26 Temmuz 2023 Çarşamba

Fatih Sultan Mehmed’in entelektüel portresi

“Fatih tarihte imparatorluk kurucularının vasıflarını taşır, dünya hâkimiyetini amaç edinmiş kudretli bir asker ve geniş görüşlü bir kültür adamıdır. Fatih’in bütün hareketlerine, amansız önlemlerinde olduğu kadar ilmi ve sanatı himaye ve teşviklerinde şu esas fikir hâkimdir: Devletini her bakımdan dünyanın en üstün ve kudretli imparatorluğu haline getirmek.”
- Halil İnalcık (Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları)

Sâmiha Ayverdi, 1953’te neşredilen “Edebî ve Mânevî Dünyâsı İçinde Fâtih” kitabında “Bütün ömrü tamamen zaferler ve muvaffakıyetlerle geçmiş olmasına rağmen, asla cihangirlik sarhoşluğu ile tütsülü ve gevşek bir ruh zafiyeti içinde görmediğimiz” bir portre çizer. Bu portreyi dikkatle incelediğimizde, fetih kelimesini tam manasıyla idrak etmiş bir padişahla karşı karşıya kalırız. O, 1453’te İstanbul’u fethedip dünya tarihine adını altın harflerle kazırken, İstanbul’u bir medeniyet, kültür, sanat şehri de yapmak istiyordu şüphesiz. Bunun arka planı muhakkak çok derindi ve oldukça ilgi çekiciydi. İsmail E. Erünsal hocanın Timaş Yayınları tarafından neşredilen Fatih’in Entelektüel Portresi adlı çalışması, işte bu arka plana hücum ediyor ve büyük padişahın meraklarını, kitaplarını, kütüphanelerini önümüze seriyor.

Bir kültür adamının doğuşuna tanıklık ediyoruz evvela. İlk yetişme çağlarından itibaren çok iyi bir eğitim aldığını görüyoruz. Doğu ve Batı kültürünü merak ediyor, bu iki kültürü bir araya getirme vazifesi üstleniyor, ulemayla ve şuarayla sık sık bir araya geliyor. Erünsal burada önemli bir konuya dikkat çekiyor: “Şunu belirtmek gerekir ki Fatih’in Batı medeniyetinin bilgi ve birikimi elde etmek için yaptığı faaliyetleri Saray’ın dört duvarının içine ve kendi özel hayatına münhasır olarak kalmıştır. Osmanlı tebaası ne resim ve madalyonla ne de Geç Antik Çağ’ın felsefesi, tarihi ve kültürüyle ilgilenmiştir. Fatih de bu konuda hiçbir çaba göstermemiş, Saray dışında İslâmî ilimlere, İslâm kültürüne, sanatına, şiir ve edebiyatına vâkıf bir İslâm halifesi gibi davranmıştır.

Buradan anlaşılıyor ki Fâtih, Doğu ve Batı kültüründen bir sentez elde etme gayretini bilhassa kendi şahsiyetinde gerçekleştirmiştir. “Bir defa Fatih Sultan Mehmed hadd-i zâtında âlim bir insandır: Müspet ilimlerle tıbba, aldığı ilk tahsil ve terbiye dolayısıyla meraklıdır.” diyor Süheyl Ünver. Peki kimdir gençliğinde ona bu ilim aşkını, merak etme istidadını aşılayanlar? Hocazâde Muslihuddin, Molla Gürânî, Molla İlyas, Sirâceddin Halebî, Molla Abdülkadir, Hasan Samsunî, Molla Hayreddin… Diğer yandan: “Fatih döneminde şiir meclisleri sadece sarayda değil, devlet adamlarının ve şehzadelerin konaklarında da düzenlenmekteydi. Sadrazam Mahmud Paşa’nın, Şehzade Bayezid’in, Şehzade Cem’in çevresinde dönemin birçok ünlü şairi toplanmıştı. Fatih, Divan sahibi bir şair olduğu gibi dönemindeki şairlerin de hamisiydi. Âşık Çelebi, onun herhangi bir devlet görevi dolayısıyla maaşı bulunmayan şairlere bin akçe aylık bağladığını söylemektedir.

Fâtih hangi eserlere ilgi duyuyordu? Bir kere onun Topkapı Sarayı’nda kurduğu kütüphanede İslâmî yazmalar dışında Grekçe, Latince, Ermenice, Süryanice, İtalyanca ve İbranice yazılmış yazma eserlerin de bulunduğunu belirtiyor Erünsal. Laeritius, Herodotus, Livy ve Quintus Curtius gibi tarihçilerin eserlerini okuyan Fâtih; Büyük İskender’in hayat hikâyesine ve eski Yunan tarihine büyük ilgi duyuyordu. Her gün Flavius Arrianus’un Anabasis of Alexander the Great adlı eserini okutturuyordu. Bunun yanında İlyada’lar, sipariş edilen haritalar da cabası.

İsmail E. Erünsal hoca, Fâtih’in şahsiyetini tarihî gerçekler noktasında ortaya koymanın zorluğunu da bizlere göstermiş oluyor aslında. Hükümdarlığının yanı sıra beynelmilel bir entelektüel olduğu gerçeği ise gün gibi ortada duruyor. Bizim en çok beslenmemiz gereken yönü de bu…

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder