"Karşısında hepimiz, hayranlıktan ağzımız bir karış açık, elpençe divan duruyor, öksürdüğü zaman ‘Ne musiki!’, lütfedip kendi şiirlerinden bir mısra okursa, ‘Ne harika!' diye iki yana baş sallıyorduk."
- Halit Fahri Ozansoy, Edebiyatçılar Geçiyor
Bilhassa genç şairler, seleflerinden mutlaka etkilenir. Ama öyle, ama böyle. Kimi şairlere göre şiire zaten etkilenerek başlanır. Bu etkiden sıyrıldıkça özgün bir şiir çıkar ortaya. Tam manasıyla sıyrılmak ne kadar güçse de bunu başarabilen şairler seçkin bir yerde dururlar. O yer, her genç şairin hayali olsa da o yere varan yol hem zor hem de ciddi savaşlar verilmesi gereken bir yoldur. Bu yolda birçok şair şiirden vazgeçse de şiir onlardan vazgeçmez, böylece savaş bitmez. Her yara, özgün olmak adına yeni kapılar aralar şaire. O kapılardan çıkabildikçe kendi sesini daha berrak bir biçimde koyar ortaya. Etki şüphesiz devam eder ama şair kendi diliyle ve hâliyle de karşımızdadır.
Harold Bloom, şiirde etkilenme meselesini ciddi biçimde incelemiş bir isim. Etkilenme Endişesi: Bir Şiir Teorisi bu anlamda çok özel bir kitap. Bloom, her ne kadar zorlu ve yıkıcı bir süreç olduğunu söylese de etkilenmenin 'genç bir şairin başarılı olabilmesinin şartı' olarak görür. Yani etkilenmek aslında bir imkândır ona göre. etkilenmenin bu özelliklerini anlatabilmek için sel metaforunu kullanır. Ancak sel, karşısına çıkan her şeyi alıp götürmesiyle bilindiğinde genellikle yoğun etki altında kalan genç şairlerin bir türlü özgünleşemediğini vurgulamış olur. Gökhan Tunç ise Rüzgâra Karşı Duran Şair diyerek, etkilenme endişesinin üstesinden gelen şairin rüzgârı karşısına almak yerine arkasına almayı becererek, etkilenme endişesini bir imkân olarak kullandığını söyler. Bu anlamda verilecek en önemli isim şüphe yok ki Yahya Kemal'dir. Diğer yandan rüzgâr metaforunun ikinci çağrışımı ise onun, Eski Şiirin Rüzgârıyle adlı eserine yöneliktir. Burada, Sadettin Ökten hocamızın Yahya Kemal'in Rüzgarıyla Düşünceler ve Duyuşlar kitabını da anmalı...
Böylece kitap iki alt başlığı da beraberinde sunuyor: Etkilenme Endişesi Kavramı ve Yahya Kemal’in Türk Şiirine Etkisi. Gökhan Tunç, Harold Bloom’un 'etkilenme endişesi' kavramı merkeze alarak Yahya Kemal’den etkilenen, özgür bir şiir ve poetika geliştirme uğraşında bu etkiyi endişe olarak taşıyan şairlerin süreçlerini bir sorunsal olarak değerlendiriyor. Kitabın önemli bir bölümü işte bu şairlerin süreçlerinin anlatımından oluşuyor: Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nâzım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Orhan Veli. Devam eden bölümlerde Türk edebiyatındaki Yahya Kemal algısı hem İkinci Yeni şairlerinin gözüyle hem de anket ve mülakatlar çerçevesinden tartışılıyor. Kitap, oldukça akıcı. Sık alıntı kullanımı hem meseleye 'tarihi bir belge' sunmak hem de başka okumalar yaparak etkilenme endişesini 'ilk ağızlardan' okumak anlamında kolaylık sağlıyor.
Bloom'un "Unutulan her selef tahayyülde bir deve dönüşür" sözünün aksine Yahya Kemal hiçbir zaman unutulmamıştır. Onun şöhreti, henüz şiirleri yayınlanmadan evvel dahi, yani Paris'teyken bile bu topraklarda bilinmiştir. Bazı kaynaklara göre o zamanlar dizeleri konuşulurmuş şiir meclislerinde. Paris'ten döndükten sonra ise tabiri caizse şairlik makamının saltanat tahtına geçivermiş. En büyük 'rakibi' ise Ahmet Haşim olmuş. Birbirlerinden övgüyle bahsettikleri de bir gerçek fakat her iki ismin de birbirlerinden etkilenmemek için büyük çaba sarf ettiği bir gerçek. Kierkegaard, "çalışmak isteyen biri kendi babasını doğurur" der. Her iki şairin de zaman zaman bazı dizeleri ve düşünüşleri arasındaki yakınlık, etkilenme endişesi bağlamında düşünülebilir. Burada her şairin farklı bir kurtuluş stratejisi vardır. Kimi, etkileneceğini düşündüğü şairi okumaz. Kimi istemeyerek de olsa yanlış okur, yanlış anlar. Kimi de şiirlerindeki esas temayı belirgin kılar. Ahmet Haşim bu anlamda daha insan duygularına odaklı bir şairdir; yalnızlık, anne-babasızlık, hasret, kavuşma... Yahya Kemal ne zaman ki Haşim'le arasında benzerlikler fark eder, o an duygu dünyasını topluma döndürür. Bireysel olanı toplumsal olana yayma denebilir buna. Gökhan Tunç'un önemli yorumları ve keşifleri var iki şairin etkilenme endişesi üzerine. Ancak bir yer var ki orada durup düşünmek gerekiyor belki de. O da Ahmet Haşim'in mektubu: "Biliyorum, hayatında beni bir dakika sevmedin, bir dakika havamda rahat etmedin, bir dakika bana dost sıfatını tamamen vermedin. Ben bunu bilerek dostun oldum, çünkü biliyorum ki ruhun benim ruhumun cinsindendi, çünkü biliyorum ki bedbahtsın ve mesut olmayacaksın, tıpkı benim gibi."
Yahya Kemal'in "Sedd-i Çin" olarak gören Tanpınar, hocasından en çok etkilenmiş şairlerin başında gelse de kendi şiirini oluşturabilmek için büyük gayret sarf etmiş. Gökhan Tunç birçok kaynaktan yararlanarak Tanpınar'la Yahya Kemal arasındaki etkilenme endişesini değerlendirirken, Tanpınar'ın Yahya Kemal'i öldürmeyi başaramadığını ve 'şair baba'sı Yahya Kemal'e karşı diklenemediğini söyler. Ne zaman ki Yahya Kemal ölür, Tanpınar bir nebze özgürlüğünü kazanır. Mehmet Kaplan'dan aktarılan çok önemli bir not da var: "Kaplan, Tanpınar'ın 'Yahya Kemal'in mukallidi' yahut 'muakkibi' olarak görülmeyi istemediğini, hatta bu yüzden çok rağbet görmesine rağmen "Bursa'da Zaman" adlı şiirinin Yahya Kemal'i hatırlatması nedeniyle, bu şiiri kitabına almamayı bile düşündüğünü dile getirir."
Nazım Hikmet'le Yahya Kemal arasındaki ilişki Türk toplumundaki klasik baba-oğul ilişkisi gibidir. Burada Freud'un 'ödipal kompleks'i güçlü bir okuma sağlıyor. Öyle ki Yahya Kemal, Nazım Hikmet'in annesine aşık. Celile Hanım'la yaşanan aşk Nazım Hikmet'in şiir serüvenini enine boyuna etkiliyor. Orhan Koçak'a göre Nazım Hikmet yeni bir poetika bulma konusunda ne zaman ki Mayakovski'nin sesini duyuyor, o zaman özgürleşiyor. Tıpkı Tanpınar'ın Valery'de durduğu gibi. Gökhan Tunç, Sermet Sami Uysal'ın Yahya Kemal'le Sohbetler kitabından yararlanarak 'nihai sonucu' Yahya Kemal'in 'Milli Mücadele Destanı' yazma isteği üzerinden belirler: "Vaktiyle öğrencisi olan ve 'Ben ritmi Yahya Kemal'den öğrendim' diyen; XX. yy. Türk şiirinin 'Hayal Şehir' şairinden sonra, en büyük ikinci 'ses'i Nazım Hikmet; Türkçe'yi en yalın, en duru biçimiyle şiirleştirerek Kuvâyı Milliye'si ile 'Millî Mücadele'yi destanlaştırınca, Yahya Kemal bu konuda 'çırağın ustayı geçtiğini' görerek, bu hevesinden vazgeçer!.."
Kitabın devamında Faruk Nafiz Çamlıbel ve Orhan Veli ile Yahya Kemal arasındaki etkilenme endişesi aktarılırken, İkinci Yeni kuşağının genel Yahya Kemal yorumu, anketler ve mülakatlar neticesindeki Yahya Kemal algısı değerlendiriliyor. Bir şiir okuru elbette Yahya Kemal'i tanır, bilir, şiirlerini sever-sevmez ancak Rüzgâra Karşı Duran Şair'le birlikte şunu görecektir ki Yahya Kemal'in etki alanı ünlü olmazdan evvel başlamış, ölümünden sonra da hiç durmadan genişlemiştir. Gökhan Tunç'un manzarayı daha berrak kılma adına yaptığı 'son yorum'u şöyle: "Görüldüğü gibi Yahya Kemal'in halefleri üzerindeki etkisi çok yönlü bir niteliğe sahiptir. Yahya Kemal'in şiir dili, şiirin ritmine verdiği önem, tarihe bakışı, eski şiire dair düşünceleri, şiirlerinde ele aldığı konular, mekân algısı, konuşmasındaki etkileyicilik ve karizmatik kişiliği, birbirinden çok farklı poetikalara ve dünya görüşlerine sahip şairlerin onu selef olarak konumlandırıp ondan etkilenme endişesi duymalarına neden olmuştur. Türk şiirinde çok önemli bir yer kazanan birçok şairin özgün şiir oluşturma sürecinde Yahya Kemal'le etkilenme endişesi çerçevesinde mücadeleye girmesi dikkat çekicidir. Son olarak Yahya Kemal'in Türk şiirindeki etkisi göz önünde bulundurulmadan Türk şiirini ve bu şiirin gelişim çizgisini doğru anlamlandırıp değerlendirmenin mümkün olmadığı söylenmelidir."
Rüzgâra Karşı Duran Şair, Yahya Kemal'in etki dairesindeki Türk şairlerinden bahsederken aynı zamanda Türk şiirinin poetik gelişimini de yeniden tartışmaya açan bir kitap. Gönlüne 'sahiden' şiir değmiş herkesin bundan sonraki okumalarını farklı bir gözle-bilinçle yapmasına imkân sağlayacaktır.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder