Düşüşler hep sert olur. Eski ilişkilerden, yeni başlangıçlardan, düşünülmüş suçlardan, yersiz suçlamalardan...
Yaratıcı yazarlık derslerinden de tanıdığımız Murat Gülsoy'un sadece ders notlarının değil romanlarının da ders niteliğinde olduğunu kanıtlar nitelikte bir roman "Baba, Oğul ve Kutsal Roman".
İçinde Gollum'dan, çok sevdiğimiz Olric'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Nabokov'a kadar herkes toplanmış bir şey arıyor, bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor.
Kitaplarında "ihlâl edilebilir" diye betimlediği bütün kuralları ihlâl etmiş yazar. Ve bu ihlâlden nasıl ustalık yaratılabileceğini göstermiş. Bir edebiyatçı hastalığı olarak her zaman okuduğum kitapların üslubunu çözmeye, başka yazarlara benzetmeye çalışırım. Bu defa başarılı olamadım. Her sayfada yeni bir sürpriz, yeni bir tarz çıktı karşıma. Kitabı benim için "eşsiz" yapan da buydu sanırım. Tabi bir de okurken bende yarattığı kahkahalar.
Kitabın anlatıcısı bir yazar. Bir gün bir üniversitede bir konferans veriyor ve bir rastlantı sonucu hayatı karışıyor.
Kitapta benim en sevdiğim kahraman ise yazarın köpeği "Kıtmir". Bazen bir psikolog olarak bazen de hiçbir şeyi umursamayan bir İngiliz olarak karşımıza çıkan Kıtmir kitabın en güzel motifi.
Zaman içinde tesadüflerle, rüyalarla, hayallerle, yeni başlangıçlarla her şey değişir mi? Yoksa değişen sadece kelimelerimiz ve isimler midir?
Edebiyat diğer yazarların dünyasına hapsolmak mıdır, yoksa kendine hepsinden oluşan ve onlarınkine hiç benzemeyen bir dünya yaratmak mı?
Peki bu kadar ağır ve derin sorulara bu kadar keyifli bir romanla karşılık vermek her yazarın yapabileceği bir şey midir?
Baba ve Oğul'un kim oldukları size kalmış ama Kutsal Roman'ın bu olduğuna emin olabilirsiniz.
"Onlar. Merve'nin yaşındayken içip içip allahhepinizinbelasınıversin, diye bağırdığım onlar! Oğuz Atay'dan ödünç aldığım, ama asla şefkatle yaklaşamadığım onlar. Gençlik her zaman acımasız oluyor."
Ümran Kio
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder