2010 yılında bir arkadaşımın İstanbul Kriterleri hediyesi ile tanıdığım İbrahim Paşalı’nın peşini o gün bugündür bırakmadım. Her pazar, Yeni Şafak’ta yazılarını okur ve her yazıdan sonra "evet İbrahim Paşalı bu milletin vicdanıdır" diye içimden geçirirdim. Vicdan ne demek diye bakacak olursak demek istediğim çok daha iyi anlaşılır. Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç (Bkz: TDK, Vicdan). Paşalı öyle şeyler söyler ki aslında herkesin söylemek istediği (ortak vicdan) ancak kimsenin söyleyemediği şeylerdir bunlar. Paşalı’nın yazdıkları hem ortak kusurlarımız hem de ortak cevaplarımızdır. Sanki Paşalı elini omzumuza atar ve "bak kardeşim bu iş böyle olmaz" der gibi ağabey nasihati verir. O yüzden okurken cesaretlenmeniz gayet normal bir durumdur.
Entelektüellerin Hurafeleri o çok severek takip ettiğim yazıların gözden geçirilip, üstleri başları düzeltilip yeniden okuyucunun beğenisine sunulmuş hâli. Köpek insanı ısırsa haber olmaz ancak insan köpeği ısırsa haber olur diye bir çıkarım var. Onu şöyle değiştirebiliriz: Entelektüel yeşil soğan yerken yakalansa insanın köpeği ısırması gibi haber olur. Entelektüelin içinde bulunduğu toplumun gerçeklerini gözlemleyip onlar üzerine düşünmesi gerekir. İbrahim Paşalı bu işin hiç de sanıldığı gibi olmadığını, dünyaya kapalı kibrine açık bir pencereden ahkâm kesmenin entelektüellik olmadığını, olsa da hurafe ile dolu olduğunu söylüyor. Hani yazan-çizen camianın çok kullandığı bir deyim vardır: Türkiye’nin gerçekleri. Yeşil soğan bu ülkenin bir gerçeğidir ve entelektüel yeşil soğan yemelidir.
Tam da bu noktada entelektüel ile âlimin farkı ortaya çıkmaktadır. Âlim yaşadığı çağa tanık olur. Entelektüel ise yaşadığı çağı kendisinin şekillendirdiğini düşünür. Bir meclise girdiğiniz takdirde eğer orada bir âlim varsa bunu anlamamanız gerekir. Çünkü âlim ilmiyle aynı zamanda amel eder. Entelektüel ise Paşalı’nın deyimiyle ihtimallerin hamalıdır. Hamallık kişi üzerinde sırıtır ve bir mecliste entelektüel kim anlaşılır. Bu sebeple sorulara çözüm bulması için güvenilen entelektüel daha başka sorular ile karşımıza çıkar. Soru sormaktan bıkmaz. Çünkü her ihtimali düşünür ve bu yüzden hiç yol alamaz. Entelektüeller Kemal Tahir’i haklı çıkarmak için adeta yarışırlar: "Bu ülkenin aydınları Yalova’dan ötesini bilmez."
Başlık bir yazıda okurla yüz göz olan ilk kısımdır. Bu yüzden okuru tahrik etmesi (harekete geçirmesi) ve konu hakkında fikir vermesi gerekir. Bu sefer kitaptan alıntı yapmak yerine birkaç başlığı sizlerle paylaşacağım:
Şehirliler Köyleri Bozmasaydı, Köylüler de Şehirleri Bozmayacaktı
Halk Yaparsa "Sosyal Linç", Sanatçılar Yaparsa "Demokratik Tepki"
Çamlıca Tepesindeki Cami de Gökdelendir
Halkın Pembe Dizileri Varsa, Entelektüellerin de Pembe Fikirleri Vardır
İslamcı İsrail: İran
Gördüğünüz gibi seçtiğim başlıklar Paşalı’nın rahatsızlık duyduğu meselelerin ne olduğunu az çok hissettiriyor.
İbrahim Paşalı yazılarında söylenmesi gerekeni söyleyen bir isimdir. Yani dünya görüşü ne olursa olsun eğer bir hurafe etrafında konuşuluyorsa Paşalı olay yerine intikal eder ve "dur" ihtarı ile işlerin sanıldığı gibi olmadığını gözler önüne serer. İnsan kavramlar ile düşünür. Yazar öncelikle hurafenin sis perdesi gibi üzerini kapattığı kavramı bize gösterir. Ne de olsa güneş balçıkla sıvanmaz. Kavram üzerinden konu hakkında düşünülmesi gerekeni düşündürür. Bu anlamda Paşalı aktüel siyaset konuşmaz. Aktüel siyasetin perdelediği hakikati konuşur. Gece Yürüyüşü, Makam Arabası gibi televizyon programlarından İbrahim Paşalı'yı takip edenler kitabın bir sohbet, muhabbet havasında aktığını fark edeceklerdir.
Cenap Şahabettin, "Sürüden ayrılanı sürü sevmez" demiş. Kurt elbette kapar orası ayrı mevzu. Ancak Paşalı bu yazıları ile sürüden ayrılmıştır. Allah için ben onu seviyorum. Rize’den kötü adam çıkmaz diyeceğim ancak politik bir duruş sergilediğim fikri cereyan edebilir. Bunu söylerken Rizeli dostlarımı kast ediyorum. Paşalı da bir Rizeli olarak iyi bir adamdır. Onu sevdiğime göre sürüden değilim diye iyice övünebilirim. Allah Paşalı’yı kurtlardan korusun.
Muhammed Faruk Özcan