Tevfîk el-Hakîm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tevfîk el-Hakîm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2025 Cuma

Şark'ın Serçesi üzerinden Doğu tahlili

Tevfik el-Hakim’in Şark’ın Serçesi romanı Ketebe Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Roman, Muhsin adındaki karakterin aşkı ve acısı üzerine kurgulansa da barındırdığı derin tahliller açısından kütlesine nazaran oldukça dolu, ağır bir eser.

Muhsin, Doğulu bir gençtir. Okumak için geldiği Avrupa’da, Batılı bir kıza aşık olmuştur. İkisinin ilişkisi aslında yazarın Doğu ile Batı’yı tahlilidir, ele almasıdır, karşılaştırmasıdır. Nitekim Rus işçi Mösyö İvan üzerinden yazarın bu çabası açık edilir de. Rus işçi sanki dışarıdan bir gözdür ve Doğu ile Batı’yı kıyaslamaktadır. İşçinin Batı’nın çöküşü üzerine tespitleri ve kurtuluşun Doğu’ya dönmekte olduğunu söylemesi manidardır ve şu tespit harikadır: Doğu, kaynaktır.

Okuyucuya başta Muhsin’in hareketleri, dünyası gerçek dışı gelebilir. Muhsin aşkı abartıyor gibi görünebilir. Muhsin yavaştır, duygusuna karşı hürmetlidir, her anın anlamını derin bir şekilde idrak etmeye ve sevdiği kadına dair her ayrıntıda aşkın en ulvi makamlarını hissetmeye gayret göstermektedir. Öyle ki günlerce hiçbir şey yapmaz, Suize’nin çalıştığı bankonun karşısındaki kafeye oturur ve bütün gün, her gün onu izler.

Sayfalar ilerledikçe karakterlerin Doğu ile Batı’yı temsil ettiğini görürüz. Muhsin, Doğulu olduğu için yavaştır. Acelesi yoktur, anı kaçırmak istemez, hayatın içindeki güzellikler onunla ilgilenmeye değerdir, aşk kutsaldır, aşka ve güzele hürmet gerekir. Muhsin ötekinde var olmayı başarmıştır, benliğini terk etmiş ve bir ötekiyle hayata tutunmuştur, ötekinin öncelenmesi Batı kültüründe yoktur.

Nitekim Suize tam tersidir de. Suize ise hayatının merkezine kendini almıştır, benliği her şeyin önündedir, kendisi için bir başkasını kırmak veya kullanmak yanlış bir şey değildir veya da abartılacak bir durum değildir. Aşkta da herhangi bir duyguda da sadece kendi hissettiği sürece ve hissettiği şekilde önem vardır. Nitekim Muhsin’in ilk kaldığı pansiyonun sahibi Batılı arkadaşının Muhsin’e sürekli gülmesi, aceleci olması ve aşkı basit görmesi de yine Batılı kimliğinden dolayıdır.

Rus işçi ise aradadır. İnancı bulamamış, yerini bulamamıştır. Nihayetinde Doğu’ya gitmesi gerektiğini fark etmiştir ama geç kalmıştır. Hastalığı izin vermemiş, onu ölüm karşılamıştır. Rus işçi entelektüeldir, hayatı kitaplarla iç içedir. O nedenle Batı’yı iyi tahlil edebilmektedir. Muhsin onun tavrından etkilenmiştir ama onun Doğu hayali Muhsin’i üzmektedir çünkü Doğu, Rus dostunun sandığı gibi değildir. Muhsin’in ağzıyla, Batı, Doğu’yu da bozmuştur.

Aşk hikayesi etrafında dönen roman bu yönüyle oldukça politik, serttir. Şu alıntıya bakalım ve yazıyı Muhsin’in acı tahlilleriyle sonlandıralım: “Doğulular, muhtelif uyruklardan turistlerin elbiselerini çalıp da çıktıkları ağaç tepelerinde onları giyerek sahiplerinin hareketlerini taklit eden maymunlara benziyor! Okuma yazmanın temel öğretimle verilmesi, seçme ve seçilme hakkı, diğer Avrupai fikirler, günümüzde Doğu’da da değişmez ilkeler haline gelmiş bulunuyor. Doğulular bunlara, iman esaslarına inandıkları kadar, hatta daha fazla inanıyor! Bugün bir Doğuluyu kendi dininin bozuk olduğuna ikna edebilirsiniz. Ancak Sanayi Devrimi’nin, insanlığı helake götüren ‘şeytan tekeri’ olduğuna ikna etmeniz hiç de kolay olmayacaktır!

Yasin Taçar
x.com/yasindediler