Franz Kafka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Franz Kafka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2017 Pazartesi

Dönüşüm'ün arkasındaki ruhsal dinamikler

"Bir kitap başımıza inen bir darbe gibi bizi sarsalamıyorsa neden zahmet edip okuyalım ki?"
- Franz Kafka 

Bir edebiyat metnini beğendiğimizde onunla aramızda bir bağ kurarız. Bu bağın kuvveti ise bizlerde bağ kurduğumuz edebiyat metninden “başkalarına bahsetme” tutkusu oluşturabilir. Eğer aramızda bağ kurduğumuz metin bir Franz Kafka metni ise açıkçası bu “bahsetme tutkusu” bizi epeyce zorlayacaktır. Neden mi? Çünkü Kafka, metinlerinde bizi adeta bir kayıkla alır ve okyanusun ortasında öylece bırakır.

Okyanusun ortasında yönümüzü tayin edebilmek için bir fener olarak yazarın kişisel geçmişinin rolünün göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünmekteyim. Berna Moran’ın dediği gibi bir yazarı yazmaya iten etken eğer onun bastırılmış dürtülerinden kaynaklanmaktaysa, bu dürtüler ne yapıp edip yazarın ortaya koyacağı edebiyat metninde kendini bulacaktır.

Bu bağlamda inceleme süreci kapsamında yazarın ruhsal dinamiklerini oluşturan bireysel yaşantısının eserinden bağımsız düşünülemeyeceğini benimseyerek bir miktar yazarımız hakkında bilgi vereceğim.

Kafka’nın babası ile yaşantıları hep eserlerinde kendine yer bulmuştur. Babası başarıya ulaşmak için Almanlaşan Yahudi topluluklarının bir parçası olmuştur. Çek kökenli bir aileden gelmesine rağmen ana dili olarak Almanca kullandığı için tam bir Çek sayılmayan Kafka çevresine yabancılaşarak büyümüş ve kişiliği babası tarafından sürekli eleştirilmiştir. Babasına yazdığı 100 sayfalık “Babaya Mektup” hiçbir zaman babasının eline geçmemiştir. Bu mektup Kafka’nın babasını hem küçümsediğinin, hem de ona hayranlık duyduğunun belgesidir. Kaybedilmiş baba oğul ilişkisinden yola çıkarak babasına ve kendisine duyduğu güveni kaybettiğini, yine “Dava” adlı eserindeki son kelimelerle ifade etmiştir; “Bir köpek gibi!” sanki utanç, ondan sonra da hayatta kalacaktı.”

Yazmaya ilk 1897- 98 yıllarında başlamış olan Kafka, yazdıklarının yalnızlığının etkisiyle ortaya çıktığını ve yazma eylemine bunu yansıttığını söylemektedir. Dışlanmışlık, yabancılık, içe kapanıklık ve babasıyla olan olumsuz ilişkilerinden kaynaklanan olumsuzluklara rağmen "bu evrenin çatlaklarından bize bir ışık, belki de bir çıkış yolu gösteren yıkılmaz bir umudun dünyası" olan Kafka’nın üç kız kardeşi Nazi toplama kamplarında öldürülür, kendisi ise sağlığının kötü gitmesi sebebiyle 1924 yılında hayata gözlerini yumar.

‘’Kafesin biri bir kuş aramaya çıktı.’’ der Kafka. Söz konusu olan kafesin aradığı kuşu bulup bulamadığı meselesi kitabımızın kahramanın bizimle buluştuğu andan itibaren bizi içine çeken bir serüvendir. Klasik Dönüşüm kitabı incelemelerinden farklılaştırarak eseri ve kahramanları sizlere ergenlik ruhsal yapılanması çerçevesinde sunmayı planladım. Bir de bu açıdan okuyalım, ne dersiniz?

"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."

Herkesin bildiği gibi serüvenimizde her şey bu cümle ile başlar. Bu hayvan imgesinin içinde aslında bir birey taşıdığını görürüz, onun bu dünyası üzüntülü ve yıkık haliyle günlük hayattan kesintiler çağrıştırır. Okuduğumuzda aslında betimlediği dünya bu dünyanın içindedir ve bize değişen beden etrafında erinliğin ilk işaretleri olan ergenliğin başlangıcını görünür kılar.

Gregor Samsa ’böceğe’ dönüşüm sürecinde tıpkı bir ergenin maruz kaldığı kadar gerçek bir başkalaşım geçirerek, ona yeni bir beden yapısı verilir. Bu tıpkı bir ergenin dönüşümü gibi bir anda, hiç beklemediği bir zamanda belirir. Nesnesi olacağı başkalaşım, ergene kendini dayattığı gibi Samsa’ya da kendini dayatır. Gregor kendisini kimin, niçin ve nasıl dönüştürdüğünü hiçbir zaman sormaz belki de soramaz; o, gerçekliği yansıtır ve bu gerçekliği şüpheli kılar.

Gregor kendisindeki değişimleri gözleyerek keşfeder; fakat o bu değişimleri hemen fark etmez. Süreç boyunca bedenini ve bedenindeki değişimleri yavaş yavaş tanır ve bu bütünsel değişim içinde beden, kimlik ve çevre ile ilişkili olarak kendini yeniden bir ele alış ile ortaya koyar. Yeni bedenine sahip çıkmaya çalışırken ruhsal kimliğinin de arayışı içindedir. Bu arayış içerisinde kafesine kuş arar gibi kimliğini ve bedenini arar.

Her insan yalnızlığı ilk olarak ‘oda’da tanır. Odanın, insanın kendi başına kaldığı; kendini değerlendirdiği; kendine dönüp kendini sorguladığı ve ‘dönüştüğü’ bir liman olduğunu kendi yaşam deneyimlerimizden yola çıkarak rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat Gregor’a baktığımızda odanın yalıtıcı yönü daha ağır basar. Oda her ne kadar odaya kapatılan için geçici bir özgürlük sunsa da aslında yalnızlığa ve yabancılaşmaya ev sahipliği yapan bir mekân özelliği gösterir. Mitolojiye baktığımızda da kapalı kapıların bir gizi, bununla birlikte bir yasağı ve başarısızlığı simgelediğini görürüz. Gregor Samsa’da da kapalı kapı adeta ailesi ile arasına konulmuş bir sınır haline gelmiştir.

Gregor’un ‘böcekleşmesi’ her ne kadar başlarken çoktan olup bitmişse de, aslında yavaş yavaş tamamlanır. Kendisinin neye uğradığını fark ettikçe Gregor "melankolik" olur. İlk bölümün sonuyla birlikte artık Gregor odasında yalnızlığı ile baş başa kalmıştır. Gregor sorunu kendisi oluşturmadığı gibi sadece kendisine dayanarak, kendi yalnızlığında da bu durumu çözemeyecektir. Ya durumu kendi haline bırakacak ve kendisinden vazgeçecek ya da dışarıya, ötekilere yönelecek Yunan mitolojisinde sıklıkla adı geçen labirentte kaybolmuş Theseus gibi yolunu bulabilmek için bir Ariadne ipliği arayacaktır.

Eserin yazarın hayatından bağımsız ele alınamayacağını yazımın başında belirtmiştim bu sebeple Kafka’nın babasının karşısında duyduğu değersizlik duygusu, babasıyla olan karmaşık ilişkileri ve yaşam boyu süren suçluluk duyguları eserimizde kendine yansımalarını bulmaktadır. Her ne kadar Vladimir Nabokov gibi yazarlar karşı çıksa da mitolojik simgecilikte çocukların haşaratla simgelendiğine dair bilgiler bulunur, buradan yola çıkılarak Kafka’nın böcek simgesini oğul’u yansıttığını söylemekte bir sakınca görmüyorum. Böcek, Kafka’nın babasının varlığı karşısında kapıldığı değersizlik duygusunu tam anlamıyla özetlemektedir.

Françoise Dalto ergenliği kabuk değiştirme dönemi olarak tanımlarken, kabuk değiştiren yengeçlerin tam da bu dönemde çok kırılgan olduklarını ve eğer bir zedelenmeye uğrarlarsa bunun izini yaşam boyu taşıyacaklarını söylemektedir. Gregor Samsa tam da bu kabuk değiştirme döneminde zedelenmeye maruz bırakılmaktadır. Eserde bu durum aynen şu cümlelerle aktarılmaktadır: "…babası onu bombardımana tutmayı kafasına koymuştu. Ceplerini kontrbüfenin üstünde duran yemiş tabağından doldurmuştu ve şimdi, henüz tam nişan almaksızın, elmaları birbiri ardına fırlatmaktaydı. Hafifçe fırlatılmış olan bir elma Gregor’un sırtını sıyırdı ama bir zarar vermeden kayıp gitti. Buna karşılık onun hemen ardından fırlatılan elma, arkasına tam anlamıyla saplandı…"

Elmanın atılmasıyla yeniden oedipuslaştırılan Gregor’a karşı yapılan bu savunma ya da öfke tepkisi düşündürücüdür ve aile üyelerinin Gregor’un kimliği hakkında gidip geldiklerini, bu varlığın kimliği karşısında kararsız olduklarını göstermektedir. Bu durum da ergenlik döneminde çocuklarını tanıyamayan, anlayamayan ebeveyn simgesi gibidir.

Elma motifi yuvarlak şekliyle çoğunlukla sonrasızlığın sembolüdür. Edebi metnimizde de elma, babanın oğlunu ezmek için kullandığı baston ve gazete ile birlikte anılabilecek üçüncü silahtır; Gregor’a fırlattığı elmalardan biri sırtına sapladıktan sonra annesi koşup kollarına atılarak oğlunun canını bağışlaması için yalvarıp yakarıncaya kadar elma bombardımanına devam eder. Gregor’un sırtına saplanan bu elma belki de onun kaderidir: sırtındaki elma çürüdükçe bedeni de iltihap kaplayıp çürür. Âdem ve Havva hayat ağacından elmayı kopararak cennetten yani sonrasız yasamdan koparılıp dünyaya kovulur; Gregor ise kafesine kuş aradığı sırada sınırı ihlal ederek ergenliğin bir ilk ölüm olma simgeselliğinde kendini bulacaktır.

Süreyya Kitapçıoğlu
twitter.com/sureyyakit
*İnceleme metnimin en başına koyduğum kitap tanıtım fotoğrafı alışılmış Kafka-Dönüşüm kitaplarından farklıdır. Bunun sebebi ise Kafka’nın bu konu hakkında dile getirdiği düşünceleridir. Kafka kitabına asla bir böcek fotoğrafının konulmamasını, yer alacaksa da yukarıda ki fotoğraf gibi bir temanın olması gerektiğini dile getirmiştir.