"Bir kimse din bakımından selamette, beden ve kalp yönünden rahatta olmak isterse halktan ayrılıp uzlete çekilsin. Çünkü şu zaman halktan sıkılacak zamandır."
- Cüneyd-i Bağdâdî [k.s]
Okuma yolculuğunun beyni ve ruhu ayrı ayrı yorduğu zamanlar olur. Bu zamanlarda ya okumadan uzaklaşmak ya da farklı okumalar yapmak tercih edilir. Kitapla ciddi bir ünsiyet kurmuş okurlar için kitaplardan uzaklaşmak güçtür, mutsuzluktur ve bu durum hayatı çekilmez kılar. Yapılabilecek belki de en doğru şey, insanın içine seslenen metinlerle hemhâl olmak. Bu metinler hem insan ruhuna farklı bir iklim kazandıracak hem de kaybolan hassasiyetleri onarmak için kişiyi harekete geçirecek. Belki her ikisi de olmayacak ama neticede okuyan ruh, bir farkındalığı öyle veya böyle yaşayacak.
- Cüneyd-i Bağdâdî [k.s]
Okuma yolculuğunun beyni ve ruhu ayrı ayrı yorduğu zamanlar olur. Bu zamanlarda ya okumadan uzaklaşmak ya da farklı okumalar yapmak tercih edilir. Kitapla ciddi bir ünsiyet kurmuş okurlar için kitaplardan uzaklaşmak güçtür, mutsuzluktur ve bu durum hayatı çekilmez kılar. Yapılabilecek belki de en doğru şey, insanın içine seslenen metinlerle hemhâl olmak. Bu metinler hem insan ruhuna farklı bir iklim kazandıracak hem de kaybolan hassasiyetleri onarmak için kişiyi harekete geçirecek. Belki her ikisi de olmayacak ama neticede okuyan ruh, bir farkındalığı öyle veya böyle yaşayacak.
Mustafa Kutlu'nun metinleri; ister hikâye ister deneme olsun, insanı çok farklı iklimlere götüren ve o iklimi enine boyuna yaşatan bir kurguya sahip. Kutlu belki de bu kurguyu hiç 'kurmadan' yapıyor, bir solukta yazıyor, hissedip tekrar yazıyor, ancak okuyucuda bu durum farklı vücut buluyor. Biz arafta kalmaya meyilli ve arafın içine zincirlenmiş insanlar, bu metinlerle kendimize farklı bir yol haritası çizebiliyoruz zaman zaman. Nefes alıyoruz, dinleniyoruz ve her şeye rağmen o yüce umutla yeniden yola koyuluyoruz.
İlmihal Yahut Arzuhal; insanın içinde artık gömülü kalmış olan ve yüzeye çıkması gereken hasletlerine eğilen bir kitap, 174 sayfa, elbette Dergâh Yayınları'ndan. Ne demek haslet? İnsanın yaradılışından gelen özellik, huy diyor TDK. Huy değişmez. Bunun için huylu huyundan vazgeçmez denir. Ancak davranış değişir, değiştirilebilir. Eşref-i mahlukat olan insan, yaradılışından gelen, yani fıtratında olan huylarıyla yeniden yüzleşebilirse şüphesiz davranışlarını da değiştirebilecektir. Kelime olarak küçük olsa da millet olma mücadelemiz için büyük olan birkaç misal: vicdanlı olmak, yardım eli uzatmak, yalandan uzak durmak, dünyalık telaşıyla ömrü geçirmemek, şükürsüz olmamak, daima kanaat etmek, muhabbet etmek, hüzün sahibi olmak, sabretmek, ekmeği bölüşmek, hayâlı olmak, bereketten paylaşmak, rahmet ve merhamet duacısı olmak, tevekkül etmek, huşûya yakın olmak, uzleti göze almak, benlik dâvâsı gütmemek ve hepsini tamamlayacak olana başvurmak: dua.
Kutlu'nun metinlerini birer öğüt gibi okuyup anlamak, hayatı ne kadar illüzyon içinde yaşadığımızı gösterir. O illüzyondan sıyrıldığımız her an, öğüt gibi okuyup anladığımız metinlerin her birinin aslında ne kadar içimizde yer aldığını görebiliriz. Bu görüş, yeniden diriliş kazandırabilir bize. Hayat tekdüze değildir, işaretlerle iç içedir. Bu işaretler bir fıkrada da yer alabilir, bir rüyada da. Bazen de bir olayla. Olayın kahramanı, kitaba da 'bir iki söz' yazmış olan İsmail Kara. Okuyalım:
"Bir eski Plymouth veya Dodge, her neyse o koca taksilerden biri, tam da Çemberlitaş'ın dibinde arıza yapmış. Yolu tıkadığı için vasıtalar habire korna çalıyor. "Çek şunu şurdan be adam" diyen el-kol işaretleri, şoför çaresiz, eli böğründe gelip geçenlerden yardım istiyor. Kimse oralı değil. İsmail elindeki [her zaman kitap dolu] çantasını yere indirerek şoföre: "Dayan hemşerim, itelim" diye sesleniyor. Şoför memnun, bir eli direksiyonda omuzuyla abanıyor arabaya. Bir, iki... I... Ih... Mübarek sanki gavur ölüsü, kıpırdamıyor. Derken o hengâmede İsmail'in kaportaya uzanan kollarının yanına pırasa sapı kadar ince; zayıflıktan, yaşlılıktan damarları fırlamış iki kol uzanıyor. Ey bu kolun sahibi, yahu sen bu kollarla arabayı itsen ne olacak, itmesen ne olacak. İsmail "Kim acaba?" diye şöyle bir dönüp bakıyor. Kim dersiniz? Kırçıl sakalı, gülen gözleri, pembeleşmiş yanaklarıyla büyük İslâm âlimi Muhammed Hamidullah. O yıllarda İstanbul'da bulunuyor ve İsmail'in tanıdığı bir sima. Siz belki inanmakta zorlanacaksınız ama, "hoca arabaya el atınca, o koca alâmet yürüdü" diyor İsmail... Kim zor durumda olan bir müslümana kolaylık gösterirse, Allah da ona en hem dünyada hem âhırette kolaylık ihsan eder." [sf.66-67]
Camilerde, sokaklarda, arkadaş sohbetlerinde tanık olduğu meseleleri bize anlatırken Mustafa Kutlu, hep yaptığı gibi atasözlerinden, deyimlerden, türkülerden faydalanıyor. Ama bu kitapta hadislerden de çok faydalanıyor. Bir de 'eski insan'larımızın hatıralarından: "Babaannem 'Yalan söyleyenin dumanı tepesinden çıkar' derdi. Çocukken birlikte bir kabahat işlediğimiz zaman, bunu kem-küm ederek inkâra yeltendiğimizde kızkardeşimin sarışın başına bakardım, duman ne zaman çıkacak diye." [sf.113]
Günümüzde neredeyse hor gördüğümüz, alay ettiğimiz bazı davranışlar ve hatta tepkiler var. Yüz kızarması gibi. Yüzü kızaran, kızarabilen insanla neredeyse alay ediliyor. "Ooo hemen de kızarır" deniyor. Mesela bunu diyen insanların yüzü hiç kızarmaz mı? Vicdandan, dürüstlükten, adil olmaktan bu kadar uzaklaştılar mı? Merak ediyorum. Merakım, yüzlerinin sahiden de hiç kızarmadığını gördükçe bir telaşa, sinire dönüşüyor. "Bana göre hatası olan, ayıp bir iş yapan, kusur işleyen kişinin eğer yüzü kızarıyorsa bu onun en azından kalben hayâ sahibi olduğuna en büyük delildir. O kişinin yüz kızarıklığı ayıbının örtülmesini, affını gerektirir. Bildiğiniz gibi af adaletten daha yukarıdadır" diyor Kutlu. Manevî hayatımızın temelinde hayâ olduğunu yeniden ve yeniden hatırlatarak.
Ansızın önümüze serilmiş bir dua kitabı sanki İlmihal Yahut Arzuhal. Soluk kesen bir tavrı da var, durup dinlendiren de. Ama duaya çağrıyor, tevekküle, sabra, şükre. Rahmetin ve merhametin o ulu gölgesine: "Ey kalbi kırık olanlar, işleri yolunda gitmeyenler, elleri koynunda kalanlar, kan yutup kızılcık şerbeti içtim diyenler, tünelin ucunu göremeyenler; kimsesiz, çaresiz, boynu bükük kalanlar, unutmayın: Allah bes, baki heves." [sf.122]
Bir arada yaşıyoruz birbirimizden habersiz. Kimlerle beraberiz? Kişi sevdiğiyle beraberdir. Şunu da hiç unutmamalı: Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Bu kitap bana uzletin ve tek başına olmanın, yalnız kalabilmenin sırlı, şifalı yanlarını da hatırlattı: "Bir mucizenin orta yerindeyim. Yalnızım." [sf.133]
Bazı ölümlerin ardından o kişinin akıbeti için 'sevabı günahından ağır gelsin' diye dua edilir. Mustafa Kutlu'nun İlmihal Yahut Arzuhal'i sevabın ağırlığını hissettiren bir kitap, dua kitabı.
Yağız Gönüler