Mahir İz Hoca’nın ifadesiyle “Tasavvuf, ruhi ve vicdani bir duyuşun mahsulüdür. Bin yıldır, yani Türk’ün İslamiyet’i kabulünden itibaren kurulmuş olan Müslüman-Türk devletlerinde ve Türkün gayri bütün İslam memleketlerinde her şehirde cami ile beraber bir tekkenin, bir zaviyenin kuruluşuna şahit oluyoruz”.
Gerçekten de tasavvuf, Anadolu da dahil olmak üzere girdiği her beldede kalıcı bir hal yaşamış, yeşermiş, yayılarak gelişmiştir. Tasavvufun bir kez neşet ettiği beldede tasavvufun yok olduğuna şahitlik edilmez. Tasavvuf kendini gösterdiğinde insanları kendisine çeker, çekilen insan sayısı her zaman artar.
Tasavvuf ile ilgili ilgi alaka olduğu kadar karşıtlık, düşmanlık da her zaman olmuştur. Karşıtlığın gerekçelerinden biri de tasavvufun şeriat dışı olduğu iddiasıdır. Sufilerin şeriatı önemsemediği, şeriatın ahkamlarını terk ettiği gibi iddialar her zaman dile getirilmiştir. Her toplulukta her zaman çürük meyveler bulunur. Anacak bu genelin muhtevasını zedelemez. Büyük mutasavvıfların eserlerine baktığımızda şeriatın terkini değil, bilakis şeriatın sıkı sıkıya uyulması gerekli bir emir olduğu uyarısını görürüz. Nitekim Mahir İz de Tasavvuf adlı eserinde “Şeriat bir fetva, tarikat ise bir takva yoludur ve hiçbir zaman birbirinden ayrı şeyler değildir. Temel inançları bir, gayeleri aynıdır” diyerek tasavvufun şeriat ile ilişkisini çok güzel ve anlamlı bir şekilde özetlemiştir.
Mahir İz’in Ketebe etiketiyle yayınlanan Tasavvuf kitabı, tasavvufa dair özet bir ders kitabı niteliğinde. Tasavvufun doğuşu, tasavvufi kavramların anlamları, tarikatların adabı, tarikatların isimleri, büyük mutasavvıflar, mutasavvıfların tarikat anlayışı-sözleri, silsileler gibi tasavvufa dair her konu okuru sıkmayacak şekilde, gereksiz ayrıntılara boğmadan, temel bilgi almaya müsait bir düzende sunulmakta.
Eser giriş bölümüyle birlikte toplam altı kısımdan oluşmakta. Giriş bölümünde tasavvuf yolunun neden açıldığı, zikir, medrese ve tekke ilişkisi gibi konular ele alınmaktadır. Birinci kısımda, birinci bölümde tasavvufun ne olduğu anlatılmakta, menşei, gayesi ve özellikleri anlatılmaktadır. İkinci bölümde büyük mutasavvıfların dilinden tasavvufun tarifleri dile getirilmektedir. Üçüncü kısmın ilk bölümünde büyük mutasavvıfların dilinden sufi kelimesinin tanımları anlatılmakta, ikinci bölümde ilk mutasavvıflar açıklanmakta ayrıca keramet gibi kavramlar ele alınmaktadır. Üçüncü kısmın ilk bölümünde tarikatın on esasları, ikinci bölümünde önemli terimler üçüncü bölümde de bazı izahlar yapılmaktadır. Dördüncü kısmın ilk bölümünde tarikatların doğuşu ve adabı, ikinci bölümünde ise tarikatlar ile kurucu pirleri anlatılmaktadır. Son kısımda da İslam alimlerinin tasavvuf hakkındaki fikirleri sunulmakta ve bir neticeye varılmaktadır.
Kitap genel mahiyeti itibarıyla ansiklopedik bir biçim taşısa da ehlullahın sözlerine, hikmetlerine yer verdiği için okuyanın mutlaka kendinden bir parça veya kendine bir merhem bulacağı bir yön de içermekte. Seriyy-i Sakati’nin bir menkıbesini aktararak yazıyı bitirelim, payımıza düşen bir hisse olsun hem böylece.
Seriyyi-i Sakati der ki: Bir gün Bağdat çarşısında yangın çıkmıştı, bir adamla karşılaştım, “Senin mülkün kurtuldu” dedi. Ben birdenbire “Elhamdülillah” demiş bulundum. Otuz yıldır o an dediğim “Elhamdülillah” için istiğfar ediyorum. Diğer Müslümanların yanan mallarına telehhüf etmek dururken, kendi malımın kurtulmasına şükretmenin azabı içindeyim.
Yasin Taçar
twitter.com/muharrirbey_