Süleyman Unutmaz’ı ilk defa “Mesnevi okuyup sigara içen mütebessüm kızlar beni niçin sevmez?” şiiriyle tanımıştım. Daha sonra dergilerden şiirlerini takibe devam ettim. Eski Bir Yaz Vakti İçin Mektuplar ise yazarın aldığım ilk kitabı.
Kitabın ilkin kapağına takıldı gözüm. Çünkü tiryakiler kapağından başlar sevmeye… “Orada bir köy var uzakta” şarkısını bilirsiniz, bir kısmı yeşil bir kısmı sararmış ekin dolu tarlaların, uzaktan görünen birkaç evin ve ağacın olduğu resim bize bu şarkıyı bağıra bağıra söylediğimiz yılları, çocukluğumuzu anımsatıyor.
Bir taşra yerlisi olan bizim için “nerelisin?” sorusu can sıkıcıydı hep. “Bizim köyümüz yok” dediğimizde kimse inanmaz, “Vardır vardır sen bilmiyorsundur. Baban nereli baban?” diye ısrar ederlerdi.
Yaz tatili dönüşü öğretmen “Yaz tatilinde ne yaptınız?” konulu kompozisyon yazdırınca herkes köyünden bahsederdi. Ebesiyle koyunları sağdığını, dedesiyle tarlaya gittiğini, köy evini, tandır ekmeğini, tezek kokusunu…
Eve gelir bir daha izahat isterdik, nasıl olmaz bizim köyümüz biz de köye gitmek istiyoruz. Orada, bizim de bir köyümüz olmalı, tatil dönüşü anlatacağımız!
Kapağına bu kadar güzelleme yaptıktan sonra içini açıyorum ve daha ilk denemede, “Ben ve Allah” başlıklı yazıda çakılıp kalıyorum bir süre. Hele de son satırlarına;
“Sonra dedim ki, ikindide bağrımda bir şiir sesi yemyeşil yürüyorsam, kıyametimin sancağı daha da kızıllaşır.
Tek bunu anla.
Ya Rabbi!
Olamadım!
Bağışla!”
“S a a t l e r” denemesinde tek bir cümle, “İnsanın dedesinin ölümü çocukluğunun ölümüdür” cümlesi, dedesini vakitsiz kaybetmiş herkes gibi benim de gözyaşlarımın akmasına sebep oluyor.
“Yalnızca Edebiyat’ın dindireceği ruhlara…” diye bitiriliyor arka kapak yazısı. Elimdeki kitap şiir mi, deneme mi, öykü mü karar veremiyorum. Ama ne vakit biraz kendimi dinlemek, dinlenmek istesem elim bu kitaba gidiyor şu sıralar.
Bir denemenin tamamını büyük harfle yazması, diğerinde hiç büyük harf kullanmaması, bir başlığın sonuna nokta konması, başka bir başlıkta harfler arasında boşluk olması fakat başka bir cümlede hiç boşluk kullanılmaması gibi şekilsel oyunlar, başlık içindeki küçük başlıklar ve daha pek çok dilsel oyunlar kurması içeriğin zenginliği kadar şekil olarak da okuru tatmin ediyor kitabın bir şairin kaleminden çıktığını ele veriyor.
Denemeler hem bir adamın günlükleri gibi, mektupları gibi geçmişine, taşraya, özlediği günlere, çocukluğuna; hem de yaptığı göndermelerle yoğun bilgi birikimi isteyen entelektüel mülahazalar gibi…
Denemelerin başlıkları da birbirinden çarpıcı ve şahane. Dikkatinizi celbetsin ve içeride sizi neler bekliyor fikir versin diye birkaç tanesini almak istiyorum buraya, elbette içlerinden küçük alıntılar da yaparak.
“Dünya yalandır dünyanın yalan oluşu gerçek… buyrun burdan yanın.”
Paul Auster’e küfürlü konuşabilecek kadar yakın bir dostu tarafından yazılmış bir mektup okuyoruz aslında bu denemede ve şu paragraf altı çizilip sık sık okunası:
“uyuyamayınca yazıya oturanlar bunu bilir: Cennette yalnızsındır. Yalnızlığın dünyevi ölçeklerine başkaldıran bir yalnızlıktır bu ve neredeyse çok mutlusundur da…”
“Requiem Ya Da Moğolistan Hatıraları”
“Dostum Cioran,
Mezarından bana uzattığın kitaplarını aldım. Hayatımın en berbat günlerinde elime geçen Çürümenin Kitabı’nı okurken duyduğum tanışıklık hissi yakamı bırakmadı.” diye bir mektuba başlıyor yazarımız burada ve burukluk kelimesinin pek çok tanımını yapıyor. Mektup ve deneme şu cümleyle bitiyor: “ Tanışsaydık senden nefret ederdim ve seni çok severdim Cioran.”
“cennetle müjdelenen 11.kişi –aksi ispat olunana kadar-benim.”
“ellerimi nereye koysam ikinci yenidir.
Yunus Emre’ye hak vermek için yaşıyoruzdur.
Soğuk hava yoktur, yoksulluk vardır.
Limonata içenler de hüzünlü olabilir.
-Burada piyano sesleri olacak.”
Bu bölümü çok beğendim “ama anlatacaklarımın bununla bir ilgisi yok”
Son başlığımız finalde son bir gol atıyor duygusallığımıza: “Ben Zaten Yahudilerden Daha Çok Patates Yedim.”
179 sayfalık kitabın son kelimesi büyük harflerle BİTTİ:
Hızlı bir son yahut acemi bir final niyetine de şu cümleyi söyleyelim, kovanın yerini gösterip damağa bal çalmak bizden, kovanın başına gidip devamını tatması sizden aziz okuyucu.
Birsen Sebahat Tan
twitter.com/BirsenSulubulut