Beyliklerinin Siyasi Hayatında Kadının Rolü - Cevdet Yakupoğlu
• Hârezmşahlarda (1097-12319 Kadın ve İktidar - Meryem Gürbüz
• Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmen Hatunlarının Taht Kavgalarındaki Rolü - Ayşe Atıcı Arayancan
• Hindistan’da Bir Kadın Hükümdar, Sultan Raziye - Bilal Koç
• Gürcü Krallığında Kadın Kral Tamar ve İktidar - Ayşe Beyza Ercan
• Şeceru’d-Dûrr: Trajik ve İhtişamlı bir Yaşam Öyküsü - Songül Dumlupınar Alican
• Megale Basılıs Tōn Romaıon: Romalıların Büyük İmparatoriçesi Eudokia Makrembolitssa - Esra Çıplak
• Selçuklu Hanedanının Hatunları: Çağrı Beyin Kızları - Suat Kaymak
• İktidar Yolunda Muhteris Bir Kadın: Ayşe Hatun - Yusuf Budak
• Kraliçe Akitanyalı Eleanor - Esra Güneş

Kitabın içinde yer alan konu başlıklarına bakınca, aslında Türk tarihini yakından ilgilendiren mevzûlardaki kadınları hedeflendiği anlaşılacaktır. Hepsinin bizim kadim tarihimizle sıkı bağları mevcuttur. Tamar, Eudokıa, Eleanor ve Haçlı Seferlerindeki salip ehli ordularındaki kadınların yer aldığı bölümler dikkat çekici. Bunlar bizim mücâdele içinde olduğumuz milletlerin içindeki nüfuzu olan isimlerdir. Diğerleri ise Türk milleti mensubu hatunlardır. Töregene Hatun ise, ikilemde kalınana isimdir. Kimisine göre Türk kimisine göre değildir. Moğolların Türklüğü ırkî mi yoksa Müslüman olduktan sonra Türkleşmişler midir? Henüz çözülmüş bir soru değildir ve çözülmeyecektir.

Kitab daha çok iktidarda söz almışları hedeflediği için toplum içindeki kadının yerine çok fazla söz verilmemiştir. Çoğu naip ve Kraliçe olan ve ülkesinin tek hâkimi olmuş kişilerdir. Farklı olarak görebileceğimiz yer, Türkiye ismiyle anılan Anadolu topraklarına en uzak bölge Hindistan’dır. Seçilme nedeni de Türk Devletinin başına geçen tarihe malolmuş Raziye sultan olmasıdır.

İsimler tek tek irdelendiğinde, Kral Tamar bir başka boyutla da dikkati celp eder. 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in eşi olan Gürcü Hatun’un büyükannesidir. Bilindiği gibi Selçuklu tarihinde güçlü ve özel bir yere sâhip olan bu hatunun babası aslen bir Türk’tür. Gürcistan Kraliçesi Rosudan (Kral(içe) Tamar’ın kızı) Selçuklu Hanedanına mensup Erzurum Hâkimi Mugîseddin Tuğrulşâh’ın oğlu ile evlenir. Ondan kızı Tamar doğar. Gürcü Hatun millet olarak yarı Türk’tür. Lâkin babasının Hristiyanlığı seçmesiyle bu dine mensuptur. Daha sonra Müslüman olmuş hatta Mevlânâ Hazretlerinin müridleri arasına girmiştir. Kitapta bu bilgilere yer verilmediği gibi Gürcü Hatun ele alınmamıştır. Yardımseverliği ve Mevleviliği ile tanınan Sultan eşinin, büyükannesinin dâhiliğini ve Gürcü Devletini nasıl ayağa kaldırdığını öğrenmek, onu daha iyi tanımamızı, anlamamızı sağlayacaktır. Kral(içe) Tamar(a) Selçuklu Devletini dize getiren güçlü bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Gürci Tarih yazımında ki “Yedi Krallık” ifâdesi onun dönemini işâret etmektedir.. Bu yedi krallık, Abhaz, Gürcü, Kaheti, Ermeni, Arran, Şirvanşahlar (Azerbaycan), İran topraklarını kapsamaktadır. Bir diğer isim Eudokıa ise, Anadolu kapılarını Türklere açan Malazgirt zaferinin, yenik imparatoriçesidir. Bizans’ın tarihinde güçlü bir yere sâhip, akıllı, bilgili bir imparatoriçenin yükselişinin bir manastırda noktalanışı ele alınmış. Manastırda kaldığı 12 yıl gibi bir sürede kendini ilme adamış, gramer ve dil kitapları yazmış yenik bir imparatoriçe potresinin arkasındaki gücü aktarılmıştır. Ülkesini ve iktidarını ayakta tutmak için büyük mücâdeleler, ve Bizans Oyunları düzenlemiş bir isimdir. Diyojen ile evlenebilmek için her türlü oyunu düşünmüş, son ana kadar saklayarak, patriği diğer yöneticileri kandırmayı başarmış birisidir. Kitapta, Bizim için dönüm noktası Malazgirt savaşının, mîmârlarından ve etkili isimlerinden olan Eudokıa hakkında geniş bilgiler yer almaktadır.

Eleonar ise Haçlı seferlerinde Fransa Kralı Luis’in eşi ve Kudüs Kralının kızı olarak geldiği bu topraklardan yenik olarak gider ve İngiltere Kralı Henry ile evlenerek dünyanın en güçlü Kraliçelerinden biri olur.

Düşman kraliçelerin ve naiblerin anlatıldığı kitapta bizim için övünç kaynağı olan Altuncan Hatun da yerini almıştır. Her ne kadar çekilen Selçuklu dizisinde pasif bir karakter olarak gösterilmiş olsa da tarih sayfasında güçlü bir hatun olarak yerini korumaktadır. Devleti için oğlunu hiçe sayan, bekā için ordunun başına geçerek Hemadan’da sıkışmış Sultanın imdadına yetişerek, Türk tarihinin seyrini değiştiren Altuncan Hatun’u, Selçuklu Konusunda uzman bir isim Erkan Göksu kaleme almış. Değeri bilinmeyen, bugün bile birçoğunun isminden bir haber olan Altuncan Hatun, okullarda, anıtlarla, filmlerle kız çocuklarına konulan isimlerle yaşatılmalıdır. Bugün Anadolu’da Türk varlığından ve Türkiye devletinden bahsediyorsak bu hatuna bir vefa borcumuz vardır. Bacıyan-Rum taifesinin ana ruhunun nereden geldiğinin bir vesîkası olan, Tuğrul Beyin gözdesi ve sevdasına sâhip Altuncan Hatun, yiğitliği kadar erdemi ve aklıyla da tarihe malolmuş bir isimdir. Yine Selçuklu tarihinde güçlü karakter olarak karşımıza çıkan Çağrı Bey’in iki kızı Hatice Arslan Hatun ve Gevher Hatun Türk kadınının Ruhunu anlatan diğer simgelerdir. Öyle ki 10.000 kişilik ordunun başında onları komuta ederek Anadolu’ya gelen Gevher Hatun, ancak öldürerek durdurulmuştur. Her ne kadar Alparslan ve Melikşah karşıtı olsa da, bey ve orduyu iknâ edecek bir kabiliyete ve onları yönetecek bir zekâya sahiptir. Bu vasıflar güçlü Hatun sıfatı almasına yeterli nedendir. Hatice Arslan Hatun ise, Halife eşi olarak hüküm sürdüğü Bağdat’ta esir düşmesine rağmen korkmayan, sırtını amcasına dayayan ve gücünü soyundan alan bir isimdir. Acımasız bir zalim olan Arslan Besasiri’nin eline esir düşer. Lakin bu zalim bile onun kudretinden çekinir ve iyi davranır. Bunun ana nedeni Selçuklu töresinde, kadınlara olan hürmet ve koruyuculuktur. Selçuklu meliklerine kötü davranış savaş sebebi sayılabilmektedir. Hatice Arslan Hatun’un konumunu çok iyi bilen Arslan Besasiri bu yüzden tehlikeyi görmüştür ve onu serbest bırakmıştır. Bu hatun yine bilinmeden sessiz şekilde, meftun halde ebedî istirâhatindedir. Ortaçağda Kadın adlı çalışmada en azından bu hatun ayrıntılı ele alınarak biraz olsun hakkı verilmiştir.

Birçok ismin yer aldığı Kitapta Memluk devletinin ilk sultanı olan Şeceru’d-Dûrr Hatun'a yer verilmiş. Kölelikten sultanlığa yükselişi ele alınmıştır. Birçok kitaba konu olmuş Mısır sultanının hayat hikâyesi trajik bir sonla bulmuş, daha sonra kutsal bir isme dönmüştür. Hamamda cariyelerinin döverek öldürüp kaleden attıkları bu hatunun cesedi köpeklere yem olmuş, çürüdükten sonra defin edilmiştir. Bugün Güllaç olarak yediğimiz tatlının hikâyesinin de Şeceru’d-Dûrr Hatun'un öldürülmesine dayandığını belirtmek gerekir.

Ortaçağda Kadın kitabının alt başlığında yazan "Hırs, Tutku ve Hâkimiyet", 12 ve 13.yy’da erkek egemen bir dünyada varlıklarını ortaya koymuş, onlardan sonraki dönemlere ilham olmuş kadınların hikâyesini anlatan bir çalışma olmuş. Bugün kadınların önünde engel olan her ne varsa o günde aynı engellerin olduğunu, değişenin sâdece birkaç söylem ve eylemden ibâret kaldığını, demek yerinde olacaktır. Kadın ve erkek olsun, iktidar için, güç için varını yoğunu ortaya koymuş, kimi zaman yardan kimi zaman serden geçmişlerdir. Değişen sâdece teknoloji ve yönetim şekilleri olmuştur. Unutmayalım ki kirli dünyayı temiz hale koyacak olanlar kadınlardır, onların yetiştireceği evlatlardır. Yahya Kemal, Türk kadınlarının örnek olacak vasıfları olduğunu söylerken yarını da kuracaklarını da ilâve eder. Çünkü dünyanın en büyük vasfı olan annelik kadına aittir ve ilk mürebbi kadındır. Mevlânâ hazretlerinin dediği gibi;

Kadınlar, akıllı erkeklere karşı galip gelirler, fakat cahil kişiler kadınları mağlup ederler. Bu tür cahiller, sert ve kaba olan insanlardır. Bunlarda acıma, lütfetme, sevme duygusu azdır; çünkü yaratılışlarında hayvanlık duygusu üstündür. Sevgi ve acıma insanlık özelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık. Kadın, Hak nurudur, sevgili değil; sanki yaratıcıdır (doğurgan), yaratılmış değil!

Elçin Ödemiş
x.com/elindemis