Kendi Özünü Bil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kendi Özünü Bil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2024 Perşembe

"İlim kendin bilmektir"

“Kendini bil, aynaya bakıp kim olduğumu keşfetmem talebi değil, kendi üzerime çalışmak suretiyle kim olacaksam olmam talebidir.”

İnsan iki kere doğar. İlki takvim günüyle kayda alınan doğumdur. İkincisiyse kendini bilmeye başladığı ilk andan itibaren ölüme kadar süren bir süreçtir. Varoluşun farkına varmak, uzun, sancılı ve çetrefilli bir doğumun başlangıcıdır. Ve aslında bu ilk fark edişten itibaren insan kendiyle de her an yeniden tanışır. Varoluşun temel sorusuna cevap aramakla başlar süreç; “Hayatın anlamı ne?” Kendine bir anlam inşa ederken insan kaybolur. Çünkü her buluş, kaybedişten sonra gelir. Kayboluşların çizdiği rota insanı kendilik sürecinde büyütür, olgunlaştırır. Takıldığı her çelme insanın bakışını kendine çevirmesine sebep olur. Zira “Bütün yolculuklar içimizedir.

Kendi Özünü Bil, modern çağda insanın kendisiyle yeniden tanışmak için bir yoldaş niteliğinde. Oldum demek şüphesiz hamlıktır. Kitap o hamlığın nasıl pişmesi gerektiğine dair naif yollar seriyor okuyucuya. Herkesin anlatan taraf olmak istediği, kimsenin bir diğerini duymaya isteği ve niyeti olmayan bir zamanda, insanı dinleyen bir kitap diye nitelendirmekle ancak hakkını verebilirim diye düşünüyorum. Soru cevap şeklinde hazırlanan kitap, insanın karanlıkta kalan, yüzleşmekten korktuğu ve dolayısıyla kendi olmaktan da uzaklaştığı her konuda bir terapi odası yargısızlığıyla yapıyor bu yoldaşlığı. “Olmak cesareti” hangi yollardan geçer, insan kendisini nasıl tanır, kendini bilmek ne demek gibi soruların yanı sıra, “Ben hayatın/hayatımın neresindeyim?” sorusuyla da yüzleştiriyor.

İnsan bildiğini tanır, tanıdığını sever. Kendini bilme serüveni, kendini tanımakla başlar. Ve “Kendimizi tanıdıkça aslında kendimizi ne kadar az tanıdığımızın farkına varırız.” Başta söylemiştik; bu ölüme uzanan bir yolculuk. Kendiyle tanışan insan, kendini olduğu gibi, doğrusuyla yanlışıyla kabul edip, eksikleriyle, zaaflarıyla, hisleriyle, fikirleriyle kendini sevmeye adım atmış olur. Kendini sevebilen insan, dinginleşir ve olgunlaşır. “Kendini bilecek insanın evvel emirde kendisine dürüst olması lazımdır.” İnsan kendi karanlığına bakmak istemez. Fakat asıl giz, o karanlıkta saklıdır. Kişinin görmezden geldiği kendisidir aslında. Ve aslında hiç kaçamayacağı, eninde sonunda yakalanacağı kişi de aynadaki aksinden başkası değildir. “Yanmayı göze almayan bilemez.” Yüzleşmekten kaçan kişi, kendi hayatının figüranı olmaya da mahkûm kalacaktır şüphesiz.

Kendimizin farkında olmakla başkaları üzerindeki etkimizin de farkına varır ve katı düşüncelerimizi askıya alabiliriz. Bir şeyleri başka açıdan görmeye niyet ettiğimizde, o kesinlik arzusu söner ve dünya büyük bir genişlik halinde önümüze açılır.” Kişi dünyaya iç aleminden bakar. Gördüğü, kendi içini bildiği kadardır. Kendisinin farkında olan kişi, yargılamaktan çok anlamaya çalışır. Suçlamaktan ziyade empati kurar. Muhatabını görmek istediği şekilde değil, olduğu gibi görür. Risk alır ve bağ kurar. Evet risklidir bağ kurmak. Çünkü “Sevmek, incinmeyi göze almaktır.” Büyümek de aslında bu incinmelerle kendini tanımak ve yeniden inşa edebilmekte gizli. Düştüğü, incindiği, kırıldığı yerden yara alan insanın çok daha güçlü bir kendilik algısı oluşur. “Işık yaradan sızar.” Netice olarak; “Büyümek her zaman ve her yerde, çok kesin cevaplara sahip olmamakla kaim.” Kendini bilen insanın sanıyorum ki en büyük özelliği iddiasız oluşudur. “Hayatta her şey mümkün” esnekliğini yakalamış kişi, olan biteni sineye çeken kişi değildir. Hayatın getirdiklerine hazır kişidir.

Bazen öyle bir şey olur ki, hayata olan bağlılığımız, inancımız, umudumuz derin bir yara alır. O güne kadar bildiğimizi sandıklarımız yerle bir olmuştur. Ve ortada ne yapacağını bilemeyen bir “ben” kalmıştır. “Yeni şeyler öğrenmek için bazen bildik ezberleri unutmak icap eder.” Bir anda cahil kalışın yarası kalbimizi zorlasa da o eski beni öldürüp yeni bir ben inşa etmenin yolu bildiğini unutmaktan geçer. Süreci kendine acımaya bırakmadan, tekamülün eşiklerinden olan yası geçirip taze bir gerçeklik inşa etmek gereklidir. Kitapta da alıntı yapılan yazar Marianne Williamson’ın da dediği gibi; “En derin korkumuz yetersiz olmamız değildir, en derin korkumuz, ölçülemeyecek kadar güçlü olmamızdır. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil, ışığımızdır. Kendimize soruyoruz, ben kimim ki parlak, muhteşem, yetenekli olacağım? Sen kim değilsin ki öyle olmayasın?

Kendi içinde sağlam bir benlik oluşturamamış, iç huzurunu yakalayamamış kişi nereye giderse gitsin mutmain olamayacaktır. Huzur, olmuş olana razı olmaktan geçer. Geçmişin ve geleceğin eksilerini ve artılarını olduğu gibi kabul etmek, geçmiş ve gelecekle kavga etmeden ana odaklanmak, etki alanında elinden geleni yaptıktan sonra geri çekilmeyi bilmek, bahsettiğimiz iç huzurunu yakalamanın en önemli adımıdır. Olanı takmamak yahut hissizleşmek değil kastedilen elbette. “Yaşamda bizi sarsan, dünyamızı altüst eden olaylara onların faillerinden bağımsız bakabilmeyi başardığımızda, bizi şahsi yolumuzdan değil, yolumuza çevirdiklerini görebileceğiz.” Olana razı olmak, tepkisiz kalmak değil, hisleri yok saymadan devam edebilmektir. Farkındalığı artan kişinin huzursuzlukları da huzura dönüşür. “İnsan kendi uçurumlarına bakarken zorlanabilir, başı dönebilir ancak kendi derinliklerini de ancak böyle fark eder.

İnsan kendini bulmak için önce kaybetmelidir.” Yokluğu bilinmeyen şeyin varlığının da bir kıymeti harbiyesi olmaz. İnsan ancak kendi değerini fark ettiğinde bir başkasına da değer verebilir. Bütün yollar içimizden ve kendimizle olan ilişkimizin dinamiklerinden geçer. Kendini tanımak için de başkasıyla iletişim kurmak şarttır. İnsan muhatabı tarafından bilinmek ister. “Ben” olmanın yolu muhataplarımızla kurduğumuz ilişkilerde gizlidir. Zira; “İnsan sonsuz bir yankıdır. Ötekinin varlığı benim varlığımın teminatıdır.

Fikren ve hissen insanı menfi manada yoran ve doyuran bir eser. Her iyileşme yüzleşmeyledir. İnsanı kendiyle yüzleştiren bu kitap okudum bitti denilecek gibi değil de zaman zaman bir büyüğe danışır gibi ele alıp istifade edilebilecek bir anlatıma sahip. Son sayfadan kendiliğimizi deneyimleyebileceğimiz bir soruyla bitirelim; “Eğer hayatınız yakından tanıdığınız birinin hayatı olsaydı onunla yoldaşlık etmekten memnun olur muydunuz?"

Sevdenur Yazıcı
twitter.com/yazicisevde

7 Mayıs 2023 Pazar

Kalbimizde saklı kalmış bahçeleri keşfetmek

“Oysa kendini bilmek en kıymetli erdemdir. Kendi özünü bilmek, kendi kırılganlık ve fâniliğinle yüzleşebilmek.”

Bir kitabı okumak aynı zamanda insanın kendisini okuması gibidir. Tıpkı bir aynanın ya da suyun yansımasında kendimizi görüp baktığımız gibi. Nitekim çoğu zaman yazarın cümlelerinden okuruz; yaralarımızı, hüzünlerimizi ya da sevgilerimizi, mutluluklarımızı. Öyle ki her bir alıntı bizden bir parça gibidir. Evet, deriz işte bu tam benim kalbimden geçen fakat bir türlü kelimelere dökemediğim hislerim ya da zihnimdeki sorulara cevap deriz. Sonra kelimelerin ruha verdiği şifa ile cümlelerin arasında masalsı bir yolculuğa çıkarız. Kendimizi yeniden bulmak için, kalbimizde saklı kalmış bahçeleri yeniden keşfetmek için...

Sevgili Kemal Sayar’ın ve Rabia Yavuz’un büyük bir emekle hazırladığı Kendi Özünü Bil kitabı ise bize hayat yolculuğumuzda önemli bir rehber olurken daha önce bahsedilmemiş konuların ilk kez bu kitabın içinde yer aldığı bilgisini veriyor. Beni ise en çok etkileyen bölümlerden biri “Hiçbir Şey Yapmama Sanatı” oldu. Özellikle beyin ile ilgili yazılanlar hayretimi artırdı.

Ayrıca dikkatimi çeken bir diğer bölüm de “Ailemiz ve Geçmişi.” Öyle ki aile dizimi çağımızın popüler konularından biri ve çoğu insanın bu konu hakkında olumlu ya da olumsuz yönde fikirleri, yönlendirmeleri var. Zira konuya dair objektif görüşleri okuyunca aklımdaki birçok karmaşıklık yerini net bir düşünceye bıraktı. Ve şu alıntıyı çok sevdim: “Harry Potter serisinin yazarı J. K. Rowling, Harvard Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmasında “Yaşama bakış açılarından dolayı ebeveynlerimi töhmet altında bırakmıyorum. Yanlış istikamete bakmak söz konusu olduğunda, ailenizi suçlamanın da bir son kullanma tarihi vardır; direksiyona geçecek kadar büyüdüğünüz anda, sorumluluk da size geçer,” demişti.” Bu sözler gerçekten konuyu özetler nitelikteydi.

İlerleyen sayfalarda ise güncel konular devam etmekte. Örneğin; “Mutluluk Arayışı”, “İş ve Eş Seçimi”, “Konfor Alanı”, “Minimalizm”, “Hayatta Anlam Üretmek”, “Çocukluk ve Büyümek Üzerine” gibi...

Bilhassa “Mutluluk Arayışı” bölümünde toplumun sahte mutluluk anlayışı ve tüketim sorunu ele alınmış. Nitekim tükettikçe, para harcadıkça mutlu olunur düşüncesi yaşadığımız çağda egemen olurken adeta bir kara delik gibi insanları tüketerek içine doğru çekiyor. Bu bağlamda da konuya dair sizlerle birkaç alıntı paylaşmak isterim: “Mutluluk konusundaki algılarımızı yeniden şekillendirmek için yapabileceğimiz şeyler de var. Mesela gün içinde belli zaman aralıklarında sahip olduğumuz nimetlerin farkına varmak ve onlar için şükretmek günümüzün daha mutlu geçmesini sağlar.

Mutluluğun özü parayla değiş tokuş yapamadığımız şeylerde; bir dostluğu, vefa duygusunu, çocuğunuzun sevgisini, bir tebessümü parayla satın alamazsınız.

Mutluluğu kovalamayın zira o mutluluk kelebeği siz onu beklemediğinizde bir anda gelip omzunuza konuverir.

Kitabın sonlarına doğru geldikçe de bu kıymetli yazıların giderek ruhumu ve gönlümü şefkat ile sardığını daha çok hissettim ve okumamı biraz yavaşlatarak devam ettim. Zira yaşadığımız bu zamanın en büyük yoksulluklarından birinin bir büyüğün dizlerinin dibinde oturamamak ve değerli nasihatlerini alamamak derim. Oysa geçmiş zamanlarda hayatının belki çok başlarında olan insanların büyüklerinin kapısına giderek dertlerini anlatması ve bir yol bulmaya çalışmaları, o büyüklerin ise el uzatmaları ne kadar kıymetliydi. Ancak yaşadığımız çağ bazı şeyleri eksik bıraktığı gibi bu anlamlı birlikteliği de maalesef insanları kendi köşelerine yiterek, yalnızlaştırarak eksik bıraktı. Fakat Kendi Özünü Bil kitabı bu yönden bana tıpkı o eski günleri anımsattı. Öyle ki Kemal Sayar’ın düşüncelerini okumak bir büyüğümden nasihat almak gibi oldu. Ve her bir cümleyi nakış gibi gönlüme işledim...

Bazı kitaplar biter mi benim fikrimce ne kadar okunsa da bitmez. İnsan yine kitaplığına, kalbine döner ve o sayfaları tekrar açarak okumaya başlar. Kendi Özünü Bil kitabı da benim için hep böyle kalacak ve ne zaman ihtiyaç hissetsem ellerim bu güzel, kıymetli esere gidecek...

Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı:

"Şu dünyada aldıklarımızın verdiklerimizden çok olduğunu, başarılarımızın sadece bize ait olmadığını, bizi kuşatan lütuf ve yardımlarla mümkün olabildiğini görebilmek ne güzel olurdu. Bir insana baktığımızda ne gördüğümüz, ondan belki daha çok bizim kim olduğumuz hakkında bir şey söyler. İnsanların kusurlarından önce ıstıraplarını görebilmek ne güzel olurdu."

"Şimdi sus ve içini dinle. Kendi özünün kozmik uğultusuna kulak kesil. Sen zübde-i âlemsin, âlemin çekirdeğisin, özüsün. Sen sana ne söylüyorsun?"

"Güzel olan güzeli görür. Güzeli görebilmek bizi de güzelleştirir. Güzellik bize dünya da evimizde hissettirir. Aslında hiç terk etmediğin eve geri dönüş. Buradayız ve burada olmamızın bir amacı var. Güzelle hemhal olmak ebediyet arzumuza da cevap verir beri yandan, bu dünyanın ötesine işaret eder."

"Vakit sınırlı, saat işliyor ve ölüme doğru geri sayıyor. Yanı başımızdan yaşanmadan geçip giden hayatı yakalamak için şimdi değilse ne zaman harekete geçeceğiz?"

Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_