Günlük hayatımızda “ilk intibâ” diye bir kavram vardır, bir insanla ilk göz göze geliş, ilk tokalaşma, ilk çay, ilk sohbet.. Bunların en başında gelen görüntüyü algılama işi gözle yapılır. Gözlerimiz, karşımızdaki insanı görür, onun fiziki görünüşünden, giyim kuşamından, bakışından , tavrından belli başlı çıkarımlarda bulunup bu çıkarımlarını fısıldar bize. Çoğu zaman da insanlarla olan genel ilişkimizde bu ilk intibâ etkili olur. Bazı şeyler nasıl başladıysa öyle devam eder.
Şimdi bile yukarıda anlattığım şekilde devam eden bu intibâ meselesi, eskiden bir ilim dalıymış. Bu ilim dalına ilm-i firâset, ilm-i kıyafet gibi isimler verilmiş, bu ilim ile uğraşan insanlara ise kıyafetşinas ya da kâif denilmiş. Osmanlı döneminde “kıyafet” sadece bir ilim dalı olarak da kalmamış, saraya hizmetçi ya da cariye alırken de bu ilimden faydalanılmış. Hatta klasik Türk edebiyatında, “kıyafetname” diye bir tür vardır, bu türdeki eserler manzum olup, şairler bu eserlerde kişilerin baştan ayağa fiziki özelliklerinden karakteristik çıkarımlarda bulunurlar. Ve genelde iyi karakter sahibi olması öngörülen kişiler, vücudu ve fiziksel özellikleri orantılı olan kişiler olur. Türk edebiyatındaki kıyafetnamemelerin en bilindik iki örneği İbrâhim Hakkı Erzurûmî'nin Mârifetnâme adlı eseri içinde geçen kıyafetname bölümü ve Hamdullah Hamdi’nin kıyafetname türünde kaleme aldığı eserdir.
“Her yeri evsat olan dilber olur bi-güman.”
“Başı büyük büzürg himmet olur
Küçük olursa aklı kıllet olur.”
“Hak yaratdı çü nev-i insanun
Kıldı efrâdını muhâlif anun
Gerçi birdir kamusu surette
Bir değüldür ve lîki hilkatte
Lütfunu âleme âyân itdi
Sûreti sîrete nişân itdi.”
Günlük hayatımızda kullandığımız, “hiç gözüm tutmadı/göze girmek” gibi bazı deyimler, atasözleri vardır, bunlar da kıyafet ilmiyle bağdaştırılabilir:
“Körden savaktan, meyvesi bitmedik kavaktan sakın.”
“Bir dirhem et bin ayıp örter.”
“Avradı bet olanın sakalı tez ağarır.”
Halid Ziya Uşaklıgil’in İlm-i Sîma adlı kitabından öğrendiğimize göre, kıyafet ilminin bir de sadece yüzü inceleyerek karakteristik çıkarım yapan bir alanı var ki, buna ilm-i sîma deniyor. Ve bu alan Lavater’in özel bir çalışması vesilesiyle ilm-i sîma hâlini almış.
“Sîma ilmi meşguliyetini yalnız sîma uzuvlarının şekillerine hasreder. Onların gösterdiği manaları mümkün olduğu kadar genel kaideler tarzında ifade etmeye çalışır. Sîma ilmi bir insanı sîmaşinas taahhüt edebilecek bir ilim değildir. Bir sîmaşinasa keşfetme çalışmalarının kaynağı olacak alametleri göstermek arzusundadır. Onun içindir ki bu ilimden arzusunun üstünde bir şey beklenmemelidir.”
Ruhun Lisanı/ İlm-i Sîmâ’da, alından başlayarak, yüzdeki tüm uzuvların şeklinin karakteristik karşılığı veriliyor. Eğer eseri yakınlarınız ya da kendiniz üzerinde incelemeler yaparak okursanız, yüzde seksen denebilecek ciddi bir oranda gerçekle uyum sağladığını da görüyorsunuz.
“Düzgün bir hat üzerine ve âfaki olarak resmedilmiş olan kaşlar sert ve metin bir karaktere nişanedir.”
“Doğru burunlar, yiğitliğe delalet eder.”
“Tatlı bir suretle kapanıp, bu kapanma halinde düzgün bir şekle sahip olan ağızlar, metin ve oturmuş bir karaktere alamettir.”
“Beyaz, temiz, muntazam ve düzgün dişler fikirlerin intizamına ve karakterin güzelliklerine delalet eder.”
“Yanaklar hafif pembe bir renk ile örtülmüş oldukları zaman rûhi duygulanmaların latif bir aynası halini alır. Hazlar ve ızdıraplar, neşve ve melâl onlarda açıkça ortaya çıkarak kendini gösterir.”
Sanki fal baktırıyormuşum gibi hissettim bu kitabı okurken. Farklı, merak uyandıran ve bilgi içerikli olmasına rağmen su gibi akıp giden bu kitabı okumak isteyen herkese keyifli okumalar diliyorum.
Nida Karakoç
twitter.com/nida_karakoc
Kıldı efrâdını muhâlif anun
Gerçi birdir kamusu surette
Bir değüldür ve lîki hilkatte
Lütfunu âleme âyân itdi
Sûreti sîrete nişân itdi.”
Günlük hayatımızda kullandığımız, “hiç gözüm tutmadı/göze girmek” gibi bazı deyimler, atasözleri vardır, bunlar da kıyafet ilmiyle bağdaştırılabilir:
“Körden savaktan, meyvesi bitmedik kavaktan sakın.”
“Bir dirhem et bin ayıp örter.”
“Avradı bet olanın sakalı tez ağarır.”
Halid Ziya Uşaklıgil’in İlm-i Sîma adlı kitabından öğrendiğimize göre, kıyafet ilminin bir de sadece yüzü inceleyerek karakteristik çıkarım yapan bir alanı var ki, buna ilm-i sîma deniyor. Ve bu alan Lavater’in özel bir çalışması vesilesiyle ilm-i sîma hâlini almış.
“Sîma ilmi meşguliyetini yalnız sîma uzuvlarının şekillerine hasreder. Onların gösterdiği manaları mümkün olduğu kadar genel kaideler tarzında ifade etmeye çalışır. Sîma ilmi bir insanı sîmaşinas taahhüt edebilecek bir ilim değildir. Bir sîmaşinasa keşfetme çalışmalarının kaynağı olacak alametleri göstermek arzusundadır. Onun içindir ki bu ilimden arzusunun üstünde bir şey beklenmemelidir.”
Ruhun Lisanı/ İlm-i Sîmâ’da, alından başlayarak, yüzdeki tüm uzuvların şeklinin karakteristik karşılığı veriliyor. Eğer eseri yakınlarınız ya da kendiniz üzerinde incelemeler yaparak okursanız, yüzde seksen denebilecek ciddi bir oranda gerçekle uyum sağladığını da görüyorsunuz.
“Düzgün bir hat üzerine ve âfaki olarak resmedilmiş olan kaşlar sert ve metin bir karaktere nişanedir.”
“Doğru burunlar, yiğitliğe delalet eder.”
“Tatlı bir suretle kapanıp, bu kapanma halinde düzgün bir şekle sahip olan ağızlar, metin ve oturmuş bir karaktere alamettir.”
“Beyaz, temiz, muntazam ve düzgün dişler fikirlerin intizamına ve karakterin güzelliklerine delalet eder.”
“Yanaklar hafif pembe bir renk ile örtülmüş oldukları zaman rûhi duygulanmaların latif bir aynası halini alır. Hazlar ve ızdıraplar, neşve ve melâl onlarda açıkça ortaya çıkarak kendini gösterir.”
Sanki fal baktırıyormuşum gibi hissettim bu kitabı okurken. Farklı, merak uyandıran ve bilgi içerikli olmasına rağmen su gibi akıp giden bu kitabı okumak isteyen herkese keyifli okumalar diliyorum.
Nida Karakoç
twitter.com/nida_karakoc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder