"Zâhid-i bî-hod ne bilsin zevkini aşk ehlinin
Bir aceb meydir muhabbet kim içen hüşyâr olur."
- Fuzûlî
Türkçemizin en güzel anlamlara sahip kelimelerindendir muhabbet. Kelimeye dair ilk düşüncelerimizde karşılıklı sohbet olsa da aslında muhabbet, kökü itibariyle sevgi, aşk ve sevda anlamlarına gelir öncelikle. Dostluk, bağlılık, sohbet ve yârenlik ise sonraki kıymetli anlamlarıdır. Birine muhabbet beslemek, aynı zamanda onu sevmek demektir. Muhabbet etmek, dostça konuşmak ve dolayısıyla dostluk etmektir.
Muhabbetullah vardır bir de, Allah sevgisi, Allah aşkı anlamına gelir. Sonra tabiatın içine gizlenmiş muhabbet çiçeği vardır, evlere neşe katan muhabbet kuşu vardır, aşk mektupları bir araya gelince muhabbetnâme olur, beslediği sevgi yüzünden eziyet ve sıkıntılara uğrayanlara muhabbet-zede denir. Velhasıl pek hoş bir kelimedir muhabbet.
Dil, kültür ve tarih araştırmacılarımız içinde hem muhabbetiyle hem de yazdığı eserleriyle Dursun Gürlek hoca çok ayrı bir yerde durur. Timaş Yayınları'ndan Eylül 2023 itibariyle çıkan Muhabbet Ateşi kitabı ilk sayfalarından itibaren lezzetli üslubu ve tarihin, kültürün her penceresinden bakan tavrıyla okurunu gönlünden yakalayan bir çalışma. Hocanın daha evvel yazıp meraklılara sunduğu Ayaklı Kütüphaneler'i, Çınaraltı'nda Kitap Sohbetleri'ni, Maziye Bir Bakıver'i, Kültür Dünyamızdan Manzaralar'ı, Karınca Huzura Varınca'yı, Tebessüm ve Tefekkür'ü okuyanlar, hiç değilse karıştıranlar gayet iyi bilirler ki Dursun Gürlek'in kitaplarındaki her konu başlığı bir belgesel, bir başka kitap gibidir. Okuyanına renk katar, iklimini değiştirir. Güncelin ve gündemin ağırlığını alır, dil zevkiyle yüreğini hafifletir, yeni bir bakış açısı ve görgü kazandırır. En çok da hayatta her müşkülün akılla çözülemeyeceğini, aklın yanına mutlaka irfanın da sokulması gerektiğini, bilhassa aşksız asla olmayacağını anlatır hoca. Çünkü: "İlâhî ve derûnî güzelliklerden nasibini almayan akıl, sâhibini kolayca gurûra, kibire sevk edebilir. İlmî enâniyet sâhibi kimselerin, aynı zamânda çok akıllı olduklarını, akıllarını bir nev'i putlaştırdıklarını unutmayalım. Şeytânî akıllarıyla herkese tepeden bakan, tekebbürlerinden dolayı yanlarına yaklaşılmayan bu adamlara iblisin rehberlik yaptığını bir kere daha hatırlayalım. Biliyorsunuz işte iblis Allah'a karşı, mantık yürütmekten bile çekinmedi. Cenâb-ı Hakk Âdem Aleyhisselâm'a secde etmeyişinin sebebini sorunca, 'Yâ Rabbi! Beni ateşten, Âdem'i ise topraktan yarattın. Ateş topraktan daha üstündür!' diye cevap verme küstahlığında bulundu. Bu cevap da onun şeytanlık derekesine inmesine sebep oldu. Demek ki kuru akıl, aynı zamânda dizginlenmemiş akıldır. Bakınız Fuzûlî ne güzel söylüyor: Ben aklımdan isterim delâlet / aklım bana gösterir dalâlet."
Gürlek hoca, çok mühim bir celvetî mürşidi olan müfessir ve şair İsmâil Hakkı Bursevî'den bir misal anlatıyor. Hazretin Ruhü'l-Mesnevî kitabının birinci cildinde nakledilen bir mesele var. Nâr, yani ateş, bir gün "Yâ Rabbi! Varsayalım ki sana itâat etmeseydim, benden daha şiddetli bir nesne ile azap eder miydin?" diye sorar. Âlemlerin Rabbi "Nâr-ı kübrâmı (büyük ateşimi) senin üzerine musallat ederdim." diye buyurur. Nâr bunun üzerine "Benden daha büyük ateş var mı?" diye tekrar sorar. Kâdir Mevlâ o zaman da şöyle buyurur: "Evet var. Bu, velîlerimin kalplerine yerleştirdiğim nâr-ı muhabbettir (muhabbet ateşidir)." Dursun Gürlek şu güzel yorumu ekliyor: "Bundan anlaşılıyor ki emânet-i kübrâ denilen büyük emânetin sırrı, işte bu aşk üzerine kuruludur. Onun için insandan başka hiç kimse ona tahammül edemedi. Zirâ en büyük azaptır. Yûnus'umuz aşk ateşinin özelliklerini şöyle dile getiriyor: Dağa düşer kül eyler, gönüllere yol eyler / sultanları kul eyler, hikmetli nesnedür aşk / denizleri kaynadur, mevce gelir oynadur / kayaları söyledür, kuvveetli nesnedür aşk."
Muhabbet Ateşi'nde okurları hangi muhabbetli konular bekliyor? Osmanlı zarâfeti, levhimahfuz, çınar kovuklarında yaşayanlar, zekâ küpü çocuklar, rüyâda tedâvi, yetmiş kitap ezberleyen Mihrî Hatun, padişahların gönlüne tâcı tahtı bırakıp bir tarike girme arzusu koyan mürşidler, sırlı ölümler, ruhlar âlemi, kürsü ve salon müdâvimleri, Erzincanlı Terzi Baba ve menkıbeleri, Beyazıt'taki anıt ağacın ölümü, Yeraltı Câmii imamı Üsküdarlı Ali Efendi, Fuzûlî hayranı papaz Kevork Terzibaşıyan, Safer Efendi'nin sohbetlerinden birer demet, Münevver Ayaşlı'nın işittikleri, gördükleri ve bildikleri, Tâhirü'l-Mevlevî ve Müslümanlıkta ibâdet târihi, İslâm Ansiklopedisi heyecanı, Selâmünaleyküm Baba, Süleyman Nazif ve "Şehidin Babası", köşe yazarlarından cehâlet örnekleri...
Kültür tarihimizin bugünlere ışık olabilecek ayrıntılarında gezinmek, yaşadığı döneme ve sonrasına derin tesirleri olmuş şahsiyetleri tanımak, kitapların ve hikâyelerin arasında nefeslenmek için Muhabbet Ateşi pek güzel bir imkân. Bereketli okumalar.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
Dursun Gürlek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dursun Gürlek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Eylül 2023 Perşembe
13 Haziran 2017 Salı
Kitaplarla sohbetin eşsiz dünyası
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane,
Gönül sohbet ister kahve bahane."
Alberto Manguel, Geceleyin Kütüphane adlı yapıtının giriş bölümünde “Latifi adıyla bilinen Osmanlı şairi Abdüllatif Çelebi kütüphanesindeki her bir kitap için: bütün dertleri defeden hakiki ve müşfik dost." dediğini söyler. Akşit Göktürk, Okuma Uğraşı kitabında D.H. Lawrence’nin Kitaplar adlı denemesinden “Bir kitap, iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur.” alıntısını yapar. Cemil Meriç ise, Bu Ülke kitabında “Kitap limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.” yazmıştır.
Her kitap okurun ayrı bir dünyası vardır. Bu farklılık içerisinde yaşayan okurun aykırı bir dünyası olması kaçınılmazdır. Dursun Gürlek'in, Çınaraltı Kitap Sohbetleri yapıtının her sayfasında başka bir dünyanın yolculuğuna çıkıyorsunuz. Gürlek “Medeniyet sahnesinde bize rol verilmiyorsa, kitaba yeniden dönmenin vakti gelmiştir” diyerek kültür hazinemizin zenginliğinden bahsetmiştir. 10. baskıya ulaşmış ve Timaş Yayınları tarafından neşredilen kitapla birlikte Nurullah Ataç’ın “Hepimizde geçmişin izi vardır; yüzyılların bıraktıkları, öğrendiklerimiz içimizde yer etmiş benliğimize işlemiştir” sözü gelecektir kulağınıza.
Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünü “Kitap sohbetlerine” ikinci bölümünü “Düşünürken gülümsememiz için” ve son olarak üçüncü bölümü “Kitap adamlar kitap hakkında dediler ki” şeklindedir. Yapıtın içerisinde belli başlı bazı bölümlerinde doğuda kitap sevgisi başlığı altında “Yazma kitaplarımızın başlarına, ortalarına ve sonlarına kitap sevgisi hakkında kaydedilen Türkçe, Arapça ve Farsça hem mensur hem manzun olarak güzel sözlerin yazıldığı” (sf:18) belirtilirken, Hasan Sabbah’ın kütüphanesinden Ahmet Mithat Efendi'nin kitap sevgisine kadar hasbihal edebileceğiniz nice başlık mevcuttur. Dursun Gürlek, "Ayakkabısı Yamalı Edebiyatçı" başlığında "Toplumun seviyesi o toplumda yetişen bilginlere, sanat ve maharet erbabına gösterilen saygıyla doğru orantılıdır. Üzülerek belirtelim ki, bu ölçüyü kendi ülkemizin değerlerine uyguladığımız zaman, son derece vahim bir manzara ile karşılıyoruz” diyerek toplumsal bir eleştiride de bulunmuştur. (sf:23)
İkinci bölümde yer alan "Hafıza Şampiyonları" başlığında İkinci Mahmud’un bir yaşantısından, Yavuz Sultan Selim'den caize koparmak için kasideyi kendisinin yazdığını söyleyen şaire, “Bak bir kerede ben okuyayım” diyerek utandırdığını yakın tarihimizde ise Halil Yınanç, Ali Emiri Efendi, Muallim Cevdet ve İbnülemin Mahmut Kemal gibi zatlara dair bilgiler öğreniyoruz. Aynı bölümdeki “Bunlara Kitap Okuyucusu Denir mi?” başlığı altında medya pompasıyla, reklam kampanyalarıyla gündeme taşınan üçüncü sınıf kitaplara insanların mal bulmuş mağribi gibi saldırıları eleştirilirken devamında “çok satan, fakat az kitapların alıcıları da iyi okuyucu sınıfına giremezler ”der Gürlek.
Üçüncü bölümde yazar, kitaplar hakkında Ahmet Hamdi Tanpınar’dan, Cemil Meriç’e, Dr. Sigrid Hunke’den, Prof. Süheyl Ünver’e, Ahmet Rasim’den Muzaffer Gökman’ın yazılarına ve görüşlerine yer verirken, "Yayıncılar ne diyor?" başlığında da kitap neşreden emekçilerin görüşlerine başvurmuştur.
Kapanışı Cemil Meriç'in Bu Ülke kitabından bir paragrafla yapalım:
“Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. Harami mağaralarının kapılarını değil, hükümdar hazinelerinin kapılarını açan büyü, kitap."
Baturhan Ergin
twitter.com/erginbaturhan
Gönül sohbet ister kahve bahane."
Alberto Manguel, Geceleyin Kütüphane adlı yapıtının giriş bölümünde “Latifi adıyla bilinen Osmanlı şairi Abdüllatif Çelebi kütüphanesindeki her bir kitap için: bütün dertleri defeden hakiki ve müşfik dost." dediğini söyler. Akşit Göktürk, Okuma Uğraşı kitabında D.H. Lawrence’nin Kitaplar adlı denemesinden “Bir kitap, iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur.” alıntısını yapar. Cemil Meriç ise, Bu Ülke kitabında “Kitap limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.” yazmıştır.
Her kitap okurun ayrı bir dünyası vardır. Bu farklılık içerisinde yaşayan okurun aykırı bir dünyası olması kaçınılmazdır. Dursun Gürlek'in, Çınaraltı Kitap Sohbetleri yapıtının her sayfasında başka bir dünyanın yolculuğuna çıkıyorsunuz. Gürlek “Medeniyet sahnesinde bize rol verilmiyorsa, kitaba yeniden dönmenin vakti gelmiştir” diyerek kültür hazinemizin zenginliğinden bahsetmiştir. 10. baskıya ulaşmış ve Timaş Yayınları tarafından neşredilen kitapla birlikte Nurullah Ataç’ın “Hepimizde geçmişin izi vardır; yüzyılların bıraktıkları, öğrendiklerimiz içimizde yer etmiş benliğimize işlemiştir” sözü gelecektir kulağınıza.
Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünü “Kitap sohbetlerine” ikinci bölümünü “Düşünürken gülümsememiz için” ve son olarak üçüncü bölümü “Kitap adamlar kitap hakkında dediler ki” şeklindedir. Yapıtın içerisinde belli başlı bazı bölümlerinde doğuda kitap sevgisi başlığı altında “Yazma kitaplarımızın başlarına, ortalarına ve sonlarına kitap sevgisi hakkında kaydedilen Türkçe, Arapça ve Farsça hem mensur hem manzun olarak güzel sözlerin yazıldığı” (sf:18) belirtilirken, Hasan Sabbah’ın kütüphanesinden Ahmet Mithat Efendi'nin kitap sevgisine kadar hasbihal edebileceğiniz nice başlık mevcuttur. Dursun Gürlek, "Ayakkabısı Yamalı Edebiyatçı" başlığında "Toplumun seviyesi o toplumda yetişen bilginlere, sanat ve maharet erbabına gösterilen saygıyla doğru orantılıdır. Üzülerek belirtelim ki, bu ölçüyü kendi ülkemizin değerlerine uyguladığımız zaman, son derece vahim bir manzara ile karşılıyoruz” diyerek toplumsal bir eleştiride de bulunmuştur. (sf:23)
İkinci bölümde yer alan "Hafıza Şampiyonları" başlığında İkinci Mahmud’un bir yaşantısından, Yavuz Sultan Selim'den caize koparmak için kasideyi kendisinin yazdığını söyleyen şaire, “Bak bir kerede ben okuyayım” diyerek utandırdığını yakın tarihimizde ise Halil Yınanç, Ali Emiri Efendi, Muallim Cevdet ve İbnülemin Mahmut Kemal gibi zatlara dair bilgiler öğreniyoruz. Aynı bölümdeki “Bunlara Kitap Okuyucusu Denir mi?” başlığı altında medya pompasıyla, reklam kampanyalarıyla gündeme taşınan üçüncü sınıf kitaplara insanların mal bulmuş mağribi gibi saldırıları eleştirilirken devamında “çok satan, fakat az kitapların alıcıları da iyi okuyucu sınıfına giremezler ”der Gürlek.
Üçüncü bölümde yazar, kitaplar hakkında Ahmet Hamdi Tanpınar’dan, Cemil Meriç’e, Dr. Sigrid Hunke’den, Prof. Süheyl Ünver’e, Ahmet Rasim’den Muzaffer Gökman’ın yazılarına ve görüşlerine yer verirken, "Yayıncılar ne diyor?" başlığında da kitap neşreden emekçilerin görüşlerine başvurmuştur.
Kapanışı Cemil Meriç'in Bu Ülke kitabından bir paragrafla yapalım:
“Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. Harami mağaralarının kapılarını değil, hükümdar hazinelerinin kapılarını açan büyü, kitap."
Baturhan Ergin
twitter.com/erginbaturhan
20 Haziran 2012 Çarşamba
Çayınızı alın ve medeniyet yolculuğuna çıkın
Yaşı 60'ın üzerine varıp da kitap, kalem, kültür ve tarih üzerine konuşmalar yapan tüm büyüklerimden daima ilham almışımdır. Onların sohbetlerini dinlemek, yazılarını okumak, hem okuyup yazmaya hem de yaşamaya dair olan iştahımı daima artırmıştır. Dursun Gürlek, gerek televizyonda yaptığı tarihi miras programlarıyla gerek Timaş Yayınları'ndan çıkan kitaplarıyla insana işte bu iştahı aşılayan nadir gönül erlerinden biri.
"Matbaanın bulunmadığı ve kitapların büyük zorluklar içinde çoğaltıldığı çağlarda kitabon, ilmin ve ilim adamının gördüğü itibar aranır hale gelmişse; kitaplar çoğaldıkça, matbaalar arttıkta okuma oranı düşüyorsa ve artık "medeniyet" sahnesinde bize bir rol verilmiyorsa, kitaba yeniden dönmenin vakti gelmiştir."
3 bölümden oluşan "Çınaraltı Kitap Sohbetleri"nde bizlere ağırlıklı olarak kitap, hafifletilmiş olarak da tarih feneri yakıyor. 300'e yakın sayfalık kültür gezintisinde zerre kadar yorulmuyor, aksine her konu başlığında müthiş bir enerji depolaması yaşıyorsunuz.
"Başların ayak, ayakların baş olduğu bir toplumda ilimden, irfandan eser kalmaz. Para mâbut, banka mâbet haline geldiği için kütüphanelerin duvarlarında sessiz çığlıklar yankılanıyor."
Cemil Meriç'in yaşamının son yıllarında ona yaptığı kitap okumalarıyla kitap iştahı zirveye ulaşan, çevresindeki kalem erbablarıyla diyaloğunu daima sıcak tutan ve üslubuyla size zenginlik katacak olan Dursun Gürlek, hafızasıyla da beni kendisine hayran bırakmıştır.
"Eğer okuduklarını hafızanda saklayamazsan, kitap toplamanın hiçbir faydası yoktur. İlmin evdeyken, bir mecliste bulunmayı ister misin?"
Yaz sıcaklarında zihnini dinlendirmek ve bir çay eşliğinde medeniyet yolculuğu yapmak isteyen tüm ruhları bu sohbete davet ediyorum.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler
"Matbaanın bulunmadığı ve kitapların büyük zorluklar içinde çoğaltıldığı çağlarda kitabon, ilmin ve ilim adamının gördüğü itibar aranır hale gelmişse; kitaplar çoğaldıkça, matbaalar arttıkta okuma oranı düşüyorsa ve artık "medeniyet" sahnesinde bize bir rol verilmiyorsa, kitaba yeniden dönmenin vakti gelmiştir."
3 bölümden oluşan "Çınaraltı Kitap Sohbetleri"nde bizlere ağırlıklı olarak kitap, hafifletilmiş olarak da tarih feneri yakıyor. 300'e yakın sayfalık kültür gezintisinde zerre kadar yorulmuyor, aksine her konu başlığında müthiş bir enerji depolaması yaşıyorsunuz.
"Başların ayak, ayakların baş olduğu bir toplumda ilimden, irfandan eser kalmaz. Para mâbut, banka mâbet haline geldiği için kütüphanelerin duvarlarında sessiz çığlıklar yankılanıyor."
Cemil Meriç'in yaşamının son yıllarında ona yaptığı kitap okumalarıyla kitap iştahı zirveye ulaşan, çevresindeki kalem erbablarıyla diyaloğunu daima sıcak tutan ve üslubuyla size zenginlik katacak olan Dursun Gürlek, hafızasıyla da beni kendisine hayran bırakmıştır.
"Eğer okuduklarını hafızanda saklayamazsan, kitap toplamanın hiçbir faydası yoktur. İlmin evdeyken, bir mecliste bulunmayı ister misin?"
Yaz sıcaklarında zihnini dinlendirmek ve bir çay eşliğinde medeniyet yolculuğu yapmak isteyen tüm ruhları bu sohbete davet ediyorum.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)