Hemzemin'de yer alan karakterlerin bir başka ortak yönü ise “ev” kavramıyla kurdukları sorunlu ilişki. Bu ev; ana-babanın kaçılmış evi de olabildiği gibi, eskisi gibi dinleyici bulmayan “musiki” de olabiliyor. Kimi zaman da bir masal oluyor bütün anlatılan. Her halükârda Yasemin Karahüseyin için “anlatış” “anlatılanın önüne geçiyor. Anlatılanlar bazen iri kıyım bir karakter aracılığıyla bazen de perondaki büyük saatle birbirine bağlanırken daha doğrusu iç içe geçerken treni bekleyen karakterlerin her biri ayrı ayrı geçmişleriyle hesaplaşıyor ama bu hesaplaşma bir şekilde tıpkı hayatta olduğu gibi yarım kalıyor. Eğer o hesaplaşmalar tamamlansaydı belki de roman bu kadar güzel ve etkileyici olmayacaktı ve karakterlerin kaderleri de bu denli iç içe geçmeyecekti.
Peki, bunca farklılığı bir araya getiren tek şey ortak bir mekânda bir arada bulunmuş olmaları mı? Hayır elbette. Ortak payda bundan ibaret olsaydı bir romandan bahsetmemiz bir zorlama yargıdan ibaret kalırdı. Daha önce Âdem'in Kanadı için “Dilin bir başka anlamı olan 'gönül'ü kitabın başkarakteri olarak görmek mümkün bu kitapta.” demiştim. Hemzemin’in başkarakteri ise “kader”. Yasemin Karahüseyin bir muammalar yumağı olan kaderi bir kavram olarak değil bir tecrübe olarak anlatıyor. Romanın karakterleri aynanın önüne geliyorlar biz bir süreliğine onları görüyoruz ve bir anda aynada onları değil kaderlerini görmeye başlıyoruz. Dolaysıyla kaderi zihinsel bir kategori olarak değil hayat memat meselesi olarak hissediyoruz. Adeta kitabın okuru değil şahidi oluyoruz diyebilirim.
Farklı farklı kaderlerin aka aka buluştuğu bu zemin aynı zamanda da ortak bir neticeye “şiddetle” bağlanıyor. Detayları vererek okuyacak insanların o şiddetle karşılaşmalarında yaşayacakları tecrübeyi hafifletmek istemem. Bu yüzden de ortak paydayı ima ederek geçmek zorundayım. Sadece şunu söylemekte beis görmüyorum. İnsan olmanın ne menem bir yük olduğunu hissettirebilen roman sayısı öyle çok fazla değil. Bu sebeple de Hemzemin azın azında yer alan kitaplar arasında yer alıyor. Umulur ki başka başka yazarlar da yazdıklarını kâğıt üzerindeki cümleler yığını olmaktan çıkarıp kendi “hayat memat” meseleleri içinde bir mesele olarak görerek yazıp daha sahih olanın peşine düşer ve “şapkadan tavşan çıkarmak” mesleği yerini yazarlığa bırakır.
Bu ara mızıldanmayı kısa tutup kitaba dönmekte fayda var. Yasemin Karahüseyin’in bu romanında önceki iki romanında olmadığı kadar farklı karakteri bir arada okuyoruz. Bunda elbette seçilen mekânın büyük bir payı var. Hemzemin’de çok karakterliliğin bir çok sesliliğe yol açtığını, Karahüseyin’in önceki kitaplarında test etmediği bir sahaya yöneldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Karahüseyin, şimdiye kadar yazdıklarının dışında bir tecrübeye yönelerek risk almış ama ortaya koyduğu romanla da bu riskin hakkını vererek ortaya yepyeni bir roman koymayı başarmış.
Hemzemin, okuru kendi zeminine taşıyan bir roman.
Suavi Kemal Yazgıç
twitter.com/suavikemal