"Çanakkale 'de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim."
- Julian Corbett (İngiliz Deniz Tarihçisi)
"Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur."
- Ian Hamilton (Çanakkale Müttefik Ordu Komutanı)
Türk tarihinin "geri çekilme" hezimetlerinin en büyüğü şüphesiz ki Balkan Harbi'dir. Tarih boyunca gerek batıya gerek doğuya karşı üstünlüğünü her muharebede göstermiş olan Türk ordusu, Balkan Harbi'nde yaşadıklarından epey ders çıkarmıştır. Bu derslerden biri de muharebe sahasını terk etmemek, terk etme durumunda ise birlik halinde hareket etmektir. Çanakkale'de bu dersi iyi idrak etmiş olan Ezineli Yahya Çavuş, savunduğu tepeye yerleşmeden evvel erlerini şöyle uyarmıştır: "Kardeşlerim, Balkan Savaşları'nda düşmana yüz geri ettik, başımıza neler geldi. Az daha aziz İstanbul'u kaybediyorduk. Sakın ha kaçmayın, düşman yüz geri etmeyin! İlk davrananın vururum. Eğer benim de kalbime korku girecek, ben de kaçacak olursam bana da acımadan vurun! Kaçan kahpedir!"
Ezineli Yahya Çavuş erlerine bir kurşunla iki kişi vurmayı öğütlemiştir. Malum, cephane azdır. Savunduğu Gözcübaba tepesinden ateş kesildiğinde İngiliz General Hunter Weston, bu tepeyi 36 saattir kaç bin Türk askerinin koruduğunu merak ederek soluğu orada alır. Gördüklerine inanamaz. 20.000 İngiliz askerine karşı koyan Türklerin sayısının şehit olanlara bakarak 55-60'ı geçmeyeceğini düşünür. Doğrusu 64 kişidir; 61'i şehit olmuştur, 2 asker ise yaralı çavuşlarını siper gerisine taşımıştır. Lakin Yahya bu, şehit olamadığı için üzülür ve birkaç gün sonra duaları kabul olur. 26 Nisan 1915'te göğüs göğüse bir vuruşmada yanındaki iki cesur erle birlikte şehadet şerbetini içer. Şair Vali Namık Sevik'in 1962 yılında yazdığı Ezineli Yahya Çavuş şiirinin son iki dizesini buraya almak isterim: "Düşman, tümen sanırdı bu şaheser erleri / Allah'ı arzu ettiler, akşama kavuştular."
Ezine'de doğan ve bilhassa Çanakkale üzerine yaptığı araştırmalarla tanıdığımız Halil Ersin Avcı'nın kitabında; Mustafa Kemal Paşa'nın gazeteci Ruşen Eşref'e anlattıkları, İngiliz denizaltısı batıran Sultanhisar torpidobotunu süvarisi, Hasan-Mevsuf tabyası, yine Ruşen Eşref'in Çanakkale gazileriyle yaptığı mülakatlar, Yüzbaşı Emin Ali Bey'in anıları, Şemsi Nene, Mücahide Hatice Hanım ve Çanakkale savaşlarıyla Türk askerleri hakkında yabancıların görüşleri gibi daha nice konu yer alıyor. Konulardan biri de elbette kahramanlarımızdan Seyit Onbaşı. Onun 215 kiloluk mermiyi sırtladığı ânı yanındaki arkadaşı Niğdeli Ali şöyle özetlemiş: "Kemikleri çatırdıyordu.". Bir de Askerî Doktor Salih Dörtbudak; Çanakkale'de oğlunu bırakıp yaralı askerle ilgilenen bir doktoru anlatırken şöyle demiş: "Bu vatanı nasıl sevmişler?".
Kitabın son sayfalarında ise Çanakkale'den fotoğraflar mevcut. Bazen yürek burkan, bazen coşturan. Yazıların, anıların, hatıraların, mülakatların tek bir mes'uliyeti yüklendiğini okuyucu fark edecektir. O da kitabın adında gizli: Çanakkale Ruhu. Bu ruha sahip olmak için iki şey şarttır: Vatan sevgisi ve iman. Bu ikisine sahip olmayanın ne Çanakkale'yi hatırlaması ne de anlaması mümkündür. Türk ordusunun, Çanakkale'deki savunma zaferini Darülfünûn müderrisi İsmail Hakkı, 22 Şubat 1918'deki yazısında şöyle özetlemiştir: "Çanakkale müdafaası yapılmış, kazanılmıştır. Lâkin vazife yalnız askerler ve kumandanlar için bitmiştir. Bizim için bitmemiştir, başlamamıştır bile. Herkes bilsin ki bahr-i sefid [Akdeniz] mezarına kanlarını akıtanlar ölmek için ölmediler. Hep bu tarih, bu namus ve fazilet tarihi için öldüler. Onların kan borcunu ödemek lazım... Şairler destanlarını yapsınlar, ressamlar levhalarını çizsinler, heykeltıraşlar timsâllerini yaratsınlar, muharrirler hikâyelerini yazsınlar, sağ kalanları rahmet okusunlar..."
Henüz Çanakkale üzerine ne ciddi bir filmimiz var, ne de ciltlerce kitabımız. Tarihçilerimiz hâlâ kaynaklara inmek için zamanın müttefik kuvvetlerinin arşivlerine ihtiyaç duyuyor. Burası elbette doğal lakin bu savaş, bizim sınırlarımızda vuku buldu. Bizim topraklarımızda cereyan etti. Her şey burada oldu. Bütün dünyanın şahit olduğu Çanakkale, üzerinden 100 değil 1000 yıl geçse de bizi o ruha, birlik ve beraberliğe çağırıyor. Bu çağrıyı siyasilerin söylediği "birlik ve beraberliğimize ihtiyacımız olan günler" şeklinde düşünmek, bizi daha uzun süre ruhsuz bırakacaktır. Halil Ersin Avcı'nın bu kitabı, işte bu yüzden bir çağrı kitabı. Çanakkale'ye, oranın ruhuna doğru bir çağrı. Türklüğe bir çağrı.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler