Saatleri Ayarlama Enstitüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Saatleri Ayarlama Enstitüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2013 Salı

Zamanın çarkları ve insan

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eşsiz eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne bir “düzen ve insan” kitabı demek yanlış olmaz. Düşler, olanaklar, gerçekler… Hepsi önce insanın arzularında ilk adımlarını atarlar. Önceleri bize mantık dışı görünen pek çok iş alanları bizler için şimdi hayatın vazgeçilmez ve içselleştirilmiş bir parçası haline gelmişlerdir. Şöyle bir düşünelim… 

Bir meslek ya da iş alanı seçelim. Her ne olursa… Ayakkabı boyacılığı örneğin… Şimdi düşünelim bu mesleğe gerek var mı? Birçoğumuz yoldan geçerken yüzüne bile bakmayız, ama bazılarımız da önünde durur ve ayakkabı boyacısının verdiği kirli terlikleri giyer,onun ayakkabılarımızı boyamasını izleriz. O an bunu kendimizin yapabileceğini de biliriz ama
bunu düşünmeyiz, düşünme ihtiyacı duymayız. İşler, biraz da böyle kabul görürler bizler tarafından. Düşünceden eyleme…

Romanın iki ana karakterinden biridir Hayri İrdal. Sıkıntılarla dolu bir çocukluk ve yoksullukla, işsizlikle bezenmiş bir orta yaş dönemi. Hayri İrdal, genç yaşlarda yanında çalıştığı bir saatçiden öğrendiği saat tamirinin, günün birinde onu ülkenin ve dünyanın en tanınmış iş yerinin patronlarından biri yapacağını aklının ucundan bile geçirmez. Çevresindekilerden nasıl borç alabileceğini düşündüğü sırada tanıştığı Halit Ayarcı sayesinde bütün hayatı değişen bir adamdır o…

Bir yanda yaratılıştan gelen özgünlüğü ve sarsılmaz inancıyla Saatleri Ayarlama Enstitüsü düşüncesini doğuran, büyüten, ete kemiğe büründüren Halit Ayarcı; diğer yanda hayatı boyunca maddi ve ailevi sıkıntıların buhranından sıyrılamamış, Enstitü düşüncesine hiçbir zaman inanmasa bile Halit Ayarcı'nın yanında yer almış Hayri İrdal. İki farklı insan… Biri dünyayı ellerinde tutarken, öbürünün her gün sırtında taşıdığı, iki farklı yaşam ve kesişen yollar.

Bütün olanaksızlıklara ve zorluklara rağmen birinin sonsuz inancı, diğerinin ise sonsuz umutsuzluğuyla hayata geçen ütopik bir kurum: Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Romanda her şeyden önce ön planda olan enstitü değildir. Ön planda tutulan, her sayfada insandır. İki farklı insan, aslında değişen toplumsal yapıyı simgelese de, dağılmış bir imparatorluğun küllerinden zorluklarla sıyrılıp doğmuş, ama sıkıntıları bitmemiş ülkeyi
anlatır. Ülke yeni bir düzene geçer. Bu düzende iş, işçi, müessese, girişimcilik ve zamana riayet etmesi gereken bir insan modeli vardır. Bu düzende insanlar ikiyüzlü, bu düzende insanlar kokuşmuş ve bu düzen siz ne kadar istekli olursanız olun özgünlüğü sıradanlaştırarak çarkları arasında onu sindirip kusan yeni tür bir insan yaratmaktadır. Yani Tanpınar’ın “Plak İnsanı."

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, bunu en başında reddeden, maddi yaşamının kötülüğünden dolayı inanmadan bu işe giren, ama aklı hep yoksul günlerindeki aile bağlarında kalan Hayri İrdal ile sarsılmaz inancın simgesi, “yapılamaz” sözcüğünü dünyasında barındırmayan, insanlara güvenen, özgünlüğün her daim modern dünya kalıplarını delip geçebileceğine inanan Halit Ayarcının, eşsiz metaforlarla donatılmış, öyküsüdür.

Ozan Şen     

15 Mayıs 2012 Salı

Zamanına yeniden önem vermek isteyenlere

"Modern hayat, ölüm düşüncesinden uzaklaşmayı emreder!"

Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini, geçmişte bıraktığımız izlere veya fotoğraflarımıza baktığımızda fark ediyoruz. Kaybettiklerimiz ve kazandıklarımızın bizde bıraktığı tecrübelerle, aynı zamanda geçmişle gelecek arasındaki terazinin de ne kadar çok hareket ettiğini görebiliyoruz.

Günümüzde hemen hemen her şey gittikçe dijitalleşiyor. Dijitalleşen her şey de samimiyetini kaybediyor ve ruhumuzdaki aydınlığı olur olmaz zamanlarda karartabiliyor. Saatlerimize sadece yatağımızdan kalkarken ya da işten çıkarken bakıyoruz. Buluşma ve kavuşma telaşı, bizdeki zaman değerini unutturuyor. Oysa zaman, "bizim için" geçiyor.

Ahmet Hamdi Tanpınar harikulade bir eseri olan "Saatleri Ayarlama Enstitüsü", gerek içinde barındırdığı birbirinden farklı karakterle, gerekse hikayelerin arasına yumak yumak serpilmiş hayata dair derin kazı çalışmalarıyla unutulmaya yüz tutmuş zaman ve saat kavramını yeniden hatırlatıyor.

Halit Ayarcı'nın girişimciliği, günümüz ticaret anlayışıyla kıyaslanabilecek hoşlukta. Hayri İrdal'ın içine kapanıklı ve kendi vicdanındaki hesaplaşmaları ise belki de hepimizin sık sık başvurması gereken bir durum.

"Biz kabahati üzerine yüklenen insanlarız."

İnsanoğlu için en acı şey, zamanının bir çoğunu geçirip daha sonrasında "harcadığını" düşündüğü olaylar, insanlar ve anılardır.

"Bazı insanların ömrü vakit kazanmakla geçer... Ben zamana, kendi zamanıma çelme takmakla yaşıyordum."

Geri dönüşü imkansız, temizlemesi zor, unutulması güç bu "zamanı harcama" durumu, kişinin şimdiki ve gelecek zamanındaki iç hesaplaşmalarını yapmasını gerektirir. Sevaplar ve günahlar tartılır, olgunlaşma sağlanır ve hayat yolu yürünmeye devam edilir.

"Lüzumsuz hiçbir şeyin peşinden koşmadım. Hiçbir ihtirasın peşinde beyhude yere emek sarf etmedim. Hiçbir zaman sınıfımızın birincisi veya ikincisi, hatta yirmincisi olmak istemedim."

İç hesaplaşma yaptıktan sonra zamanına yeniden önem vermek isteyenler için bu tüm devirlerin romanı, bir nimet niteliğinde olacaktır.

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf