Beyaz Gemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beyaz Gemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2023 Cumartesi

Beyaz Gemi'den görünen Gazze

“Merhaba beyaz gemi, ben geldim.”

Her okuma eyleminin gölgesi bir yere ya da şeye düşer. Bu düşüş, okurun dünyayı hangi pencereden seyrettiğiyle ilgilidir. Tıpkı ağzında bal tadı olan kişinin yediği her lokmada bal tadı alması gibi okurun zihninde neyin tadı varsa okuduğu her metinde o tadı bulur. Okuma eylemini yaratıcı kılan ve edebi metni sürekli bir yeniden oluşum içinde tutan da budur. Bir süre sonra edebi metin yazarın metni okura emanet ettiği yerin çok uzaklarına doğru uzanır. Her okur edebi metni yeni baştan yazmış olur böylece. Bir yazarın ve dolayısıyla bir edebi metnin büyüklüğü her okur için ayrı bir anlam fırsatı verebilmesindedir. Her okuyucuya aynı tadı vaat eden eserler kalıcı olamazlar. Cengiz Aytmatov, pek çok eseriyle her okur için farklı bir anlam coğrafyası sunabilen büyük bir yazar. Beyaz Gemi romanı da hacim olarak küçük sayılabilecek bir eser olmasına karşın içinde barındırdığı imge ve motiflerle anlam katmanını sürekli büyütebiliyor. Bu yazımızda Beyaz Gemi romanının kahramanı olan küçük çocuk ve romanda kullandığı malzemeler başta olmak üzere romanın diğer kahramanlarının nasıl bir temsiliyetlerinin olduğunu görmeye çalışacağız.

Öncelikle olayların yaşandığı mekân ve kahramanların mekânla kurdukları ilişkiye bakmamız gerekiyor. Küçük çocuk ve dedesi Momun; dağları, ormanları, Isık Gölü ve San-Taş Vadisi’ni kutsal birer varlık ve mekân olarak görürken Orozkul ve diğerleri mekâna karşı alabildiğine kayıtsız görünüyor. Doğulu ve Batılı zihinlerin belirgin düşünme farklılıkları vardır. Mekânı algılama biçimleri de bu farklılıklardan biridir. İnsanın yaşadığı coğrafyanın bir parçası olduğunu kabul eden Doğu insanı, küçük çocuk ve özellikle Momun karakterinde kendini buluyor. Bu iki karakter roman boyunca bütün tepkilerinde Doğu’yu temsil ederken Orozkul başta olmak üzere diğer karakterler Batı’ya özenen ve Doğu’yu küçümseyen bir tavır içinde bulunuyor. Roman kurgusunda ciddi bir yer almasalar da romanın anlamlandırılması için önemli olan iki kahramanımız daha var: küçük çocuğun annesi ve babası. Her ikisi de küçük çocuğu kendilerince farklı sebeplerle terk etmiş ve büyük şehirde kendilerine yeni hayatlar kurmuş. Küçük çocuğun anne ve babası sadece çocuklarını ve bozkırı terk etmiyor aslında. Bu iki karakter bize Orta Asya halklarının ortak bir gerçeğini de sunuyor: Göç. Küçük çocuk, roman boyunca bir gün babasına kavuşacağı günün hayalini kuruyor. Aslında içindeki bütün kırık dökük parçaların babasına kavuştuğunda tamamlanacağını düşünüyor, tıpkı gurbete giden babalarının yolunu çoğu zaman bir ömür bekleyen milyonlarca Asyalı gibi.

Üç aileden oluşan San-Taş Vadisi halkı, aralarındaki ilişkiler yumağıyla bütün bir Orta Asya halklarının ya da Doğu halklarının özeti gibi. Çaresiz, zavallı ve gerçeklerden ziyade hayallerle yaşamayı tercih eden insanlar. Zulümleri dahi kendi insanlarına. Sahipsiz, kimsesiz bir yığın. Küçük çocuğun intikamlarını alması için hayalinde Kulubek’ten yardım istemesi dahi bu sahipsizliğin bir ifadesi. Küçük çocuk, sürekli hayal kursa da hiçbir hayalinin sonunu getiremiyor; hayaller sadece gerçeklerden kaçmak için kullandığı bir araç gibi. Romandaki karakterlerin içinde en baskın olan Orozkul, toplumun ileri gelenlerini temsil etmesi bakımından önemli bir karakter. Romandaki çatışmaların ve gerginliğin merkezinde hep o var. Yaşadığı yeri ve etrafındaki insanları sevmemesi, her fırsatta eşine ve kayınpederine işkenceye varan şiddetler uygulaması ve bir şekilde büyük kente kapağı atma isteğiyle içki ve eğlenceye düşkünlüğü onun öne çıkan özellikleri.

Küçük çocuk, Doğu’nun bütün çocuklarını temsil ediyor. Roman kurgusu içinde kullandığı her aksesuarın da birer temsiliyeti var: Çanta, çocuğun geleceğe dair elle tutulur tek gerçekçi umudu ve Doğu’nun çocuklarının ancak eğitimle kurtulabileceklerini göstermesi açısından oldukça önemli. Boynuzlu Geyik Ana, çocuğun yaşadığı acılardan kaçmak ve kendini avutmak için kullandığı manevi bir kaçış kapısı ve Doğu insanının din ve maneviyat sayesinde yaşadığı acılara göğüs gerdiğini göstermesi açısından önemli. Dürbün, babasına dair elindeki tek iz olan beyaz gemiyi görebileceği tek aksesuar. Kaybettiklerimizi asla bulamayacağımızı ve onları çok uzaktan izlemeye mecbur olduğumuzu göstermesi açısından önemli bir motif. Beyaz Gemi ise küçük çocuğun hayatından çalınan büyük bir boşluğu simgeliyor, tıpkı Doğu’nun bütün çocuklarından çalınanlar gibi.

Nine karakteri de romanda önemli bir temsiliyete sahip. Momun roman boyunca ne zaman Orozkul’a karşı gelmeye niyetlense Nine bir şekilde onu engelliyor. Bu yönüyle Doğu halklarının emperyal güçlere karşı isyan etmelerini engelleyen psikososyal durumlarını temsil ediyor. Nihayetinde zulme rıza gösteren herkesin kendince bir bahanesi var. Nine de Momun’a her defasında başka bir bahane bularak onun başkaldırmasını engelliyor.

Seydahmet ve Momun, Orozkul’un bütün işlerini yapmalarına ve isteseler onu rahatlıkla alt edecek güçte olmalarına rağmen Orozkul’a karşı kendilerini çaresiz ve savunmasız hissediyorlar. Orozkul’un haksızlıklarına ve zulümlerine rağmen haklarını aramayı düşünmüyorlar. Bu durum da Doğu insanının güç ve iktidar karşısındaki çaresizliğini gözler önüne seriyor. Orozkul, her seferinde Momun’a karşı kızı Bekey’i kullanıyor. Bekey’in kendi kocasından sırf çocuğu olmadığı için uğradığı şiddetin sebebi olarak kendi babasını görmesi dahi güç ve iktidarın gerçeği manipüle etmelerini temsil ediyor.

Momun romanın sonunda pes ediyor. Kızının uğradığı zulüm ve torununun geleceğine dair duyduğu kaygının arasında her şeye ve herkese boyun eğebilen bir adam, kendini maneviyatla avutmasına rağmen en sonunda değerlerine de ihanet ediyor. Romanın son bölümünde Koketay ve Orozkul’un sırf zevk ve ziyafet için Boynuzlu Geyik Ana’yı öldürmeleri, Seydahmet ve Momun’un (istemeye istemeye de olsa) bu duruma alet olmaları halkın manevi değerlerinin zalim idareciler ve zenginler tarafından hiçe sayılmasının cahil halkın da bu duruma alet olmasının bir yansıması.

Romanda en fazla öne çıkan motif, Boynuzlu Geyik Ana motifi. Momun ve torunu küçük çocuk yaşadıkları bütün dertlerin Boynuzlu Geyik Ana sayesinde sona ereceği günü beklemektedir ama Orozkul hem Boynuzlu Geyik Ana’yı kesip yer hem de boynuzlarını Momun’un ayaklarının dibine atar hatta bütün bunları yaparken Momun onun kirli işlerini bizzat kendisi yapar. Gazze halkı, İsrail zulmüne karşı İslam aleminden bir yardım eli beklerken Müslüman devletlerinin liderleri İsrail’in zulmüne ses çıkarmazken Batı’yla iş birliğini sürdürüyor. Bütün İslam liderleri Boynuzlu Geyik Ana’yı çoktan bıçağın altına yatırmış durumda. Bütün bunlar yaşanırken küçük çocuk hayal dünyasında Orozkul’dan intikamını almak için Kulubek’in gelmesini bekler, tıpkı Gazzeli çocukların bütün umutlarını bağladıkları Ebu Ubeyde gibi.

Erhan Çamurcu
erhan.hoca.55@hotmail.com