8 Mart 2015 Pazar

Anıları için mücadeleye hazır olanlara

Unutma Beni orijinal adıyla ‘Still Alice’ ilk basımı Şubat 2015’te Artemis Yayınları tarafından yapılan bol ödüllü bir roman. Yazar Lisa Genova’nın ‘New York Times’ listelerinde haftalarca zirvede kalmayı başarmış olan kitabı aynı zamanda beyazperde uyarlamasında da oldukça önemli başarılar elde etti. Kitabın ana karakteri Alice Howland’ı canlandıran başarılı oyuncu Julianne Moore bu rol sayesinde Altın Küre ve Oscar ödüllerinde ‘En iyi kadın oyuncu’ dalında verilen heykelcikleri evine götürmeyi başardı.

Gelelim kitaba, Unutma Beni tür olarak bir dram metni ancak okuru körü körüne karamsarlığa sürüklemeyen türden bir dram. Hikâyenin dramatikliğini yan öğelerde bekletilen umut ve neşe kırıntılarıyla dengeleyebilen usta işi bir yazım örneği. Harvard Üniversitesinde Bilişsel Psikoloji Profesörü olan Alice Howland ellinci yaşında aniden artan hafıza problemleri yüzünden gündelik hayatında çeşitli zorluklarla yüzleşmeye başladığı an çıkış kapısı açılan roman yol boyunca sakin huzurlu ve etkileyici bir manzara sunuyor.

Evinin adresini kaybeden, anlatacağı dersin konusunu unutan, 25 senedir yaptığı yemeğin tarifini bir türlü hatırlayamayan Alice’e konulan ‘erken demans’ (Başlangıç seviyesinde alzheimer) teşhisi ile birlikte hikaye de kendi teşhislerini koymak için harekete geçiyor. Yazarın yavaş yavaş konunun çatısı altına dahil ettiği sosyal, psikolojik, toplumsal ve bireysel sorgulama pratikleri okuyucuyu yormadan Alice karakteriyle beraber kendilerine dönmelerini amaçlıyor. Alice’e Alzheimer teşhisinin konulduğu 2003 yılından başlayıp 2005’e dek geçen sürede yaşananalar kapsayan kitap aynı zamanda bir öğretici olma niteliği taşıyor. Unutma Beni toplumun ileri yaşın normal bir getirisi olarak kanıksadığı Alzheimer hastalığının çarpıcı gerçekliklerini Alice ve ailesinin canını yakarak okuyucuya öğretiyor.

Unutma Beni’yi okur kanaatinde bu kadar değerli kılan belki de en önemli özellik merak duygusunu 328 sayfa boyunca canlı tutmayı başarması. Kitaba başlayan okur sayfaların kenarlarında gördüğü kelebeklere takılıyor, kelebekler sayfalar ilerledikçe olayların içinden okurun kalbine doğru usul usul uçuyor. Kelebek Unutma Beni’nin olay örgüsündeki önemli bir imge. Alice’in hafızası iyiyken bilgisayarında oluşturduğu ve hafızası tamamen kötüleşince açıp içindeki talimatları uygulamaya söz verdiği kelebek dosyasının akıbeti hikaye sonuna dek saklı tutuluyor.

"Sevgili Alice, bu mektubu aklın yerindeyken kendine yazdın. Bunu okuyor ve aşağıdaki sorulardan birini ya da daha fazlasını cevaplayamıyorsan aklın artık yerinde değil demektir. Bilgisayarındaki ‘kelebek’ isimli klasörü aç ve içindeki talimatları uygula."

*Hangi aydasın?
*Nerede yaşıyorsun?
*Ofisin nerede?
*Anna’nın doğum günü ne zaman?
*Kaç çocuğun var?

İkisi kız, biri erkek üç yetişkin çocuğu olan Alice karakterinin hastalığının aile ilişkilerine yaptığı etkilere de eğiliyor yazar. Alice’in hastalığın başlangıç evrelerinden son evrelerine kadar eşi ve çocuklarıyla yaşadığı çatışmalar, aile içi desteğin önemi, eşler arasındaki sevgi bağının gücü, en önemlisi ‘sadakat’ gibi başlıklar sorgulanıyor. Güçlü, kendinden emin, başarılı bir üniversite profesörünün bir anda yapayalnız kalıp tutunmaya çalıştığı tek dalları olan aile üyelerinin kırılma noktalarına hassasiyetle yaklaşan Genova, alzheimer konusundan yola çıkıp aile içi ilişkilerin modern toplumlardaki samimiyetini de inceliyor.

Son noktada aslında bireysellikten kuvvet alan toplumsal bir roman Unutma Beni, çünkü Alice Howland’ın yaşadığı durum kitabı okuyan herkesin benim de başıma gelebilir demesine neden oluyor. Alice’in iç konuşmaları, zihniyle mücadelesi, anılarına ailesine ve yaşama tutunma mücadelesi ister istemez okuyanın içinde bir yerlerde bir takım telleri tıngırdatıyor.

"Bir zamanlar aklın dili nasıl kullandığını biliyor, bildiğimi başkalarına aktarabiliyordum. Çok şey bilen biriydim. Artık kimse benden görüş ya da tavsiye istemiyor. Bunu özlüyorum. Eskiden meraklı, bağımsız ve kendimden emindim. Bir şeylerden emin olmayı özlüyorum. Hiçbir zaman, hiçbir şeyden emin olamayınca, huzur diye bir şey kalmıyor. Her şeyi kolayca yapmayı özlüyorum. Olan bitenlerin bir parçası olmayı özlüyorum. İstendiğimi hissetmeyi özlüyorum. Hayatımı ve ailemi özlüyorum. Hayatımı ve ailemi çok seviyorum."

Alice’in kendi iç konuşmalarından bir alıntı olan bu paragraf aslında tüm kitabın özeti niteliğini taşıyor. Unutma Beni samimi, hüzünlü ama asla karamsar olmayan bir kitap. Umut etmeye, yaşamaya, yaşama sevgisine dair güzel bir şeyler okumak isteyen anıları için mücadeleye hazır olan herkese...

Gürcan Öztürk
twitter.com/gurcanozturk_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder