9 Ocak 2022 Pazar

Tehditkâr bir sancının eseri

Bütün dünyanın, kalbi dışındaki bütün dünyanın bomboş olduğunu hissediyordu.” Çünkü korkunun acımasız hissi, her şeyi anlamsız kılmıştı. Etrafında gördüğü tek şey, ansızın boğazını sıkan bu duyguydu. Öyle ki hayatının merkezine oturmuş ve ona nefes aldırmıyor, yediği lokmaları zehir gibi midesine akıtıyordu. Kaçacak yer kalmamıştı, en sonunda sakladığı sırrın açığa çıkması gerekecek, yalan söyleyemez hale gelecekti. Kaçınılmaz son gelene dek, her yeni gün öncekinden daha fazla sıkıştırıyordu kalbini. Buna bir an son vermek istese, diğer an vazgeçiyordu bundan. Korkuyordu ve korku gittikçe büyüyordu. Ailesi hep onunlaydı ama sanki artık tamamen yabancı hale gelmişlerdi. Gerçeği anlatabilse, yüreği hafifleyecekti ama o, ona göre daha kolay olana, hesabı kendine kesmeye kadar gitti.

Stefan Zweig'in Korku adlı eseri; evli ve saygın bir kadın olan Irene'in, yeni bir heyecan arayışıyla girdiği ihanet yolunun ona yaşattığı tehditkâr korku duygusunu anlatıyor. Irene bulunduğu hayattan sıkılıp bir maceraya atılmak ister fakat onun sırrını bilen bir şantajcı ortaya çıkıp kendisiyle yüz yüze gelince, dünyası kararır. O andan itibaren normal yaşantısında büyük bir yere sahip olmayan korku duygusuyla tanışmış olur. Yüzünde esen soğuk rüzgarlar korkuyu beslemeye devam eder. Artık tek hissettiği bitmeyen bu duygudur. Nasıl kurtulacağını bir türlü bulamaz, kurtulmayı denedikçe durumunu ağırlaştırmaya devam eder. Şantajlar arttıkça Irene dibe çöker, korkuya teslim olur ve aldığı nefesler acı verici hale gelir.

Eserde anlatım oldukça akıcı, olaylar hız kesmeden başlayıp bitiyor. Yazarın güçlü kalemi, bizleri Irene'in içinde bulunduğu tufanın ortasına atıyor. Esere başladığımız andan itibaren yaşanan olaylar kendini okutturmaya devam ediyor. Karakterin kendiyle iç hesaplaşmaları ve ruh halindeki değişimlere bakarak bazen onu suçlayıp bazen ne yapacağını yönlendirmeye çalışıyoruz. Onunla empati yapıyor, çıkar yol arıyoruz. Irene’in çerçevesinden olayları gözlerken etrafındaki kişileri sorguluyor, sürekli ortaya çıkan şantajcının rahatlığına sinirleniyoruz. Irene’in kurtulması için aklımıza türlü yollar geliyor. Olayların sonuna doğru bazı tahminlerde bulunuyor, kitabı bitirince hem şaşırıp hem de rahatlıyoruz.

Irene'in hem güçlü, hem de son derece hassas bir tarafı var. Bu iki taraf sürekli birbiriyle karşı karşıya duruyor ancak birleşip bir çözüm yaratamıyor. Eşinin ona sürekli ne olursa olsun yanında olduğunu ve ona yardım edeceğini söylemesi, Irene'in kafasını kurcalıyor ve gerçekleri anlatmayı bu sebeple çok istiyor. Onun, etrafındaki benzer olaylara nasıl tavır takındığını gözlemleyip kendi durumuna olacak davranışını kestirmeye çalışıyor. Eşinin kendisine gösterdiği kibarlık gerçekleri anlatması için sürekli baskı yapıyor olsa bile, Irene'nin dili anlatmanın kıyısına kadar gelip her defasında tekrar geri dönüyor. Duygular ve korku artık iyice içinden çıkılmaz bir hale Irene, kendine ceza verip kurtulmak istiyor. Başarılı olamayınca ve her şeyin sebebini anlayınca yaşadığı korkuyla, kalbinde açılan yara ile birlikte vedalaşıyor.

Eserde anlatılan olayı, gerçek hayatta farklı sebepler doğrultusunda yaşayan birçok insan var ve bu kitabı okuyunca kendi yaşadıklarını net bir şekilde tekrar hatırlayabilirler. Çünkü bizde çok tanıdık hisler uyandırıyor. Korku hepimizin içinde var olan bir duygu. Bazen küçük, bazen çok büyük yerler kaplıyor ve ne kadar büyükse sonrasında gelen yıkım da aynı oranda büyük oluyor. İçimizdeki korku yaşadığımız olaylara bağlı olarak kendini belli bir büyüklüğe gelinceye dek besliyor. Bunun üzerine çıkmazda olduğumuzu hissedip o korkuyu daha da büyütebiliyoruz. Zaten kapladığı yer bir hayli dolmuşken, ona daha fazla yeri kendimiz veriyoruz. Korkunun verdiği hisler ve yaşattığı sancı, düşüncelerimizin ve davranışlarımızın elimizde olmamasına neden oluyor ve bu kardeşi olan pek çok duygu için de geçerli.

Eğer insanın elinde bu korkuya son verecek bir seçenek varsa, sonucunun zararlarından endişe duymadan o yolu seçmelidir. Bitiş çizgisinde bekleyen çözüme doğru koştukça, korku küçülmeye, içten yitmeye başlar. Bitiş çizgisini geçecek cesarete erişilirse, geriye dönüp bakmaya gerek kalmaz. Çünkü o korku son bulduğunda çile de son bulur, rahatlama hissi vücudu ele geçirir. Aksi halde, insanı içten içe çürütmeye devam eder.

Buse Çakmak
busecakmakjd@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder