Romanda babası Türk, annesi İngiliz bir kadının yangın soruşturması için geldiği Konya’da yaşadığı olağanüstü durumlar anlatılır. Ana merkezdeki karakterimiz Karen Kimya Grenwood’dur. Karen Grenwood, İngiltere’de annesiyle yaşar. Küçük yaşta babası tarafından terk edilir. Patronu Simon tarafından Türkiye’ye gönderilir. Otel yangını için ödenecek tutar fazladır. Karen’in amacı, yangının kendiliğinden mi yoksa bilerek mi çıkartıldığını araştırmaktır. Babasının onları küçük yaşta terk etmesinden dolayı büyük üzüntü duyan Karen, Konya’nın kendisine babasını hatırlatacak olmasından dolayı üzgündür. Ayrıca hamile olup bebeği doğurup doğurmama noktasında tereddütleri vardır. Sevgilisi Nigel, kalp cerrahisidir. Kendince sebeplerden dolayı bebeği istememektedir. Konya’ya ayak basar basmaz onu ilk karşılayan Menan Fidan’dır. Menan, Miss Karen’in çalıştığı sigorta şirketinin Konya temsilcisi olup saf, iyi, yardımsever bir adamdır. Konuşkan ve fazla sıcak davranışlarından dolayı Karen ilkin hoşlanmaz. Olaylar genişledikçe aralarındaki ilişki sıcak arkadaşlık ilişkisine dönüşecektir. Konya’da tüm süreçlerde Karen’i yalnız bırakmayan tek kişidir. İkili yolda ilerlerken Karen çocukken geldiği Konya’ya dair zihninde yer edinen yerleri hatırlar. Eski yapılar, dar sokaklar, camiler, sarıklı mezar taşlarını gözünde canlandırır. Gözleri babasıyla beraber geldiği evi arar. Menan, evi bulmak için direksiyonu kırar ara sokaklara girerler. Bu esnada tekerlek patlar. Tekerleğin patladığı yerse Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi’dir. Menan tekerlekle uğraşırken Karen’in karşısına siyah giyimli biri çıkar. Sağ eline bir yüzük bırakır ve ortadan kaybolur. Böylece mistik olayların fitili yakılır. Karen bugün, geçmiş ve İngiltere arasında gidip gelmeye başlar.
Roman, postmodernizm akımıyla kaleme alınmıştır. Romandan önce bu akımdan biraz bahsetmek gerekirse postmodernizm 20.yüzyılda modernizmin karşıtı olarak karşımıza çıkar. İsmet Emre, Postmodernizm ve Edebiyat adlı eserinde “Postmodernizm kavramı, modernin sonu, modernden sonra doğmuş, onun devamı, içerdiği boyutlardan birinin süreği yahut anti-modernizm anlamlarında da kullanılmaktadır” der. Bu akım birçok alanında kendini gösterir fakat bilhassa romanda öne çıkmaktadır. Postmodern bir romanı incelerken belli kavramlara dikkat edilir. Bu akımla yazılan eser; üstkurmaca, metinlerarasılık, ironi, parodi, kolaj, imgesel anlatım, simgesellik üzerine inşa edilir.
Bab-ı Esrar, Mevlana ve Şems üzerine inşa edilmiş bir romandır. Ortada bir ceset vardır ve bu ceset Şems’tir. Mevlana ve Şems üzerine yazılan onca eserden sonra yazar, ikilinin hikâyesini kurgulayarak anlatır. Bunu yaparken kullandığı bilgiler kesinlikle dayanağı olan bilgilerdir.
Günümüzde Mevlana’yı araştıran veya merak eden kişinin karşısına şu sorular çıkar: Hangi Mevlana? Hak eri mi, tarikat şeyhi mi, âşık mı, aile reisi mi, din âlimi mi, şair mi veya yazar mı? Okuyucu romanda Rumi’nin âşıklık halini görür. Mevlana’nın hayatı Şems’ten önce ve Şems’ten sonra olmak üzere ikiye ayrılıyor. Romanda yazar, Şems’ten önceki haline biraz değinir. Romanın varlık sebebi olansa Şems’ten sonra yaşananlardır. Yazarın ilhamı da buradan gelir. Çünkü ortada tarih için bile muamma olan bir cinayet vardır.
“Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar.” Romana bu satırlarla başlayan yazar, henüz ilk satırlarda okuyucunun suratına çarpan ifadeleri sıralar. Romanın girişi bir cinayetle başlar. Yedi kişi gecenin alacasında bir kişiye saldırırlar. Bu öldürülen kişinin kimliğini romanın sonunda öğreniyoruz. Bu kişi Şems-i Tebrizi’dir. Postmodern türün özelliği olan tarihle iç içe olma durumu kitabın girişinde okuyucuya sunulur. Miss Karen Kimya olarak karşımıza çıkan karakter, babasını anımsattığı için Kimya ismini kullanmaktan hoşlanmaz. Aynı zamanda Kimya, Şems-i Tebrizi’nin eşidir. İsimlerin tesadüfen seçilmediğini olaylar çözüldükçe okuyucuya aktarılır.
Romanda birçok sembol bulunmaktadır. Miss Karen, Londra’dan gelir gelmez eline bir yüzük geçer. Bu yüzüğü veren kişi, verilen mekân semboller barındırır. Zira yüzük, romanın düğümünü çözecek en önemli sembollerden biridir. Miss Karen her ne kadar yangını araştırıyor gibi görünse de esas peşinden gittiği mesele yüzüğün sırrı ve dolayısıyla babasıdır. Karen’in babası Poyraz Efendi, Mevlevidir. Annesiz babasız büyümüştür. Susan’a (Karen’in annesi) âşık olunca Konya’dan Londra’ya taşınır. Kendisiyle çatışma halindedir. Şah Nesim’le tanışınca her şeyi bırakıp Pakistan’a yerleşir. Zira Poyraz Efendi ile Şah Nesim’in ilişkisi Mevlana ve Şems’in ilişkisine benzerdir. “… Şems’in arayışının Mevlana Celaleddin Rumi’yle karşılaşıncaya kadar sürdüğü” olarak belirtilen romanda, Poyraz Efendi’nin de arayışının karşılığı Şah Nesim’dir.
Ziya Kuyumcuzade, Yakut Otel'in sahibi, hırslı, açgözlü bir adamdır. Babasıyla çatışma halindedir. Babası İzzet Efendi, Poyraz Efendi’nin eski arkadaşıdır. Mevlevidir. Karen, babasının arkadaşı olduğunu tesadüfen öğrenir. Âlimden zalim, zalimden âlim doğar düsturunu destekleyen Ziya, babasına tamamen ters biridir. Tek isteği paradır. Bunun için legal olmayan yollara sapar. Serhad Gökgöz, Ziya’nın yanında çalışır. Eski bir sabıkalıdır. Ziya ile işbirliği yapar. Kadir Gemelek, Menan’ın çocukluk arkadaşıdır. Otel yangınından yara alarak kurtulmuştur. Yangının tek şahididir. Solak Kamil, eski sabıkalıdır. Bir şirkette şoförlük yapmaktadır. Yasadışı işlerle uğraşır. Öldürülür. Komiser Zeynep, kitabın ilerleyen sayfalarında karşımıza çıkar. Cinayet masası komiseridir. İstanbul’dan yeni tayin olmuştur.
Roman iç içe geçmiş olaylardan meydana gelmiştir. İlkin yangın meselesi karşımıza çıkar. Ardından Şems’in ve karısı Kimya’nın sırlı ölümü. Poyraz Efendi’nin durumu da meçhuldür. Öte yandan yüzük vardır. Tüm olaylar zamansal geçişlerle okuyucuya sunulur. Bu durum postmodern anlatının tipik özelliğidir. Sadece bir konu ve bakış açısı yoktur. Karen, babasını anımsadığında çocukluğuna iner. Sıklıkla geçmişe inmesi saplantılarının ne zaman meydana geldiğini gösterir. Bu durum yazarın psikolojiden bilhassa Freud’dan beslendiğini gösterir. Şu cümleler bu açıdan önemlidir, “Hayır, gerçekten hatırlamıyordu, galiba bilinçaltım babama ait kimi bilgileri silip atmıştı.” Öte yandan Karen’in babasıyla çatışması Oedipus sendromuna sahip olduğunu gösterir. Miss Karen’in kendiyle barışmasının yegâne yolu babasıyla barışmasından geçer. Baba ve kız iç içe geçmişlerdir. Hatta babanın özgür kalmasının yolu Karen’den geçer. Baba için dünyadaki gölge kendi kızıdır. Bu yüzden göğe yükselemez yani ölemez. Karen’de rüya ve gerçeklik iç içedir. İç monolog karakterde en belirgin özellik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ahmet Ümit bir röportajında Konya’ya gittiğini söyler. Roman boyunca şehir hakkında verilen bilgiler bu durumu gösterir niteliktedir. Kitapta okuyucu adım adım Konya’yı gezer. Yazar, neredeyse seyahatname türünde yazıyormuşçasına şehir hakkında birçok bilgi verir. Karen’in otelde kaldığı oda Mevlana Türbesi’ne bakar. “131 numaralı oda Sultan Selim Camii’ne bakıyor. Balkonunuzdan Mevlana Türbesi’ni de görebilirsiniz.” Alaeddin Tepesi, Merec- el Bahreyn, Dervişan Kapısı, Karatay Medresesi, Üçler Mezarlığı gibi Konya’nın en gözde mekanlarına değinilir. Şehrin lezzetleri için de şunları söyler, “Fırın kebabı oldukça lezzetliydi; bamya çorbası gibi Konya’nın özel yemeklerindenmiş… Dumanı üstünde, köpüğü yerinde, telvesi kıvamında, zarif bir fincanın içinde, yanında çifte kavrulmuş lokumla, akşam yemeğinin gerçek bir armağanı gibiydi.”
Kitapta sosyolojik tespitler de önemli unsur olarak karşımıza çıkar. “Türklerin karşılaştıkları insanlarla öyle ölçüp biçmeden kısa sürede samimi olma özellikleri…”, “Türkler, özellikle de erkekler konuşurken birbirlerine dokunmadan yapamıyorlardı galiba” şeklinde bilgi verilir.
Üstkurmacının üst düzeyde olduğu romanda Karen, hayali karakteri Sunny ve bedenine büründüğü Şems arasında gidip gelir. “Ölmeden önce ölünüz” hadisi ile Araf ve Maide suresine yapılan atıflarla iktibasa başvurulmuştur. Ahmed Eflaki’ye ait Ariflerin Menkıbeleri kitabından yapılan alıntılar metinlerarasılığı gösterir. Yazar, Şems’in Makalat'ına, Mevlana’nın eserlerine değinir. Tasavvuf hakkında verilen bilgilerse yazarın bir sufi değil iyi bir postmodern yazarı olduğunu gösterir. Roman birçok ayrıntıyı barındırmasıyla beraber içeriğinde şiir, müzik ve hat vardır. “Bu makam âşıkların kābesidir / buraya noksan gelen tamamlanır.”. Molla Cami’ye ait olduğu belirtilen bu sözlerin “Ünlü hattatlardan Yeserizade Mustafa İzzet Efendi’nin kaleminden çıkmış” olduğu belirtilir. Romanda “sokrandı” ifadesi ile de Konya’nın ağız özelliği verilir. Roman başlangıç ve sonun birliği kuralına uygun olarak biter. Kitabın ilk sayfalarında verilen yüzük ve Şems’in ölüm sebebi sonda aydınlanır.
Cemile Evin Öztep
twitter.com/evin_oztepp