Şiir kitaplarıyla bildiğimiz Furkan Çalışkan son kitabında denemeye meyletmiş. Deneyerek iyi de etmiş. Profil Kitap tarafından yayınlanan Uzakların Saldırı’sı doksan altı sayfadan oluşuyor. Genel olarak Furkan Çalışkan’ın şiirsel dilini denemelerine de yansıttığı görülüyor. İmgeler, kelime oyunları, sembolizm, atıflar ve alıntılarla zenginleştirilmiş yazılar yer yer ezoterizme kayıyor. Satır aralarında hafifçe esen tasavvufi bir rüzgâr var. Yazar bir bölgeyle ya da bir toplumla kendini kısıtlamayıp dünyanın tamamını insanın mekânı belleyerek irfan ve hikmetin izini sürmeyi deniyor. Elbette bunu belirli bir inanç ekseninde; ilkeleri olan bir inanç ekseninde yapmaya gayret ediyor.
Furkan Çalışkan’ın üslubunun estetik kaygılı sanatsal bir romantizm barındırdığı kanaatindeyim. Bazı yazarlarda/şairlerde kendini ispatlamak, bir yerlere yaranmak ya da birilerine mesaj göndermek şeklinde tezahür eden bu eğilim Çalışkan’da inancın kuşatan yorumu şeklinde ortaya çıkıyor. Açıkçası çok gerçekçi bulmadığım herkesi kucaklayan ya da her şeyde illa bir hikmet arayan bu romantik dil bana amorf geliyor. Hayatın çok daha başka bir surette aktığını düşünüyorum. Uzakların Saldırısı’nın tümünde olmasa bile bazı sayfalarında bu amorfluğu fazlasıyla hissettim. Ayrıca bazı denemelerde enigmatik biçem aşırıya kaçmış diye düşünüyorum. Aşırı demişken; aşırı romantizm, aşırı sembolizm, aşırı melankoli, aşırı maneviyat… Yazıdaki aşırılıkların anlamı zorlayarak ortaya çıkarttığı muğlaklık söylemi boğuyor. Buradaki aşırı anlam arayışının sonucu olan sürrealizm yapmacık duyguları harekete geçiriyor. Anlam oluşturmada anlamsızlığa dönüşen bir aşırılık var ve elimizde bir kod açar yok. Hasılı, şiirin uçsuz soyutlama tekniği yazıda aynı incelikte durmuyor.
Kitapta dini hassasiyetleri olan kesimin olmazsa olmazı iki güzelleme yer alıyor. Bunlardan biri Kudüs diğeri Doğu güzellemesi. Kudüs zaten bildiğimiz Kudüs. Hamaset acıyı örtmüyor. Ama bu Doğu güzellemesine bir yerden başlamak gerekiyor. Batı’yı silkeleyip Doğu’nun tozunu üflemenin bir faydasının dokunmadığı çok açık. Batı’ya yöneltilen eleştiri oklarının daha serti özeleştiri olarak Doğu’ya da yönlendirilmeli ki, belki o zaman Kudüs yarasına bir parça merhem sürülür.
Sakin olduğu kadar sakinleştirici bir kitap olan Uzakların Saldırısı’ın en önemli özelliğinin gündelik hayatın detaylarının edebi bir formda sunulması diyebilirim. Bu, çok şahit olduğumuz bir şey değil. Meraklısı da çok yok zaten. Eser bu yönüyle gişe filmlerinden ziyade festival filmlerini andırıyor.
Genel olarak edebiyat sadece üslup olarak değil içerik olarak da elitist biçimde sunulur. Bu yöntemin uygulandığı metin gerçekliğin dışında kalarak kurgusal bir yapıya bürünür. Furkan Çalışkan üslubu üst seviyede tutup içeriği gündelik hayattan yontuyor. Sıradan bir olayı veya durumu incelikle ele alarak edebi bir güzelliğe dönüştürüyor.. Örneğin bir çırağın boyundan büyük aşkına gülümsüyor ya da bir çocuğun masum düşlerine karışıyorsunuz. Tarihi bir olayın orta yerine yürüyor veya bir göçmen hayatının keşmekeşliğine ortak oluyorsunuz. Oturduğunuz koltuk evin koltuğu olduğu kadar bir berber koltuğu, uçak koltuğu ya da otobüs koltuğu olabiliyor. Kısacası, okuyucuyu farklı hayatlardan farklı enstantanelerle karşılaştırıyor Furkan Çalışkan. Bunu yaparken de zamanı durdurup fotoğrafını çekiyor adeta. Hatta daha da ileri giderek zamanın dışına çıkmaya çalışıyor duygusu uyandırdı bende. Ötelerden ya da ötelere haber veriyor gibi…
Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder