İlk peygamber ve ilk insan Hz. Adem, aynı zamanda ilk baba yani ilk velidir. Habil de onun evladı Kabil de. Hz. Havva, Habil'e verdiği sevgiyi Kabil'den esirgemiş miydi ya da Kabil yeterince onaylanmamış mıydı ailesince. Neydi iki kardeşi birbirinden farklı iki karaktere bürüyen, çocuklar sadece birey midir yoksa toplumun - en küçük toplumsal birim olan ailenin de- bir parçası olması dolayısıyla onun izdüşümü müdür? Çocuklar anne ve babalarını gözleyerek öğreniyorsa Kabil'in gördüğü isyan Hz. Adem'e elmayı yediren isyan mıydı, Habil'in teslimiyetinde Adem'in Rabb'ine teslimiyeti mi gizli?
"İyi çocuk" nispeten de olsa tanımlanabilir bir şeydir ama "iyi çocuk yetiştirmenin yolları" biraz daha karmaşık bir süreç. Hepimiz çocuğumuzun onaylanabilir biçimde davranmasını bekleriz ama onay merciinin kim olacağı konusu genellikle belirsizdir. Kimi anne-baba söz konusu onaylanmış davranış için kendini tek ve kesin onay mercii olarak görürken kimileri de davranışın sonucunun kar-zarar oranına bakar. Her iki durumda da çocukların sözkonusu davranışı sergilemesinin gelişime, öğrenmeye ya da mutlu olmaya bir katkısı olmaz.
Çocuklara dair en kritik hatamız, onların da bir "kimliği" olduğu gerçeğini göz ardı etmemizdir. Nasıl ki bir yetişkin keyif almadığı, kendine faydası olmayacağını düşündüğü bir davranışı yapmaktan kaçınırsa çocuklar da - biz istesek de hatta çocuk için gerekli olduğunu düşünüp zorlasak da- keyif almadığı bir işi yapmak istemeyecektir. Dolayısıyla çocuğun kazanmasını istediğimiz bir alışkanlık için esas yapmamız gereken şey bu isteksizliğin altında yatan sebepleri bulmak ve çocukla birlikte bu sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Dr. Özgür Bolat, çocuk yetiştirmede başvurduğumuz en önemli hatalardan biri olan "ödül ve ceza" yöntemlerinin hiçbir işe yaramadığını hatta öğrenmeyi ve kişilik gelişimini gerilettiğini eğitim psikolojisi alanında yapılan dünyaca ünlü pekçok deneyi ve yaşanmış hikayeleri referans göstererek ortaya koyuyor. Beni Ödülle Cezalandırma, bir seminer üslubuyla, hiçbir soruyu gözardı etmeyecek bir netlikte hazırlanmış. Okuyucu, herhangi bir bölümü okuduğunda kafasında oluşabilecek herhangi bir belirsizliğe karşı yazar bu olası belirsizliklere dair soruları kadar ndisi bölüm sonunda soruyor ve bir sonraki bölümde cevaplıyor. Kitap bize özetle; "çocuklarınızı şekillendirmeyin, onlara hayat yolculuklarında rehberlik edin" mesajını veriyor.
Kitabı okuyunca ister istemez çocuklarıyla özdeşleşmiş anne ve babalar geldi aklıma. Doğar doğmaz babasının tuttuğu takımın zıbınına sarınan bir bebek ya da annesinin izlediği gündüz kuşağı programlarını izlemek zorunda kalan bir çocuk bu durumdan nasıl etkilenir. Erkek çocuklar silah araba ve askerlerle oynarken neden kız çocukları bebeklerle evcilik oynar peki? Bu durum ne dereceye kadar normal karşılanmalı? Toplumsal ve ailevi aidiyeti önemsiyorsak çocuklarımıza dair bir inisiyatif almamız gerekir ama bunun sınırı neresidir?
Yazar kitabın sonunda Halil Cibran'ın "Ermiş" adlı kitabında yer alan şu sözlerle özetliyor aslında her şeyi:
"Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu,uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever."
Erhan Çamurcu
erhan.hoca.55@hotmail.com