Bir çocuk okula başladığında artık sosyal ve doğal çevresi değişmiş, yeni bir ortama girmiş olur. Bu yeni ortam, çocuğun zihinsel gelişimini, algılama aşamalarını etkiler ve değiştirir. Henüz hiçbir şey bilmeyen bir çocuğu bilgi ile beslemek sanıldığı kadar kolay değildir. En ufak bir hata, telafisi zor sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple nasıl bir eğitim-öğretim olmalı konusu ciddî bir şekilde gündemimizde olmalıdır. İnsan eğitimle güzelleşir, serpilir, gelişir. Ahlak, ancak kaliteli ve düzeyli bir eğitim ile olgunlaşır. Muhammed İkbal, kaliteli ve düzeyli eğitimin yine kaliteli ve düzeyli öğretmenlerce kurulacağını söyler. Çünkü her türlü ahlâkî, sosyal ve dinî eğitim kilidi öğretmenin elindedir, ülkenin her türlü gelişmesinin kaynağı öğretmenin kendisini geliştirmesine bağlıdır.
Muhammed İkbal’e göre insanlığın tam manasıyla kavranması, insanın sorumluluklarının bilincine tam olarak varması, bencillik ve egoizmden uzaklaşması, kâmil bir insan olmaya çabalaması ancak ahlâkî eğitim ve öğretimle mümkündür. Bu anlamda çocukların eğitimine gereken titizliği göstermeyen her sistem zalimdir ve canidir. Çocukların eğitim ve öğretiminde önlemler alınmazsa o toplum kendi kıyımını elleriyle gerçekleştirmiş ve toplum hukukuna zalimce bir saldırıda bulunmuş olur. Muhammed İkbal, çocukluk dönemlerinin iyi gözlenilmesi gerektiğini vurgular. Gerçek bilimsel metodlarla ciddi ve kaliteli bir eğitim programlaması yapabilmek için çocukta hangi güçler daha önce ortaya çıkıyor, bunun araştırılması gerekir. Dolayısıyla İkbal, hayalî bir eğitim sistemi değil, uygulanabilir bir eğitim sistemi üzerinde durur. Ona göre, sıradan bir zekâya sahip biri bile bu “uygulanabilir sistem”den faydalanabilir. Çocukluk dönemine özgü davranışlar, eğitim binasının temelidir. “Mimar ilk tuğlayı eğri koyduğunda / Onun duvarı Süreyya’ya kadar eğri gider.”
Çocuklar, belirli bir şeye uzun bir süre odaklanamazlar. Dikkatleri çabuk dağılır. Hem bedensel güçleri hem de akıl güçleri aynı noktada uzun süre kalmaya elverişli değildir. Eğitim metodunda bunun göz önünde bulundurulması gerekir. İkbal, derslerin uzun tutulmaması ve daha küçük parçalara ayrılarak işlenmesini öngörür. Görme, dokunma, inceleme çocukların dersleri kavramaları açısından çok önemlidir. Hayatta tecrübe kazanmak gibi çocuk da derste görerek, dokunarak, duyarak, inceleyerek nesnelere karşı tecrübe kazanır. İkbal’e göre her bir duyuya yönelik uygulamalar yapılırsa çocukta nesnenin şekli hakkında tam bir bilgi oluşur. Ayrıca çocuğun dikkati, nesnelerin rengine de çok duyarlıdır. Cansız renkler çocukların ilgisini çekmezken canlı renkler çocukta merak ve ilgi uyandırır. “Bundan dolayı çocuğun ilk derslerinin renkli nesnelerle ilgili olması gerektiği kuralı oluşturulmuştur.”
Çocuklar taklit ederek öğrenmeye çalışır. Anne, baba, kardeş ve etrafındaki en yakın kişi çocuğun taklit ettiği ve zamanla onlara benzemeye başladığı kimselerdir. İkbal, çocuğun taklit yönünü göz önünde bulundurarak öğretmenin çocuğun önünde örnek bir kişilik sergilemesi gerektiğini vurgular. Toplumda mümessil olacak kimselerin artması isteniliyorsa önce öğretmenler kendilerini yetiştirmeli, daha sonra eğitimiyle ilgilendikleri çocuklardan iyi birer insan olma liyakatini beklemeliler. Çocukların hayal gücü, inanılmaz boyutlardadır. İkbal, hayal gücünün geliştirilmesini, derslerde hayal gücünü harekete geçirici çalışmalar yapılmasını söylerken çocuklardaki hayal gücüne uygun sınırlar getirilmesini de söyler. Çünkü hayal gücü başıboş bir şekilde ileri bir düzeye çıkarsa çocuğun akıl sağlığı zarar görebilir.
Çocuğun aldığı her ders, onun ilerleme grafiğini gösterir. Her ders, çocuk için anbean gelişme ve ilerleme safhasıdır. Dersler, çocuğa olumsuz bir zaman dilimi olarak yansıtılmamalı, çocuk öğretmeninin kendisi için bir kılavuz olduğunu hissetmeli, duyumsamalı. Derslerde hem bedensel hem de ruhsal gelişimi destekleyecek bilgiler verilmeli. İkbal, iyi bir eğitim sisteminin bedensel ve ruhsal güçleri eşit bir şekilde besleyebilen bir sistem olduğunu söyler. Çünkü “kâmil eğitim sisteminin amacı, pek çok bilimsel veriyi beyine depolamak değil, manevî bütünde saklı tüm güçleri ortaya çıkarmaktır.” İkbal, sağlıklı bireylerin yetişmesinin özverili öğretmenlere bağlı olduğunu savunur. Öğretmen bilinçsizse o eğitimden çıkan çocuklardan bir şeyler beklemek o çocuklara haksızlık olur: “Eğitimciler, mesleklerinin kutsallığı ve önemi doğrultusunda eğitim tarzlarını üst düzey bilimsel metodlara dayandırmalıdır. Bu metodlar sayesinde, ısısında ulusları en üst noktaya ulaştırabilecek o siyasî ve toplumsal yeşermenin saklı olduğu gerçek bilim aşkının doğacağı kesindir.”
Hece Yayınları'ndan çıkan Makaleler kitabı, Muhammed İkbal’in tam otuz makalesini okurlara aktarıyor. Seyyid Abdulvahid Mu’inî tarafından derlenen makalelerin çevirisi Celal Soydan tarafından yapılmış. “Çocuk Eğitimi” makalesi ise, Makaleler kitabının girişinde yer alıyor. İkbal’in çocuk eğitimine verdiği önemin göstergesidir bu. Söz konusu makalede on bir maddeyi takip ettiğimizde Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Aliya İzzetbegoviç gibi isimlerin çocuk eğitimine bakışlarına benzer yaklaşımlara rastlıyoruz. Muhammed İkbal’in “Çocuk Eğitimi” başlıklı kısa makalesi, on bir maddede bir eğitim tasarısı sunuyor. Her bir maddenin hakkını vermek, her bir maddeyi uygulamaya koymak aslında çok kolay.
Ne ki günümüzün eğitimcileri prosedür işlerinden başlarını kaldırıp asıl meseleye bir türlü odaklanamıyor. Milli Eğitim, personel ve bina masraflarından asıl işi olan eğitim programıyla meşgul olamıyor. Öğrencileri ve öğretmenleri pasif olan bir eğitim sisteminden âtıl bireyler çıkar. Arzu edilen atılgan bireylerdir oysa. Çocuklarını ihmal eden bir ailenin parçalanması gibi toplum çocuklarını ihmal eder, onların eğitimine gereken özeni göstermezse parçalanır, kalkınamaz, üretemez, daima dışarıya bağımlı hâle gelir. İkbal, tasarladığı eğitim sisteminde buna dikkat çeker ve şöyle der: “Gerçeği söylemek gerekirse ulusun yücelmesinin kökleri çocuk eğitiminde yatar.”
Hatice Ebrar Akbulut
twitter.com/HaticeA45604005