Sait Faik, Türk öykücülüğünün en bilinen
isimlerinden biri. Yazmazsa çıldıracağını dile getiren, meselesi hep
yazıyla ve hep insanla olan bir güçlü kalem. Bu kıymetli kalemin
sözcüklerinin peşi sıra gitmek isteyenlere tavsiye:
Lüzumsuz Adam.
Lüzumsuz Adam, Sait Faik’in dördüncü hikaye kitabı.
Bu kitapla birlikte Sait Faik öykücülüğünün ikinci döneminin başladığı
söylenir. Lüzumsuz Adam’daki on dört öyküde, evvel öyküleriyle
kıyaslandığında, klasik cümle yapısının yerini devrik
cümleler ve insan sevgisinin yerini hafif bir umutsuzluk almış olsa da
Sait Faik sahiciliği ve yalınlığı yine olanca gücüyle sizi içine
alıyor.
“Ben hikâyeciyim diye sizlerden ayrı şeyler
düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O
halde bu adamın hikâyesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar
beklemeyin, n'olur?”
Gerçek insanların hikayelerini anlatıyor Sait Faik.
Yedi sene sonra sokağa ilk kez çıkan adamların, her gün aynı işi hiç
aksatmadan yapanların, her şeyi bırakıp gitmek isteyenlerin ama hep
kalanların ve yanımızdan geçip gidenlerin, mahallemizdekilerin,
tanıdıklarımızın hikayelerini…
“Sokakta,
bir dükkânda, kalabalık bir yerde durup herhangi bir adamın yüzüne
bakarak hayatının hiç olmazsa bir kısmını hikâye etmek mümkündür,
hülyasına kapıldım."
Öykülerindeki
gerçeklik ve yalınlık çarpıyor okuyucuyu. Günlük telaşların, hayat
gailesinin fotoğrafını çekiyor sanki Sait Faik… Sokakların, yalnızlığın,
insanların, ekmek kavgasının, umudun ve ince ince sevdaların
yer aldığı kocaman bir insanlık fotoğrafı çekip sözcüklerle,
başucumuza koyuyor usulca.
“Sevgilimin etrafını kalabalık gördüğüm zamanki gibi bir yalnızlığa kapılıyorum."
Sait Faik’le
daha yakından tanışmak isteyenlere, Türk öykücülüğünün naif ve güçlü
kaleminin peşi sıra gitmek isteyenlere iyi gelecek bir kitap Lüzumsuz
Adam; ve öykü severlere, Sait Faik deryasına dalmak isteyenlere,
iyi bir kitap okumak isteyenlere…
“Kimdir bu
sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı
insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle
birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor. Birbirini
küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar
ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?”