Haşmet Altınölçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haşmet Altınölçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haziran 2017 Pazartesi

Bir tedavi yöntemi olarak müzik

"Müzik, ahenkle süslenir, iyi ruhlara yönelir."
- Konfüçyüs

Bir toplumun kadim değerleri, filtreleri, dolayısıyla da terazisi vardır. Buna medeniyet tasavvuru diyebiliriz. Medeniyeti, kendi tasavvurunun içindeki dinamikleri ayakta tutar. Bizim medeniyetimizde sanat, temel dinamikleri oluşturduğu gibi asırlar boyunca toplumun yaşayışını, zevkini, düşünce dünyasını şekillendirmiştir. Sanatımızın her kolu; mûsıkîsi, şiiri, mimarîsi, hattı, ebrûsu ve daha nicesi birbiriyle irtibatlı olmakla birlikte, birbirini zenginleştirmiştir. Nihayet toplum olarak ciddi bir sanat terazisine sahip olmuşuzdur. Böylelikle neyin güzel, neyin çirkin olduğunu kadim esaslar doğrultusunda hesaba katarak, daima uygun olanı yakalamışızdır. Bizim için uygun olan; sadedir, kullanışlıdır, asırlıktır ve muhakkak şifa verir.

Asırlar önce yapılmış bir mimarî esere bakarken aldığımız hazzın yanına bazen yine asırlar önce bestelenmiş bir şarkıyı koyarız. Sonra onu hattın en güzel üslubuyla gönlümüze nakşederiz, ebrû vasıtasıyla gelenekten geleceğe aktarırız. Türkülerimizi şiirimiz besler, şiirimizi gönlümüz. Tüm bu sürecin inşasında gönül dünyamız olmuştur. Ne zaman ki bir gönül medeniyeti olduğumuzu unutmuşuz, işte o zaman terazimizin dengesi şaşmıştır.

Ne hazindir ki dünyanın bir sisteme sahip olan iki müziğinden biri olan Türk müziği, artık popüler kültüre teslim olmuştur. Video klip dünyası ve gençlerin Türk müziğini "uyutan, miskinleştiren, anlaşılmayan" bir şey olarak görmesi yahut onların bu müziğin iç dünyasından fersah fersah uzak biçimde yaşaması, eğitilmesi; müziğimizin kıymetini unutturmuştur. Oysa bizim müziğimiz, çok uzun asırlar boyunca yalnız ruha değil bedene de şifa olmuştur. Öyle ki batının aklî sorunları olan insanları "içine şeytan kaçmış" diyerek yaktığı asırlarda bizim şifahanelerimiz ruhsal sorunları mûsıkînin engin iklimiyle çözmeye gayret etmiş, bir çok hastayı ayağa kaldırmıştır.

İşte, Haşmet Altınölçek'in Müzikle Tedavi: Müzikle İletişimin Terapide Kullanımı adlı kitabı da geçmişteki bu güzel günlerin detaylarını sunuyor. Altınölçek, 1998 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde sunduğu "Bir İletişim Aracı Olarak Müzik ve Müzikle Tedavi Yöntemleri" başlıklı doktora tezinin bir bölümünü ve sonrasındaki çalışmalarından alıntılarını bu kitabında toplamış. 133 sayfalık kitap 4 bölüme ayrılıyor: İnsan ve Müzik Etkileşimi, Tedavide Müzik, Müziğin Etkileri, Müzik-Terapi ve Psikiyatri Bilimindeki Önemi. Kitabevi Yayınları tarafından neşredilen eser 2016 yılında ikinci baskısını yapmıştı. Bu ilgi şüphesiz umut verici.

Haşmet Altınölçek son derece yalın bir üslupla, bazı kavramlarla birlikte müziğin iç dünyasını anlatıyor ve akabinde çok önemli kaynaklardan yararlanarak tarihimizde mûsıkîye verdiğimiz değeri ve "şifa kaynağı" olarak nasıl bir göreve sahip olduğunu anlatıyor. Eski Çin'de ve Eski Mısır'da çok ciddi biçimde tedavi yöntemi olarak kullanılan müziğe dair Altınölçek, Konfüçyüs'ün şu düşüncelerini bir terapi faktörü olarak nitelendiriyor: "Müzik yapıldığı zaman kişiler arası ilişkiler düzeltir, gözler parlak, kulaklar keskin olur. Kanın hareketi ve dolanımı rahatlar. Müzik tonların bir verimidir. Kökeni, dış etkenlerin beyne olan etkisidir. Neşeli sesler ince ve yavaştır, ruha rahatlık verir. Sevinç dolu sesler, yüksek ve sonra dağılıcıdır. Öfkeli sesler, korkunç ve kabadır. Saygı taşıyan sesler, doğru ve gösterişsizdir. Sevgi gösteren sesler, yumuşak ve ahenklidir. Ancak sesin bu özellikleri doğal değildir, dış etkenlerin aracılığıyla oluşan etkilerdir. Müzik, ahenkle süslenir, iyi ruhlara yönelir." [sf. 24]

Tarih boyunca müzikle tedavi yöntemini uygulayanlar arasında, kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla hekimler de var, büyücüler de, şamanlar da. 'İşin ehli' olarak gösterilen bu meslek kolları, müziğin yanına su ve şifalı ot gibi doğal malzemeleri de kullanarak etki alanını genişletmiş, kısa sürede hastayı kendine getirmiştir. Günümüzdeki ise hidroterapi çok yeni bir moda...

Müzik, yalnızca 'kafa' hastalıklarına iyi gelmekle kalmamış, Kanuni dönemi saray hekimliği yapan Musa Bin Hamun gibi uzmanlarca diş ve çocuk hastalıklarının tedavisinde de kullanılmıştır. Osmanlı dönemindeki müzikle tedavi yöntemlerinin kaynağına inen Altınölçek, eski Türk hekimlerinden Şu'ûrî Hasan Efendi'nin Ta'dilü'l Emzice, 18. yüzyılda yaşamış Hızır Ağa'nın Tefhîmü'l-makamât fi Tevlîd'n-nagamât, 19. yüzyılda yaşamış saray hekimbaşısı Gevrekzâde Hafız Hasan Bin Ahmet'in Emrâz-ı Rûhâniyyeyi, Nagamât-ı Mûsikiyye ile Tedavi, İstanbul kadısı ve Rumeli kazaskeri Mehmed Hafid Efendi'nin ed-Dürerü'l-müntehabatü'l-mensûre fî ıslâhi'l, galatâti'l-meşhûre gibi eserlerinden yararlanarak ruha ve bedene iyi gelen makamları, nitelikleriyle beraber nakletmiş. Yalnızca geçmişten değil, günümüzden de çok ilginç misaller vermiş:

"Yemek borusunun büyük bir kısmı ile midesini ve pankreas kesesini kanser kaplayan, 49 yaşında ve dört çocuk babası olan Ahmet Erdal, her tarafı yeşil fayansla kaplı ameliyat salonuna girince, hafiften çalınan bir müzikle karşılaşmıştır. Ameliyatta hazır bulunan Prof. Op. Galip Burak, müzik eşliğinde yapılan ameliyatın yararları üzerine şunları söylemektedir: "Biz cerrahlar, insan yaşamıyla uğraşırız. Büyük bir sorumluluk taşıdığımızdan, sinirlerimiz çok gergindir. Ameliyatta sinirli bir operatörün başarılı olması ise pek güçtür. Hafif müzik, sinirleri yatıştırıyor. Cerrah sinir rahatlığı içinde ameliyat yapıyor. Hasta üzerindeki etkisi de çok olumlu. Hasta, ameliyatta çok acı duyacağını, ıstırap çekeceğini düşünür, ameliyatın sonucundan korkar. Onun da sinirleri bozuktur. Ameliyathane onun üzerinde, bir mezbaha etkisi bırakır." [sf. 71]

Altınölçek'in yazdığına göre müzikle ameliyat düşüncesini ortaya atan Op. Dr. Erdoğal Yalav, özellikle bilinmeyen bir müziğin çalınmasını uygun görüyormuş. Bunun sebebi ise bilinen şarkıların, bilince seslenmesi ve doktoru şaşırtabileceği... Dünyaca ünlü kalp doktorumuz Mehmed Öz de hastalarını ameliyata tasavvuf müziği eşliğinde hazırlıyormuş. Sebebini ise şöyle söylemiş: "Bu müzik, insandaki stresi atıyor ve kendilerini ameliyata hazır hissetmelerini daha kolay sağlıyor."

Müzikle Tedavi kitabında, geçmişin birçok medresesinin ve dârüşşifasının krokisi de yer alıyor. Planların ne doğrultuda yapıldığı ve müzikten ne biçimde yararlanıldığı aktarılıyor. Özellikle dârüşşifalarda Türk müziğinin zengin makam ve nağme zenginliğinden yararlanıldığına ve böylece ses aralıklarının hangi hastalıklara ne yönde iyi geldiğine dair bilgiler de yer alıyor.

Günümüzde stresin zararları bariz biçimde ortada. Mide hastalıklarından kalp rahatsızlıklarına, ruhsal bozukluklardan bedendeki kronik yorgunluğa kadar birçok iç ve dış hastalıkta stres neredeyse en büyük pay sahibi. Sürekli hızlanan yaşam, genişleyen, kalabalıklaşan ve gürültüsü artan kentlerdeki yaşam insana koca bir stres yükü olarak geri dönmekte. Eğer hareketsiz, sürekli bilgisayar karşısında bir işle meşgulseniz stresin yanına sürekli nimet olarak bahsedilen teknolojinin radyasyondan bel fıtığına kadar genişleyen hastalık portföyünü de hatırlamak gerekiyor.

Haşmet Altınölçek, müziğin bilimsel etkisinin reddedilemez olduğunu fakat müziğin kalıcı bir etkiye sahip olmadığını özellikle vurgularken, bilhassa stresin vücuttan uzaklaştırılması konusunda müziğin büyük bir öneme sahip olduğunu da belirtiyor.

Naçizane bir ekleme yaparak yazımı bitirmek istiyorum. Şehirlerimizin bunca tahrip olmasıyla, üslubumuzun ve dilimizin bu kadar argo kalıplarla dolmasıyla, kitap okuma tercihlerimizdeki bu korkunç seviyesizleşmeyle müziğimizin doğrudan bir ilişkisi vardır. Güzel olanı kaybedince önümüze konan her şeyi güzel zanneder olduk. Çünkü kalb-i selim, zevk-i selim, akl-ı selim terazilerimizi kaybettik. Yeniden Türk müziğine başvurarak tüm zevklerimizi yeniden kavuşmak mümkün mü? Bu sorunun cevabı imkânsız olsa da, yine de bir umut taşıyoruz, taşımalıyız.

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf