Annelik anksiyeteleri ve endişeleri ile yorucu bir iştir. Doğru yapmak, doğru olmak üzerine takılmak gibi kaygılar anne olmayı atlatabilir. Freud, tavsiye isteyen bir anneye “Ne isterseniz yapın zaten olmayacak” derken, “bir şey değiştiremeyeceksin” değil, “ne yaparsan yap, yeterli görmeyeceksin, bu çocukla değil seninle ilgili bir hata” der. Ketebe Yayınları etiketiyle çıkan, Melek Arslanbenzer imzalı Anneliğin Kitabı: Kuramlar Arası Bir Gezinti, tüm kuramların üzerinden zarafetle geçerken pergelin sivri ucunu tam da buraya koymuştur.
Kimdir “ideal anne”? Bu sorunun cevabını yazar Arslanbenzer kitabında ayrıntılı açıklıyor. Annenin öncelikle ideale varmak istediği yer kendi kusurunu örtbas etme dürtüsüdür diyen yazar şu tespitleri paylaşıyor okuruyla: Çocuk, annede kendisini temsil etmektedir. Kendisine yani anneye değer katsın ister. Anneyi bireysel olarak kendisinin gelemediği konuma getirsin ister. Dahi annesi, mükemmel çocuk annesi olmak annenin hayata tutunma şeklidir. Bunu çocuğun iyiliği için yaptığını her cümlenin sonunda söylemek ise kendisine de ısrarla söylediği en büyük yalandır. Yalanıyla yüzleşmeyen annedeki çocuk, giyimiyle, yemeğiyle, çalışmasıyla, türlü meziyetleriyle ebeveynini parlatmalıdır. Annenin, çocuğun var olmasını engellediği bu yapı çocuğu giderek siler.
‘Bu duruma düşmemek için ne yapmalıyız’ sorusu da önümüzde duruyor. Önce kendisi için yaşayan, ardından çocuğa kendisinin karar verebileceği alanlar sağlayan ebeveyn olmak en temel gerekliliklerden. Hülasa, Freud bahsi geçen kadına aslında şunu söylemiştir: “Doğal olun, kendinize güvenin, yaptığınız nasıl olsa size az gelecek, bunu bilin ve üstlenin. Kusursuz anne yoktur.”
Kitaba göre bilginin kirlendiği çağda annenin öncelikli amacı bilgiyi kaynağından öğrenmek ve bununla kendisine bakabilmektir. Marka mottosu da burada başlamaktadır: “Kendi iç dünyasına bakabilen kişi, bebeğini ve tüm ilişki kurduğu insanları anlamak için büyük bir adım atmış sayılır.” Kendine bakma ön kabulü ile kuramları gören Anneliğin Kitabı, Freud’un Dürtü-Çatışma Kuramı ayrıca Oidipus ve Elektra Kompleksleri’ni annenin penceresinden okur.
Frued, çocuğun psikolojik ve cinsel gelişim sürecini üçe ayırarak açıklar. Kitaptaki ortak kanıya göre de bunlar psikolojinin atlanmaması gereken çivilerindendir. Her dönem ismini dönemin erotojenik nesnesinden alır. 0-18 ay arası Oral Dönem, anne memesi ile önce dışarıyı tanımlayan çocuğu ifade eder. Anne çizer bunu. Ötekinin gözünden kendisini görür çocuk. Annenin sürekli varlığı ve emzirmenin sütten daha değerli yanı tam olarak burada başlar. Ötekini tanımadan kendine dönemeyecek olan çocuk, öteki basamağını atlarsa kendini bulmakta zorlanacaktır. Hasar alacaktır. Ardından 18-36 Anal Dönem olarak edilgenlikten etkinliğe taşındığı, başka bir ifade ile görmekten bakmaya terfi ettiği dönemdir. Çetin sınavdır! Sonuncusu olan Ödipal Dönemde ise üç yaşa kadar zihninden geçen ile yaptığı arasındaki farkı anlayamayan çocuk, artık başkası üzerinden bir diğerini değerlendirmeye başlar. “Anne/baba büyüyünce seninle evleneceğim” cümlesinin normal karşılanması gereken cinsiyet kavramı tanışıklığı oluşmuştur. Karşı bir cins vardır ve en mükemmeli kesinlikle annesi ya da babasıdır. Gelecek yılların fobilerinin, korkularının temeli atılır. Mesela “bırakır giderim seni” denilen çocuk bağlanma problemi yaşıyor ise sorun çocukta değildir. Bu gerçekler ve yüzlercesi can acıtıcı “doğru eğitim” takıntısının karşılığıdır.
Hasılı kelam Freud bitmez. Kitap da bitirmemiş, annelik üzerinden keyifli bir başlangıç yapmış. Çocuk psikoterapisi alanında efsane Melanie Klein’ın annesini; sınıfın en yaramazıyken sevgiyle büyütüldüğü çocukluğun gücüyle dünyanın en devrimsel psikanalistlerinden birine dönüşen Donalt Woods Winnicott’un annesini ve diğerlerine oranla daha kıymetli babasını; önce “sevgi teorisi” dediği sonra ismini değiştirip “bağlanma kuramı” yaptığı teorisini, sevginin açlıktan önemli olduğu temeline dayandıran John Bowlby’ın annesini… Kohut, Kernberg, Stern, Masterson ve Schore’nin annelerini de aynı hakikatte işlemiş.
Kitap, anne ve babalık için sevginin yeterli olacağı sonucuna çekiyor. Çocuk tuhaf tuhaf haller takınsa hatta seni terk dahi etse, sabit bir sevgi ile beklemelisin. Geri geldiğinde seni yerinde bulamazsa gitmekten, öğrenmekten, keşfetmekten hep korkacaktır. Bu, benim babamın karşılığı. Sizin de varsa böyle bir anne ve babanız, ya da böyle ebeveyn olabiliyorsanız kalanı teferruat oluyor. Beni hiç durdurmayan hep gittiğim ama hep koşulsuz sevgisine geri geldiğim adam: babam. Tıpkı Siddhartha gibi.
Mavi Çınar
the.blue.gaia@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder