Bu yazının konusu ise Örme Biçimleri adlı yeni Nurdan Gürbilek kitabı. Nurdan Gürbilek, yazdıklarıyla dilimizde deneme türüne yeni ufuklar açan, yeni kulvarlar, alanlar, bakış açıları kazandıran bir yazar. İlk kitabı 1992’de yayınlanan Vitrinde Yaşamak, yayınlandığı zamanın ruhunun “kod adı” oldu adeta. Gürbilek’in onuncu kitabı Örme Biçimleri ise hayata yazmak ve metinlerin yapısı üzerinden bakmayı amaçlayan metinlerden oluşuyor. Örme Biçimleri'nde yer alan denemeler, hem birbirinden bağımsız olarak hem de aralarında yerleştirilen ilmikler takip edilerek bütünlüklü bir kitap olarak okunabilir. Gürbilek, on kitabıyla deneme türüne çok farklı izlekler, biçimler kazandırdı. Örme Biçimleri bu zincirin en yeni halkası olarak yayınlandı.
Kitap, örgü ören bir Virginia Woolf portresiyle başlıyor. Portre yazarın ablası Vanessa Bell tarafından yapılmış. Yazarları genelde kalemle veya daktilo başında çalışırken veya kütüphane önünde bir kitapla meşgulken görmeye alıştık. Wolf ise koltuğunda elindeki örgüye konsantre olmuş durumda. Dalgalar romanında karakterine “Öbür insanların yüzleri var. Benim yok.” dedirten Kendine Ait Bir Oda'nın yazarının bu portresindeki yüzünün çok belirsiz olması dikkat çekici. Yazmanın “kendim olmakla” ilişkisi okunurken yolumuz Shakespeare’nin hayali kızkardeşine ve Bronte kardeşlere dek uzanıyor.
Örme Biçimleri'nin ikinci yazarı Bilge Karasu. Usta-çırak ilişkisine “farklı” bir Karasu perspektifinden yaklaşmayı deniyor Gürbilek. Karasu’nun metinlerindeki “usta-çırak çatışması” ve kelime tercihleri üzerinden “kendim olmak” meselesine dönüyoruz. Söz dönüp dolaşırken bu meseleye bağlanıyor ama burada “kendim olmak”tan kasıt yazarın kendini kendi egosuna hapsedip başka bütün seslere sağır olması anlaşılmasın. Bunu da Gürbilek’in seçtiği üçüncü yazardan anlıyoruz. Latife Tekin’in yoksulların sesine kulak vererek “kendisi olmasını” bir kalem tecrübesi olarak Örme Biçimleri'nin bir parçası kılıyor Nurdan Gürbilek. Tekin’in neredeyse bütün eserlerine temas ediyor sayfalar ilerlerken. Kendi hesabıma edebi metinleri Gürbilek gibi okumakla ve değerlendirmekle yetinmeyip eleştirmenin/denemecinin tamamen kendi olmayı başardığı özgün metinlerin bu denli az olmasına hayıflanıyorum kitap boyunca.
Örme Biçimleri sadece “isimleri” mi merkeze alıyor? Hayır. Adorno’nun “Sanat şen midir?” sorusu üzerine kurulan “Gülme Biçimleri” başlıklı bölüm, esasında yine “kendin olmak” meselesine farklı sorularla yaklaşıyor. Gülmenin, gülebilmenin, kahkaha atmanın genelde sanatta, özelde edebiyatta nasıl bir konumu olduğu meselesi esasen ufuk açıcı bir konu.
Gürbilek “kuram”ın ışığında okunan edebi metni değil de edebi metnin ışığında kuramı okuyabilmenin denemelerini yapıyor Örme Biçimleri'nde. Bu farklı ve zor tecrübede kalem oynatma sebebini şu sözlerle özetliyor Gürbilek: “Woolf’u Freud’la okuyabiliriz, ama daha ilginci Freud’u Woolf’a okumaktır. İlki kuram hakkında bir şey söyler, ikincisi Woolf’a dikkat kesilir. Edebiyatın kurama nasıl da tıpatıp uyduğu değil, onu (değişime) zorladığı anlara odaklanır. Hiçbir şey sadece tek bir şey değildir.”
Yazmak dünyayı değiştirir mi bilemem ama yazdıkça dünyayı anlama ve anlamlandırma biçimimizin değiştiğini, bu değişimle bağlı olarak da dünyanın da değiştiğini rahatlıkla iddia edebilirim. Örme Biçimleri bir dünyayı değiştirme kılavuzu değil elbette. Ancak yazının, metnin ucu bucağı hakkında ilham verici temrinler sunan bir deneme. Okumak isteyenleri başka metinlere yönelten, yazmak isteyenlere de başka yazı konuları ve biçimleri kaleme almak için ipuçları sunan bir kitap Örme Biçimleri.
Nurdan Gürbilek’in denemelerini mümkün kılan perspektifini özetleyen şu cümlelerini kendi hesabıma kulağıma küpe yaptım. Gürbilek’in kendisiyle yapılan bir söyleşide söylediği bu cümleler okunan metnin de okuyan öznenin de aynı anda “kendisi” kalmaya devam etmesinin altını çiziyor. Bu anlamda Örme Biçimleri'nin “kendin olmak” meselesine farklı bir kapı açıyor. (Umarım yayınevi Gürbilek ile yapılan söyleşilerden bir seçkiyi de gündemine alır.) “Bir metni okurken onun sesini işitebilmek, oradaki problemin ne olduğunu anlayabilmek için kendi sesimizi biraz kısmamız gerekir. Aksi takdirde kendi çoktan vardığımız doğrulara kanıt aramak üzere okuruz ya da çoktan oluşmuş bir kuramı pekiştirmek üzere metni yağmalarız. Aynı doğrularla başlar, aynı doğrularla eve döneriz. Her şeyden önce yapıttan zevk almamızı engelleyen bir şey bu, çünkü edebiyattan aldığımız zevk büyük ölçüde beklenmedik olana açılabilme kapasitemizden, o karşılaşma ânından besleniyor.”
Var olan hazır cevaplarla yetinmeyip “yeni sorular” arayan okur ve yazarlardansanız Örme Biçimleri size çok “soru” kazandıracak. Bu konuda bir endişeniz olmasın.
Suavi Kemal Yazgıç
suaviy@gmail.com