Bir kadının mutsuzluğa mâhkum olduktan sonra, mutluluğa ürkek ürkek alıştığı, ara ara hüzüne yanaşıp, kendi içine çekilmesinin romanıdır Jean Rhys’ın "Geniş Geniş Bir Deniz"i.
“ ‘Ölebilseydim şimdi’ dedi. ‘Şimdi, mutluyken. Bunu yapabilir misin?Beni öldürmene gerek yok. Öl de öleyim. İnanmıyor musun? Bir dene öyleyse, dene, öl de, ölüşümü seyret.’ ”
Romanın ana karakteri Antoinette Cosway, aristokrat ve varlıklı olduğu halde İngiltere’de doğmadığı için toplumdan dışlanıp delirtilir. Cosway’in patriarkal baskı sonucu sömürülmesi ve delirmesi, ataerkilliğe getirilen bir eleştiridir. Yazar, Antoinette’nin kocasına isim vermeyerek erkek merkezli sistemi yadsır. Roman bu yönleriyle 19. y.y. erkekegemenliğinin kadın yazısı üzerindeki denetimini kıran bir bakış açısı olarak da yorumlanabilir.
Antoinette de bir yertsizlik yurtsuzluk örneğidir. Bunu gözündeki delilikten, arkadaş gibi görünen acımasız siyahi kızların kendisine hissettirdiklerinden ve kimsenin olmadığı sakin ve huzur dolu doğaya dönüş isteğinden anlamak mümkündür.
Rhys romanlarında sömürgecilik sonrası eleştirinin ilk örneklerini vererek, sömürgelerdeki İngiliz hakimiyetini şiddetle eleştirir. Metinlerinde “dekonstrüksiyon” yapı bozumuna başvurarak dil sorununa eğilir. Romanda postkoloniyel yazının ilgi alanlarını (toplumsal-kültürel değişim, erezyon) görmek mümkündür. Anlatım ve betimlemelerinin güçlülüğü sayesinde hikâyenin geçtiği egzotik adanın tüm renk ve kokularını hissettirir. Yazarın yazıyla ilişkisi varoluşsaldır ve iyi bir düzyazı üslupçusudur.
Bu arada Rhys ayna metaforunu uygulayarak Jane Eyre ve Antoinette Cosway’i karşılaştırarak okuru hiç beklemediği bir sürprize yönlendirir.
Siz de kendi içindeki “geniş geniş deniz” de kulaç atanlardansanız bu romanı muhakkak okumalısınız.
Ahu Akkaya