"Bu eser, Bayrı'nın ilk neşredilmiş eseri olması ve Türk tarihinin en şanlı sahnelerini içinde toplayan Birinci Dünya Harbi'nin Çanakkale Muharebeleri'ni bir ihtiyat zabitinin müşahedelerine dayanan kaleminden vermesi bakımından çok mühimdir. Millî Mücadele ve Türk tarihini yazacak tarihçilerimiz üstadın Maziden Bir Yaprak adlı eserini de tetkik etmelidirler."
- Mehmed Gökalp, Mehmet Halit Bayrı, Türk Düşüncesi, 1960
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Lokman Erdemir, hem Türk tarihi hem de Türk savaş tarihine, bilhassa Çanakkale Muharebelerine çok önemli bir katkı yaparak; Mehmet Halit Bayrı'nın 100 yıl önce kaybolan günlüğüne ulaştı ve kitap hâline getirdi. İstanbul'dan Çanakkale'de yedek subay olarak muharebe etmek maksadıyla yola çıkan Mehmet Halit Bayrı'nın günlüğü özellikle askerin maneviyatını, cephenin tam içinden naklediyor. Kitaptan evvel yazarın ismi üzerinde biraz konuşmak gerekir.
Mehmet Halit Bayrı, 1922'de İsmail Hakkı Ertaylan'ın yayınladığı Düşünce dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmış, 1924'te Anadolu Mecmuası'nı yayınlamaya başlamıştı. Mecmuanın kadrosunda Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç, Prof. Hilmi Ziya Ülken, Reşat Şimsettin Sirer, Haydar Necip, Halit Nazmi Keşmir ve Ord. Prof. Z. Fahri Fındıkoğlu gibi Türk düşüncesinin efsane isimleri yer almıştır. Bu mecmua bilhassa halkbilimi adına önemli katkılar yapmış, "Anadoluculuk" fikrinin de çıkış noktası olmuştur. Fahri Fındıkoğlu'nun "İleride 1924-1925 tarihinin İstanbul ve Anadolu'daki fikir cereyanlarını araştıracak olanlar Anadolu Mecmuası ideolojisi üzerinde durmaya mecburdurlar" yorumu önemlidir. 1929'dan itibaren 124 sayı yayımlanan ve 1942'de kapanan Halkbilgisi Haberleri dergisi ise Naki Tezel'in ifadesiyle "3000 sayfalık 10 büyük cilt tutan bu değerli ilim dergisi, sayfalarındaki, milli hayatımızın çeşitli yönleriyle ilgili ve halk edebiyatımızın bütün kollarına ait çok değerli malzeme ile paha biçilemez bir hazine olarak kitaplıklarımıza mal olmuş" bir eserdir. İstanbul Darulfünûnu Edebiyat Fakültesi mezunu Halit Bayrı, İstanbul Belediyesinin çeşitli kademelerinde çalıştı. Bedestan müdürü iken 1953 yılında emekli olmuştur. 1947'de yayımlanan İstanbul Folkloru adlı kitabı Türk halk bilimine eşsiz bir katkıdır. 1958'de İstanbul'da vefat etmiştir, mezarı Merkez Efendi Kozluca Mezarlığı'ndadır. Günlüğü okuyanlar görecektir ki ifadeleri son derece şairane, lezzetli bir üsluptadır. Bilhassa Gelibolu'dan Maydos'a (Eceabat) giderken yükselen alevleri, bir saat süren bombardımanları anlatışı insanın manevi iklimini sarsar, o günleri yaşatır. Şu ifadeleri bunu ispata yeter de artar bile:
"Mukaddes ve ulvi müdafaa.. Dini hürmet ve vatanı muhabbetle selamlamak, tebaadan her dindaş bu müdafaaya başka bir nam verebilir mi? Ve bu [Çanakkale Müdafaası] öyle mukaddes bir müdafaa ki İslmiyânı cidden zîşan eylemektedir. Türbe-yi pür-nûr-ı Muhammedî’de uçan meleklerin ağlayarak muavenete koştukları Türk’ün harikalar nevinden icat ettiği [yaptığı] bu müdafaa arasında bulunmak, bundan fedakârane ölmeyi istememek bilmem kâbil olabilir mi? Silahını bırakmamak ve onunla müdafaa-yı din-i memleket uğrunda dövüşerek hayatını terk etmekten hiç çekinmeyen Türk yavruları arasında ancak Cenâb-ı Allah'ın sevdiği kullara nasip olan bir bahtiyarlıktır."
Halit Bayrı günlüğünde Maydos'a gideceğini belirtse de taburu Bigalı üzerinden Kumköyü'ne, oradan da meşhur Kanlıkuyu'ya intikal eder. Belirtmek icap eder ki bu bölgede çokça kuyu olduğundan köyün adı Kanlıkuyu'dur, savaşla herhangi bir alakası yoktur. 6 Mayıs 1915'te vardığı Kanlıkuyu'da şu düşüncelerini kaleme alır:
"Burası, bir yandan dinlenilen bir yandan da gelecek günlerin merakı ile insanı karamsarlığa düşüren bir yerdir. Ben askerlikten uzakta yaşayışın tadını emerken kabil değil, bunları düşünmemiştim: Bana her şeyi izhar eden (meydana çıkaran) vatanım için her fedakârlığı yapmak."
Gelibolu'daki bombardımandan sonra tabur kumandanının askerlerin kendilerine "Geçmiş olsun arkadaşlar!" hitabına şu cevapları verir:
"Kumandan bey, şehit olamadığımıza cidden muteessifiz. Yaralanacak, başımız sızlayacak, vücudumuz acıyacak, ağrıyacaktı. Fakat bundan ziyade biz toplarımızla beraber muharebede bulunamayacağımızdan dolayı üzülecektik. Şehit olsak, olabilsek ah, o rütbeye erişebilsek."
Günlükte Mehmet Halit Bayrı'nın "Hatıralar Arasında" ve "Askerin Destanı" başlıklı iki şiiri yer alıyor. İlkinde savaşın da manevi tesiriyle "Kinimi yaşatarak / intikamçün çalıştım / toprağıma hor bakan / gözleri çıkartarak" diyen Bayrı, "Kin" başlıklı yazısını ise şöyle bitirir: "Kalbimdeki galeyan, dimağımdaki isyan beni bî-huzur ederek el-ân hayat sürüyor, fakat onlardan mütevellit kin, bütün vücudumda bir asabiyet-i mümtaze suretinde tecelli ediyordu."
Bayrı, Çanakkale Muharebeleri'nde hastane gemisine dönüştürülmüş Gülnihal vapuruyla birlikte İstanbul'a dönerken aklında hala cephe arkadaşları vardır. Tedavisi için İstanbul'a dönüşü onu huzursuz eder. Artık köşkler, akasyalar onu teskin edemez lakin muazzam heybetiyle Ayasofya ve yekdiğeri üzerine yığılmış harap evler "Müslümanlığın sadâ-yı necatını haykıran minareler" ve deniz, biraz olsun düşüncelerini toparlamasına vesile olur. Kitaptaki "Şehit Kardeşlerime" adlı bölümde şöyle seslenir: "Ey şehit ve muazzez kardeşler, ruhlarınızın bu son vazife-yi hamaseti kanla tarihe geçen isimlerimizin üzerinde bir çeleng-i zafer şeklinde parıldarken silah arkadaşlarınızın netice-yi hayriye-yi hayatınıza gıpta ederek süngülerle din ve vatan düşmanına âhenin bir darbe havale ile onu gayya-yı mağlubiyetin hîçi-yi muzliminde ezerken siz vatan için öldüğünüzden memnun... Ve ben celadet-i mukaddeseniz huzurunda sizin için giryan oluyorum..."
Mukaddes Müdafaa başlıklı yazıda "Sevgili Kardeşim Sait Bey'e" diyerek bir mektup kaleme alır yazar. Şu cümleleri, savaşın Türk milletindeki yeri ve önemini yeniden vurgular: "Çanakkale'ye dört koldan asker ihraç etmek ve bunda muvaffak olmak... Nasıl? Bir celadet ıtlâkına sezâ her Türk neferi buna müsaade edebilir miydi? Şüphesiz hayır. Türk dimağlarında yaşayan mefkûre buna katiyen müsaade edilemeyeceği oldu. Bunun için bütün millet oğullarına, arslan ruhu taşıyan, kalpleri asalet ve besalet ile çarpan oğullarına, "Haydi," dedi, "Çanakkale'ye. Din, memleketi müdafaa için ölmeye."
Kitabın günlük bölümü bittikten sonra Mehmet Halit Bayrı'nın ilk matbu eseri olan "Maziden Bir Yaprak" başlıyor. Halit Oğuz takma adıyla yazılan bu kitap 18 bölümden oluşuyor ve Çanakkale Muharebeleri'ne dair yazılardan oluşuyor. İstanbul bölümü yazarın cepheden ayrılık hikâyesidir ve yazar kitabın "menaf-i bakiyesi"ni iç kapakta belirtildiği gibi "İhtiyat Zabitleri Teavün Cemiyeti'ne" terk etmiştir.
Vatanını ve dinini canından vazgeçecek kadar seven, İstanbul'a düşkün, şair, halkbilimci, cephe sonrasında eline silah gibi kullandığı kalemi alarak Türk düşünce hayatına hâlâ kıymeti bilinememiş eserler bırakan Mehmet Halit Bayrı'nın, Lokman Erdemir tarafından hazırlanan ve Timaş Yayınları etiketiyle yayımlanan bu kitabı; cephe, arkadaşlık, millet, vatan, din gibi mefhumların önemini yeniden idrak edebilmek adına kitaplıklardaki yerini alacaktır, almalıdır.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler