"Kul olmak şartsız, şüphesiz, hesapsız, sorgusuz doğruyu kabul etmek değil miydi? Hakikatin peşinde ruhunu sürüklemek değil miydi kul olmak? Doğrunun kıyısında yanlışın düğmelerini tek tek koparmak değil miydi kul olmak.”
Değerli yazar Şener İşleyen, AZ Kitap'tan geçtiğimiz yıl çıkan ilk kitabı Pîrahen'de böyle tanımlıyor kul olmayı. Kulluğa dair olması gerekenin altının çizildiği tanımlama, var oluş hikâyemizin özünü süzüp aktarmış…
Cümledeki soran, sorgulayan, düşünmeye sevk eden mesajı alıyor ve bir müddet zihnimde tartıyorum bu soruları. Şu sonuca varıyorum ki; sadece kutsi isimlerin, Yusuf ile Züleyha’nın değil Pîrahen'de nakış nakış dokunan. Aslında bu hepimizin hikâyesi…
Kul olmak; aklımız başımızda olarak acziyetimizi kabul etmek. Kul olmak ‘kahrın da hoş lütfun da’ diyebilmek. Hakkı haklıya, hakkınca teslim etmek. Kuran ve sünnet eşiğinden ayrılmamak. Zalim, canımızdan kanımızdan olsa dahi hoş görmemek. Mazlum, bizden olmasa da adaleti gözetmek. Kul olmak, hakikat de bütün putları kırmak ve sadece ‘zerrenin’ dahi tek sahibine ram olmak!
Ol der olur!
Bu üç kelimelik yüce manalar içeren cümlenin önünde sultanın kılıcına boynunu eğen köle olmaz mı insan? Onlarca Yusuf ile Züleyha kitabı yazılmıştır. Ama mecnunun dediği gibi: Leyla’ ya benim gözlerimle bakabilir misiniz? Onu benim gördüğüm gibi görebilir misiniz? Kimse Şener Bey gibi göremez mesela! Bunda hilaf yok. Kimse filan hanım, falanca Bey gibi de göremez, sizin gibi de göremez, benim gibi de.
Henüz bir ceninken hissedilen, doğup büyüme ve yetişme döneminde çevresel faktörlerden de etkilenerek bütünleşen bir olgudur görmek.
Şener Beyin gömlekten aksedenleri Pîrahen'e aktarması, kitabı alıp okumamız kadar kolay olmamıştır mutlaka. Eser gönlüne düştüğü andan itibaren yazarın yaşadığı sancıları, Pîrahen vücut bulana değin yaşadıklarını ancak yazar bilebilir. Eserin varoluş serüvene şahitlik etmiş biri olarak, yazarın esere ciddi manada ter döktüğünü söylemeliyim.
Takibini özenle yaptığı izlere sadık kalarak, yaşanmış ve içinde öğütler, ibretler barındıran Yusuf ile Züleyha kısasını kaleme alırken titizlikle işlemiş mevzuları. Burada şu konu da işlenebilirdi ve ya bu da olmalıydı, denebilecek bir detaya rastlamıyorsunuz. Deneme, şiir, anlatı, hayal ve gerçekliği bir kitapta harmanlayan Şener Bey, okuyucusunu efsunlu bir yolculuğa çıkarmış Pîrahen'de.
İstanbul’da başlıyor hikâye. Sırların memba-ı Şehriyar’da. Bir yolculuk. Ardından gömleğe uzanan menzil. Gömleğin dile gelişi…
Gömlek dile gelir mi?
Eğer eğrildiği ipliğin pamuğunda, o pamuğun suyunda Hay! İle Hu! zikiryle başladıysa hayata, dile gelir gömlek. Yazarın yolculuğu gömleğe kadar değildir. Asıl yolların güzergâhını belirleyen kapının anahtarı olmuştur gömlek. Pîrahen'de Âdem'den (a.s), Hz. İbrahim’e uzanan sır var. Gömleğin yolu Hz. İbrahim'den Yusuf'a (a.s) ve Hz. Muhammed'e (s.a.v) kadar uzanan muhteşem zincirin halkası olmuş gömleğin dokunduğu bedenlerden kokular var.
Gömleğin sırrı mühimdir. Göynek denir bazı yörelerde ve eski zamanlarda Köynek denildiği de olmuştur. Göynek-gömlek; yakasız olur ve bir manası da kefendir. Padişahların gömlek giyme törenlerini ve gömleğe gösterilen teveccühü Osmanlı döneminde de görürüz. Padişah gömleklerine, hatırlamakta hayr görülen meselelerin, duaların, nazar ayetlerinin itina ile işlenmiş olduğunu düşünürsek, gömleğin Şener İşleyen Beyefendi’yi girdabına almasını da gömleğin dile gelmesini de anlayabiliriz.
Kuran’ da geçen birçok hadise, geçmiş kavimler vesilesiyle ibret almamız için bizlere bildirilmiş. Eğer Rabbimiz dileseydi, Kuran-ı Kerim’ i bir kanun kitabı biçiminde madde madde sıralanmış yasaklar ve cezalar silsilesi olarak da indirirdi. Bunda ki sır, örnekleme metodunu kullanarak meramımızı anlatmaya hatta eğitimde bu üslup ile gelecek nesilleri bilgilendirmeye yönelik biçim kazanmamızdır. (Allah-u Alem). Bu kıssa bize, kadın-erkek, helal-haram olgularını yaşarken mesafeyi korumanın ehemmiyetini, harama yaklaşmanın ateşe yaklaşmak ile eşdeğer olması gerçekliğini öğütlüyor.
Sadece bir aşk hikâyesi değil Yusuf’un kıssası. Bir baba var. Yakup as.
O babanın evladı için çırpınışı var. Belki bu hadisenin daha başlangıcında bizlere verilen ders; evlatlar arasında adil olmamızdır. Evlatlar arasında adaleti temin edemediğimiz takdirde, kıskançlığın önüne geçemeyeceğimiz gerçeği var bu kıssada. Yusuf (a.s) gibi diğer oğulları da Yakup'un (a.s) kendi canından kanından. Bu da imtihanın diğer boyutu. Aşk meseli olarak zihinlere yerleşen Yusuf (a.s). Kısasında, ebeveynlere derin öğütler var aynı zamanda.
Sabır var bu kıssada. İftiraya uğrayanlara mesaj var.
Allah (c.c) ile aramızdaki bağı sağlam tutuğumuz sürece yaratıcımıza olan inancın pekişeceği… Dünyevi sınavlarda zorlama bir tahammülden ziyade teslimiyet huzurunun lezzetiyle sabır hazinesinden fayda göreceğimize dair inanç... Adaletin bu dünyada ve ya öte tarafta tecellisini beklerken ruhumuza sekinet telkin edecek müjdeler var.
Bir kelebeğin kadifemsi kanadına dokunmak istemek dokunmasa aklı kalmak, dokunsa kelebeği ürkütmekti aşk…
Züleyha; Bir ülkenin melikesi, Yusuf; onun kölesi…
Nur yüzlü Yusuf as' a ram olunca, kınandı, kem söz sağanaklarında ıslandı Züleyha. Körlüğü de sevda mayası tutunca başlatmıştı. O Yusuf’un namus timsali fıtratına öfkelendiği kadar hayrandı, Yusuf’un gözlerinden, ruhuna akan nura âşıktı. Sınanmadığı derdin sabrıyla övünmemeliydi insan. Kıssanın en mühim hisselerinden biri de bu olmalıydı.
Bu kıssada hanımını hoş tutmanın önemi var. Hanımını gönül sarayına oturtamayan âdemlere verilen mesajlar var. Çünkü saraylarda da yaşatsan kadını, muhabbettir aslolan… Eşleri görünmez ipek ibrişimler ile birbirine bağlayacak sır aşktır, sevgidir, şefkattir diyor kıssanın alt metinde. (Alla-u Alem.)
Seven sevdiğiyle sınanırdı. Seven arayışa girer, bulduklarıyla belki daha da hercümerç olur. Buna rağmen aramanın tılsımına kapılmaktan kendisini alıkoyamaz. Pîrahen arayışların hengâmesiyle bulmanın ahengi içinde donanmış bir kitap: Pîrahen; gömlek!
Yazar gömleğin yolculuğunu öğrenmeye meyletmiş ‘mana’ âleminde. Gömlek de anlatmış efsunlu masalını yazara.
Çünkü: Hüsn-ü Nazar ile âlemi temaşa edeni, muhabbet sofrasına çağırır bilcümle eşya'nın dili…
Dilek Erdem
twitter.com/Dilek_Erdem_