Yaşını başını almış bir Harry Potter serisi hayranı olarak J. K. Rowling’in Yapı Kredi Yayınlar'ından çıkan son kitabı Ickabog’u da alıp okumadan edemedim. Yazımın hemen başında belirtmek isterim ki Rowling’in kitapla ilgili “This is not a Harry Potter spin-off” şeklinde bir açıklaması var. Yani kitabın Harry Potter evreni ile uzaktan yakından bir alakası bulunmuyor.
Dünya üzerinde rekorlara imza atmış Harry Potter serisinin ardından Rowling uzunca bir süre çocuk edebiyatı alanında bir kitap yayınlamamış, arada yetişkinlere hitap eden birkaç kitap kaleme almıştı. O uzun aranın ardından Ickabog raflarda yerini aldı ancak basılı bir hale gelmeden önce de internet ortamında çocukların okuması için bölüm bölüm yayınlanmıştı. Rowling, aslında bu kitabı yıllar önce, Harry Potter serisinin yayınlandığı dönemlerde kaleme almış, o dönemde ise bu anlatıyı sadece çocukları ile paylaşmış. Üzerinden hayli zaman geçmesinin ardından ise tüm insanlığı ama belki de en çok çocukları etkileyen pandemi sürecinde bu güzel masalımsıyı karantina altında kalan çocuklara armağan etmek istemiş. Kitabın tek güzel yönü bu da değil üstelik. Rowling, eserin satışından elde edilen geliri Covid-19 salgınından etkilenenlere bağışlayacağını belirtmiş. Yazar, Ickabog’un bazı bölümlerini de seslendirme yaparak okumuş. İnternet üzerinden halen bu kayıtlara ulaşılabilir.
Kitabın en sevdiğim yanlarından biri de içinde yer alan muhteşem çizimler. Rowling çocuklardan kitabın internette yayınlandığı dönemde konuyla ilgili çizdikleri resimleri iletmelerini istemiş, twitter üzerinden bu resimler #theickabog hastag’iyle toparlanış, aralarından seçilen resimleri de kitap boyunca görebilirsiniz ki bence her biri olağanüstü güzellikte. (Türkçe yayınlanan kitapta tabi ki ülkemizden çocukların resimleri yer alıyor. Diğer resimleri de merak ederseniz, ilgili hastag’den twitter üzerinden görebilirsiniz.)
Ickabog, 7 yaş üzeri çocuklar için kaleme alınmış bir eser aslında, bu nedenle de içinde masalsı ögeler, efsaneler barındırıyor. Öte yandan bu masalsı anlatıyı bırakıp sadece konu itibariyle yeniden yazılsa yetişkinler için harika bir politik kurgu malzemesi çıkabileceğini de eklemeden geçmek istemem. Kaldı ki bir yetişkin olarak ben anlatıyı biraz da bu gözle okudum diyebilirim.
Çok da spoiler vermeden kısaca konusundan bahsedeyim:
Masalımız, Kornukopya isimli minicik ve çok mutlu olan insanların yaşadığı bir ülkede geçiyor. Bu ülkedeki insanlar o kadar mutlu ki Kral Korkusuz Fred bile ülkeyi yönetmenin çok kolay olduğunu düşünüyor, zira ülke zaten kendi kendini yönetebiliyor. Ülkenin başkenti Hamurhisar’da dünyanın en güzel hamur işi tatlıları yapılırken kuzeyde yer alan komşu iki şehir olan İslişehir et ürünleri, Yayıkkent ise mandıra ürünleri ile meşhur. Biraz daha yukarıda şaraplarıyla ünlü Kocaşişe yer alıyor ve daha yukarısında ise tüm bu güzel şehirlerin aksine Bataklık Diyarı ile ülke sınırlarına ulaşıyor. Zaten tüm olaylar da Bataklık Diyarından kaynaklanan bir efsane ile başlıyor: Ickabog. (Bu arada Rowling önsözde Ickabog’un kelime anlamının “zafer yok” ya da “bozguna uğramak” anlamındaki Ichabod sözcüğünden geldiğini belirtiyor.) Efsaneye göre Ickabog, iki at kadar büyük, gözleri ateş gibi parlayan, uzun, jilet gibi keskin pençeleri olan, çok ama çok tehlikeli bir canavar. Ancak bu canavara Bataklık Diyarı sakinleri dışında inanan da yok. Ama ya Ickabog bir efsane değil de gerçeğin ta kendisiyse…
Masal, gösteriş budalası, ülkesini ve insanlarını pek de tanımayan, sadece adına ve kendine önem veren Kral Korkusuz Fred, kralın sözde yardımcıları, çıkarcı, dolandırıcı, masalın katıksız kötüleri iki lord, daha doğrusu iki dalkavuk olan Lord Tükrer ve Lord Salyan, Daisy, Bert, Roderick ve Martha isminde, bir ülkeyi kurtaracak gerçek kahraman olan çocuklar ve korkudan tüm yalanlara, kötüye gidişlere boyun eğen koca bir halk arasında şekilleniyor. Kornukopya’da her şey sorunsuz hatta muhteşem ilerlerken gösteriş budalası Kral Korkusuz Fred’in Bayan Kırlangıçkuyruğu’ndan acil bir iş istemesi üzerine, genç kadın kral için hazırladığı işi bitirdiği gün ölür. Kızı Daisy ve babası krala karşı oldukça küskünlerdir ve bu ölümden onu sorumlu tutarlar. Ancak kralın iki dalkavuğu onları kralın görüş alanından kolaylıkla çıkartır. Kraliyette düzenlenen bir “dilek günü” esnasında, Bataklık Diyarından gelen yaşlı bir adam köpeğinin Ickabog tarafından yendiğini krala haber verir, Kral Korkusuz Fred ise Ickabog’u yakalamak ve öldürmek için tüm askerleri ve iki lordu ile beraber Bataklık Diyarına yola çıkar. Amacı Bayan Kırlangıçkuyruğu nedeniyle kendisine biraz küskün olduğunu düşündüğü halkına ve daha çok anlam veremediği iç sesine karşı güven tazelemektir.
Lordlar, Bataklık Diyarında kralın, Lord Salyan’ın, genç Bert’ün babası Binbaşı Pürneşe’nin ve Ickabog’un dahil olduğu bir olaylar silsilesini, efsaneyi de kullanarak kendi lehlerine çevirir, bir zamanların bereketli ve mutlu toprakları Kornukopya’daki herkesi -nerdeyse herkesi- satın alarak kralın gözlerini gerçeklere kör ederler. Ülkedeki insanlar gitgide fakirleşir, yalanlarla yaşar hale gelirler ve çöküş anlarını yaşarlar. Kornukopya’da kötü giden her ne olursa olsun dile getiren vatan hainidir ve bu korku kültüründe hiçbir yetişkin düşündüğünü dile getiremez. Bu duruma karşı çıkan bir grup azınlık da Lord Tükrer tarafından başarılı bir şekilde susturulur; bazen kendi ölümleri, bazen sevdiklerinin ölümleri, bazen sürgünler, bazen de hapisler ile. Askerler, çalışanlar, yaşayan herkes Lord Tükrer’in her dediğini kabul etmek, hatta desteklemek, işin bir yerinde ise lordun yalanlarına ortak olmak zorundadır. Ancak bir çocuk, annesi ölen bir çocuk olan Daisy, tüm krallığın ve Ickabog efsanesinin de kaderini değiştirecektir. Ickabog, bir çocuk masalıdır ve kazanan tabi ki yaşanan acılara ve verilen kayıplara rağmen iyiler olacak, kötüler ise cezalarını bulacaktır.
Aktardığım kısacık bu özet bile, aslında bu masalın, masal olmasının da ötesinde gerçeklerle nasıl örtüştüğünü bize gösteriyor diye düşünüyorum. Ickabog, yalanlarla yaşanan bir ülkede, çocukları korkutmak için anlatılan bir efsanenin bir kralı nasıl tahtından edebileceğini, yetişkinlerin korkuyla ses çıkarmaktan imtina ettiği bir dünyada yetim çocuklardan umutla, dostlukla, sağduyuyla nasıl kahramanlar yaratılabileceğini biz yetişkinlere de çok başarılı bir şekilde, sade, duru bir üslupla anlatıyor. Kitabı okuyunca daha iyi anlayacağız aslında; her gün belki yüzlerce Ickabog “duğuyor” dünyaya ve efsaneyi nasıl yazacağımız bize bırakılıyor.
Feyza Gönüler
twitter.com/FeyzaGonuler