Yazarların aforizmalarından oluşan kitapların sayısı hızla artıyor. Bu aslında, bizim mevzuyu, mevzuları 'bir an evvel' öğrenme(?) sabırsızlığımızın bir neticesi. Denklem şu: Yayınevi okuyucunun(!) ne istediğini öğrenmiş gibi davranır ve ona 'tam da aradığı' şeyi sunar, gibi yapar.
Goethe, Joyce, Emerson, Freud, Montaigne ve daha nicesinin aforizmaları bu yüzden her yıl farklı yayınevlerince yeniden basılıyor. Bu adamların kitaplarını okuyup fikirleriyle irtibat kurmak isteyenlerin, düşünmeyi arzulayanların sayısı çok düşük. Bu yüzden 50-60 sayfalık 'aforizmalar' kitapları ilgi görüyor. Cümlelerin altı çiziliyor, sosyal mecralarda paylaşılıyor. Ömrünü üzerinde düşündüğü şeylere harcamış yazarlar hakkındaki fikirler, birkaç aforizmayla sınırlı kalıyor.
Bu kötü tabloya rağmen bazı isimlerin aforizmaları ne sadeleştirilebiliyor ne de küçültülebiliyor, kısaltılabiliyor. Olduğu gibi kalıyor, kalmak zorunda. Başka türlü bir anlam kurulamaz yahut diğer eserleriyle irtibat sağlanamaz.
Hermann Hesse bu zirve isimlerin başında geliyor. Yapı Kredi Yayınları'nın da titizliğini biliyoruz. "İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez"e bakınca; hem kapak fotoğrafı, hem kitabın ismi hem de içeriğinde bölümlere ayrılmış uzun paragrafçıklar (aforizmalar demek istemiyorum) oldukça yerinde tespit edilmiş. 1877-1962 yılları arasında, ailesinden çevresine ve hatta ülkesinden tüm dünyaya dek trajik bir hayat yaşanılan yılların içinde yaşadı Hermann Hesse. Demian, Siddharta, Bozkırkurdu, Narziss ve Goldmund, Doğu Yolculuğu, Boncuk Oyunu, Öldürmeyeceksin!, Gençlik Güzel Şey gibi kitaplarını Türk okuyucusu da çok sevdi.
Hesse'nin politika, toplum ve birey, bireyin ödevleri, kültür, okul, eğitim, kilise ve din, bilgi ve bilinç, okuma ve kitaplar, gerçek ve hayal gücü, sanat ve sanatçılar, mizah, mutluluk, sevgi, ölüm, gençlik ve yaşlılık üzerine aforizmaları toplanmış kitapta, 199 sayfa. Aforizmaların çoğunluğu bir paragraf. Tek cümlelik olanların sayısı oldukça az, bu da okumanın daha kaliteli, düşündürücü olmasını sağlıyor.
"Bir kitap okumak, iyi bir okuyucu için tanımadığı birinin doğasını, karakterini, görüş ve düşünce tarzını bilip öğrenmek, onu anlamaya çalışmak, hatta belki onu kendine dost edinmektir." diyen Hermann Hesse'yi bu kitapla birlikte daha derinlemesine tanımak mümkün. Hesse'nin politika üzerine şu sözleri, günümüzdeki klavye/sosyal medya üzerinden vatan sevgisini ispatlamaya çalışanlarla, canını dişine takarak Türkiye için ölümü göze alanları ayırt edebilmeyi sağlıyor: "Halkının başarması gereken işlerden, bulunması gereken özverilerden ve savuşturması gereken tehlikelerden kendini uzak tutan biri ödlek sayılır... Dişlerini gıcırdatmak kahramanlık sayılmaz; ellerini cebinde yumruk yapmış, uzak intikamların düşüncesiyle kendini avutmak yürekler acısı bir durumdur. Kahramanlıktan kıvanç duymak, bana göre yalnızca yaşamlarını tehlikeye atmayı göze alanların hakkıdır, ötekilerde ise bir kandırmacadır bu, beni utandırıp kızdıran bir ruh ilkelliğidir... Karamsarlık, ancak para cüzdanını tehlikede gördü mü kahramanlığa soyunan bir burjuvanın içindeki o bunaltıcı korkudan daha iyidir."
Eğitimin ve kültürün birbirini tamamlayan faktörler olduğunu düşünen büyük yazar, bu ikisini şöyle tanımlıyor: "Eğitim ve kültürün iki ödevi vardır. Birincisi insanların çoğunluğuna güven ve itici güç sağlamak, onları avutmak, yaşamlarını bir anlamla donatmaktır. Birincisinden daha gizemsel, ondan daha aşağı önem taşımayan ikincisi ise, az sayıda insana, yarınların büyük kişilerine gelişip serpilme olanağı sağlamak, atacakları ilk adımlarda onları koruyup kollamak, soluyacakları havayı onlara buyur etmektir."
Hesse'nin sıra dışı bir yaşamı olduğunu anlatmak için şu kısa bilgileri vermek yeterli: 1914'te I. Dünya Savaşı'ndan sonra savaş mağdurlarına sosyal yardımlarda bulunuyor, kütüphanelerden sorumlu oluyor. İki yıl sonra babası ölüyor, 13 yaşındaki oğlu ağır bir menenjit geçiriyor, karısının şizofreni hastalığı ise iyice şiddetleniyor. 1916-1919 yılları arasında keskin bir savaş karşıtı oluyor, yazılarını bu yönde kaleme alıyor. Romantizm etkisi altındaki şiirleri, Carl Gustav Jung’un öğretilerinden edindikleriyle yazdığı eleştiriler, her kitabında spiritüalizm ve otobiyografik üslup, şüphesiz yazarın çalkantılı hayatının birer neticesi. 85 yıllık yaşamını tam ortadan ikiye ayırıp, ikinci bölümünü yoğun mistisizm etkisi altında geçirdiği ve doğu öğretilerine olan merakı sebebiyle de güçlü bir ruh/ölüm/ahiret meraklısı olduğu söylenilebilir. Eserlerinden Siddhartha (1922), bu gidişatın neticesi olan bir Hint romanıdır. Bu romandan sonra yazdıklarında da içe dönük fakat dışarıyı da ruh süzgecinden geçiren, Tanrı arayışında romanlar olduğu rahatlıkla görülebilir. Bozkırkurdu (1927), Narziss ve Goldmund (1930), Doğu Yolculuğu (1932), Boncuk Oyunu (1943) gibi. İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez kitabındaki bir cümlesi şöyledir: "Sizin geleceğiniz, izlemeniz gereken çetin ve tehlikeli yol, olgunlaşmak ve Tanrıyı kendi içinizde bulmaktır... Tanrıyı arayıp durdunuz hep, ama asla içinizde aramadınız. Tanrı sizin içinizden bir başka yerde değildir, sizin içinizdekinden başka bir Tanrı yoktur."
1946 yılında "Yazılarındaki geleneksel insanlık idealleri ve stilinin yüksek kalitesi örneklerinde olduğu gibi, cesaret ve anlayış ile büyüyen ilham veren yazıları için" Nobel Edebiyat Ödülü'ne sahip olan Hesse, Prusya Krallığı'nın I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadarki en yüksek Prusya-Alman askeri madalyası Pour le Mérite'ye ise 1954 yılında layık görüldü. Batının bir türlü dönüp bakamadığı doğu gerçeğiyle yüzleşmesinde büyük emekleri olan yazar, tıpkı Thomas Mann gibi yaşamının önemli bir bölümünde Goethe üzerine çalışmıştır. Sanatın her alanına, bilhassa resim ve müzik sanatlarına aşırı ilgilidir Hesse. Sanatın yalnız akılla değil gönülle de yapıldığına inanır: "Akıl ve ruh, kafa ve gönül kesinlikle ve bir daha ayrılmayacak biçimde bağlıdır birbirine; kim bunlardan birini baş tacı edip öbürünün sırtından aşırı ölçüde gelişip serpilmesini sağlarsa, bütün'ün yerine yarım'ı aramış ve onu besleyip büyütmüş sayılır."
Sanatta biçimden çok ne anlatıldığıyla, insanlarda nasıl bir etki bıraktığıyla ilgilenir yazar. Bunu da Bach'ın müziği üzerinden şu yorumla açıklar: "Diyelim Bach'ın bütün yapıtlarını ezberimde tuttum da üzerlerinde en akıllıca şeyler söyleyebildim; bununla kimsenin işine yarayacak bir şey yapmış sayılmam. Ama üfleme sazım ele alıp da şöyle kıvrak bir dans müziği çaldım mı, ister iyi, ister kötü bir parça olsun bu, insanları sevindirecek, bacaklarında etkisini gösterecek, kanlarını kaynatacaktır. Önemli olan da budur sadece."
Sevgi üzerine yaptığı yorumlarda Hesse'nin neredeyse tevhidi vurguladığını söyleyebiliriz: "İnsan soydaşım yalnızca 'benim gibi bir insan' değil, benim kendimdir, benimle yekvücuttur; çünkü onunla benim aramdaki, ben ile sen arasındaki ayrılık bir kuruntudur, maya'dır. Böyle bir yorum hemcinsini sevmenin tüm etik anlamını da içerir; çünkü dünyanın bir birlik ve bütünlük oluşturduğunu gören kimse, bu bütünlükteki tek tek parçaların ve organların birbirlerinin canını yakmasındaki anlamsızlığı kavrar hemen."
Günümüzde yalnız aklıyla hareket etmeye çalışan modern insanı henüz o yıllarda keşfetmiştir Hesse: "Us insanı, sömürülmesi için dünyanın insanların eline bırakıldığına inanır. En çok korktuğu düşman ölümdür us insanının, yaşamının ve yaptığı işlerin geçiciliği düşüncesidir. Ölümü aklına getirmekten sakınır kendini, ölüm düşüncesinden kaçamadığı zaman etkinliğe sığınır, çabasını ikiye katlayarak ölümün karşısına çıkmaya çalışır, mal mülk, bilgi edinir, yasaklar koyar ortaya, dünyayı us yoluyla egemenliği altına almaya uğraşır. Ölümsüzlük inancı ilerlemeye beslediği inançtır, ilerlemenin ebedi zincirinde etkin bir halka olarak kendini büsbütün yok olup gitmekten koruyacağına inanır."
Kitap okumayı 'cıvıl cıvıl yaşam', 'ömrün kısalığı', 'zamanın değerli oluşu' ile küçümseyip gülünç bulanlarda ruh bulunmaz, cesettir onlar. Psikolojik çalışmalar günde 6 dakika kitap okumanın stresi %68 oranında azalttığını belirtir. Kitap beynin şifasıdır, gönlün terazisidir. Hayatı ahenk, estetik ve şuur üzere yaşamak için kitaptan büyük bir yoldaş yoktur. Okuyanı yola çıkaran bir kitap, manevi tekamül sağlar. Bize 'edebiyat yapma', 'şiirle hayat geçmez' diyenler, akıllı cihazlara ruhlarını teslim etti, lüks tabutlarla reklamlar eşliğinde gömüldü.
Hermann Hesse'nin "nasıl okunması gerektiğine dair" yorumu şöyledir: "Hiçbir şey düşünmeden dalgın okumak, güzel bir kırda gözleri bağlı olarak gezmeye benzer. Kendimizi ve günlük yaşamımızı unutmak için değil, bilinçli ve olgun bir tutumla kendi yaşamımızı yeniden sağlam ellerimize almak için okumalıyız. Ürkek öğrencilerin soğuk öğretmenlerin karşısına çıkışı, ipsiz sapsız birinin içki şişesine el atışı gibi yaklaşmamalıyız kitaplara. Kitapların karşısına çıkışımız, kaçaklar ve gönülsüz yaşayanlar gibi değil, dağcıların Alpler'e tırmanışı, savaşanların silah ve cephane deposuna koşusu gibi olmalıdır."
Hayatı boyunca gönlünün peşinden kendine doğru gitmiş ve okuyucusunu da o yönde geliştirmeye gayret etmiş Hermann Hesse'nin aforizmaları, hem fikirleri üzerinde yeniden düşünmeyen hem de diğer kitaplarının okunmasına vesile olur umarım.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder