"Geleneği refüze eden bir söylem çok ergen ve çocuksu bir söylemdir."
- Prof. Dr. Mustafa Öztürk
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü’nden Şaban Öz’ün Endülüs Kitap’tan 2018 yılında çıkan 128 sayfalık kitabı Siyer Soruları ismini taşıyor: “Ülkemizde Hz. Peygamber’in hayatına dair sorular ve bu soruların cevapları belli kalıplara oturmuş gibidir. Aynı sorulara aynı cevaplar, üzerinde neredeyse hiç düşünülmeden tekrar edilmektedir. Bu çalışmadan amacımız Siyer’e dair farklı konulardaki sorulara kendi cevaplarımızı paylaşmaktır.”
“Doğrunun peşinde koştuğumuz sürece cevaplarımız değişecektir ve hatta belki de değişmelidir. Aksi halde bilgi değil, dogma üretiyoruz demektir ki, takdir edileceği üzere kimseye de kendi dogmalarımızı ilim diye sunma hakkımız yoktur.” diyen Şaban Öz, kitabın ilk sayfalarında diyor ki: “Usul konusunda, Hadis ve Siyer'in aynı metodolojyi kullandıklarını iddia etmek güçtür. Aralarındaki yöntem benzeşmesi sadece ortak kaynak şahıslar ve rivayet formu itibariyledir. Bu durum da, bütün İslâmî disiplinlerde haber nakil aracının isnâd sistemi olmasından kaynaklanan bir benzerliktir. Urve, Zührî gibi ortak kaynak şahısların hem Hadis'te hem de Siyer'de önemli mevkilerde bulunmaları, bu iki ilmin birinin diğerinin şubesi olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, bilakis Siyer ve Hadis'in eş zamanlı olarak geliştiğine delildir. Hadisle, Siyer arasındaki en bâriz farklardan birisi, haberleri sunma yöntemidir. Hadis eserlerinde yer alan belli bir konuya has rivâyetler, birbirinden bağımsız nakillerden oluşmakta, insicamlı bir bütünlük arz etmemektedirler. Buna mukabil tarihçiler olayları sistemli (kronolojik veya tematik) bir bütünlük dâhilinde, sebep-sonuç ilişkisi gözeterek nakletmektedirler.”
Soru-cevap formatında ilerleyen ve beş bölümden oluşan kitabın ilk birkaç sayfasını okurken beğenip not aldığım yerler oldu; ancak okumaya devam ettikçe kitabın adının 'Siyer Soruları değil de Siyer’in Sorunları' veyahut 'Yazarın Siyer’le ve Hadisle Alıp Veremediği' şeklinde olması gerektiği kanaati bende oluştu. Kitabı baştan sona okuduğunuzda yazarın; “Bu kitabın temel amacı, okuyucuya Siyer’e dair sorulara başka bir açıdan bakış kazandırmaktır. Bu yüzden okuyucudan istirhamım kendi cevaplarıyla, kitaptaki cevapların çatışması halinde okumalarını derinleştirmesidir.” şeklindeki açıklamasını çok daha iyi idrak edebiliyorsunuz. Nitekim yazarın kitapta inkâr ettiği konulardan ‘birkaçı’ şöyle: Rahip Bahira ve Rahip Nestûr, Varaka b. Nevfel, Hz. Peygamber’in doğumundaki olağanüstülükler, Şakku’l-Kamer, Şakku’l-Sadr, Hz. Peygamber’e verilen mucizeler (İsra, Miraç ve diğer bütün hissî mucizeler, Teberrük, Dua ile tevessül, Surelerin faziletleri). Siyer dediğimiz ilim dalı hiç şüphesiz Şaban Öz’ün inkâr ettiği bahsi geçen bu hususlardan ibaret değil; ancak insan yine de bunları inkâr eden birisinin Siyer’e dair anlatacak bir şey bulup bulamadığını merak etmiyor değil.
Şaban Öz’e göre bir hadisin Buhârî veyahut Müslim’de geçiyor olması tek başına o hadisin sıhhatine delil teşkil etmez. Hiç şüphesiz Şaban Öz’ün dile getirdiği bu husus hadis usûlü kitaplarında da geçer; ancak şu da bir gerçek ki gerek Buhârî’nin gerekse de Müslim’in Sahih’leri artık sadece onların birer kitabı olmaktan çıkmış ve bütün Müslümanların teveccühlerini kazanarak tabir caizse ümmetin Sahih’leri haline gelmiştir. Ancak Şaban Öz; “Benim babam da, senin baban da cehennemdedir.” şeklindeki Müslim hadisini kendinden oldukça emin bir şekilde “zındıkların uydurması” olarak nitelemekten geri durmaz. Hadisin tevil edilebilir olup olmadığının O’nun için hiçbir önemi yoktur. Beni şaşırtan husus ise Şaban Öz’ün Kur’an dışı vahiy anlamında kullanılan teknik tabiriyle gayr-i vahyi metluv’u kabul ediyor olması. Bu kadar şeyi inkâr edip de Kur’an dışı vahyi kabul eden ikinci bir isim var mıdır? Hiç sanmıyorum. Şaban Öz dışında…
Şaban Öz’ün inkârlarının derin bir metin ve sened tenkidi neticesinde ulaşılmaz sonuçlar olduğunu düşünmek de imkânsız gibi bir şey. Nitekim sûrelerin faziletlerini inkâr ederken; “Kur’an kendisinin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddedenleri ağır bir şekilde eleştirerek Allah’ın ayetleri arasında hiçbir fark olmadığını net bir biçimde ifade etmiştir” diyerek Bakara sûresinin 85. ayetinden hareketle örneğin İhlas sûresinin Kur’an’ın üçte birine denk denk olduğunu haber veren rivayetleri reddetmesi aslında O’nun meseleleri bağlamından koparma noktasındaki becerisini bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Şaban Öz’e sormak lazım: İhlas sûresinin Kur’an’ın üçte birine denk olduğuna inanmakla Kur’an’ın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek arasında ne gibi bir benzerlik/yakınlık söz konusudur?
Şaban Öz, Hz. Peygamber’e “Efendimiz” denilmesine de takmış durumda. O’na göre Hz. Peygamber, nübüvvetten bağımsız olarak efendimiz değildir. Tam bu noktada araya girip şunu sormalı: Allah aşkına bugüne kadar kaç kişi Resûlullah’a nübüvvetten bağımsız olarak efendimiz demiştir? Ebû Dâvud’da geçen “Efendi yüce Allah’tır” hadisinden hareketle Allah Resûlü’nün kendisine “sen efendimizsin” denilmesini yasakladığını söylemek ilk olarak hadisi bağlamından koparmak, ikinci olarak ise hadislere parçacıl yaklaşmaktır. Seyyid Muhammed b. Alevî el-Mâlikî’nin ifade ettiği üzere Peygamber Efendimiz vahiy ya da başka bir sebepten dolayı soru soran ve dinleyen kişilerin yeterli itikad bilgisine sahip olmadığının farkında olduğu zaman ona göre konuşurdu. Bir yerde, “Ben âdemoğlunun efendisiyim” derken, başka bir yerde de “Efendi Allah’tır” demektedir.
Şaban Öz; “Hz. Peygamber’in hiçbir mucizesi yoktur” şeklinde bir ön kabule sahip olduğu için mucizelerle alakalı sorulara hep bu çerçevede cevap veriyor. Böyle bir ön kabule sahip birisine siz 1000 tane de delil getirseniz hiçbir anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla yazarın kitabın hemen başında; “Doğrunun peşinde koştuğumuz sürece cevaplarımız değişecektir ve hatta belki de değişmelidir” derken aslında sloganlarla hareket ettiğini öğreniyoruz.
Siyer Soruları hakkındaki düşüncelerimi şu şekilde özetlemem mümkün: Şaban Öz’ün bu eserini okurken sanki Mustafa İslâmoğlu’nun Üç Muhammed’ini okuyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Allah Resûlü’nün mucizelerinin sanki ona karizma katmak için uydurulduğunu ve mucize konusunda Hz. Peygamber’in diğer peygamberlerle yarıştırıldığını iddia eden yazar şazz görüşlerini de sanki üzerinde ittifak edilen hususlar gibi sunuyor. Bu esasında ciddi bir problem ve gerekli altyapıya sahip olmadan bu kitabı okuyanların yarardan çok zarar göreceklerini düşünüyorum.
Deniz Çıkılı
twitter.com/cikilideniz