"Selim gibi, günlük tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil onun gibi herhalde. Bu defteri bugün satın aldım. Artık Sevin olmadığına göre ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. 'Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu," dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni - ya da istediğim gibi dinlemiyorsa - günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız."
1970 yılında yazılan bu cümlelerle açılıyor Oğuz Atay’ın Günlük’ü. Günlük’te mahrem bir dünyanın kapılarını aralıyor okuyucuya, Oğuz Atay. Yazının mahremiyetinin.
7 yıl boyunca, düzensiz aralıklarla yazdığı Günlük’te, yazarın yazıyla ilişkisi, karakterleriyle ilişkisi ve kurgu süreci olanca şeffaflığıyla yer alıyor. Bir yandan da yazın dünyasıyla ilişkisi ve neredeyse her kitabında yer verdiği Türk aydının sorunları üzerine düşüncelerini içeriyor.
"Tehlikeli oyunlar oynanmıştır. İnsanın içinde ifade edilmez bir eksiklik duygusu kalır. Her şey başka türlü olabilirdi sanki. Bütün bu oyunlar bu kadar da kötü oynanmayabilirdi."
Atay’ın hikayeleri ve romanları üzerine notlarının dışında okudukları, izledikleri üzerine yorumları da yer alıyor Günlük’te. Yazarın ne denli iyi bir okuyucu olduğu ve sistematik bir okuma alışkanlığı olduğunu görebiliyorsunuz. Türk yazarları, arkadaşlıkları ve yazın dünyası üzerine yorumları da dönemin edebiyat dünyası hakkında fikir veriyor. Atay’ın notlarında en çok yer verdiği üç yazar, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Kemal Tahir.
"Eddington’u (The Nature of the Physical World) okuyorum. Yıllar önce okumuş olduğum ‘entropi’ sorunu yine ilgimi çekti. Benjamin’in Kafka’yı anlatırken, Eddington’un sözleriyle benzetme yapması ve entropi. Einstein’a göre milyarlarca yıl sonra evren bir ısı ölümüyle karşılaşacak –maksimum entropiye ulaşacak. Bize ne? denebilir. Kafka’nın dehşetinde entropiyi sezmesinin payı var. Ayrıca insan yaşarken ‘sezgi’ ile bu, milyarlarca yıl sonra olacak sıcak ölümün dehşetini duyabilir."
Ve bütün notlar boyunca, Oğuz Atay’ın okunmadığını, anlaşılamadığını düşünmesinin onu ne denli üzdüğü hissediliyor. İlk kitabı Tutunamayanlar yayınlandıktan 7 yıl sonra kaybettiğimiz Atay, bugün, kitaplarının onlarca baskı yaptığını görseydi keşke, diye düşündüm okurken.
"Belki henüz gerçekleri okuyarak, düşünerek, kendi bilinci ile sezecek insanlar vardır bu ülkede. Belki kitabı karşısına alıp, araya hiçbir bezirgan sokmadan, kitapla tek başına hesaplaşacak insanlar vardır."
Günlük, Oğuz Atay’la yüzleşmeye cesareti olanlara ve bir yazarın zihninde dolaşmak isteyenlere iyi gelecek bir kitap...
"Düşüncem geç gelişti, biraz geç başladım; biraz da erken bırakmak zorunda kalıyorum."
Merve Uzun
twitter.com/merveuzun