Jurek Becker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jurek Becker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Nisan 2020 Pazartesi

Yazarlık endişeleri, yazarlık korkuları

İçinde yaşadığımız bu günler, keskin bir virajda olduğumuzu idrak etmemizi sağlar mı bilinmez... Okura sunulan Dikkat Yazar Var adlı demir leblebi eserle tanışmamız korona günlerine tevafuk etti. Bu tevafuktan mülhem yazar Jurek Becker’in, yıllar evvelinden işaret ettiği ve bugün içinde olduğumuz travmanın sebebi olarak gösterdiği insan dramı ile başlayalım: “Bizden sonra kimsenin gelmeyeceğini düşünmek”!

Kitap, global olarak da marka olmuş Alman yazarların okuyucu ile buluşma üssü olan Goethe Üniversitesi’ndeki üç konuşmadan derlenmekte. Birçok marka yazarı konuk eden kürsü, Çağdaş Alman edebiyatının canının yongası Frankfurt Dersleri’nde bu kez Jurek Becker’i ağırlamakta. 1989 yılında gerçekleşen işte bu konuşmalar, felsefe çevirilerinin filozof çevirmeni Ahmet Sarı ve Şehbander Çoraklı tarafından bir kez daha Türkçeye kazandırıldı. Ketebe Yayınları’nın Ex-libris serisi olarak başlattığı kitaplardan biri olarak masamıza ve hayatımıza lütfetti.

Becker, 1937’de Polonya’da doğar ve çocukluğu toplama kamplarında geçer. Liseden sonra felsefe eğitimi görür ki bu meselelere evrensel yaklaşmaktaki becerisini açıklamaktadır. 1960’tan 1977’ye kadar Doğu Berlin’de serbest yazar olarak yaşar. Birkaç farklı ülke üniversitesinde fahri profesörlük yaparak geçirdiği yılların ardından 1989’da Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde şiir dalında doçentlik alır.

Dikkat Yazar Var, edebiyatın sadece okur için olan gerçek veya olası sonuçlarından değil yazar için de olası sonuçlarından bahseder. Yazarın karşılaştığı ve toplumun kendisine dikte ettiği sansürü yazarken hem etkileyici hem de çoğumuzun üzerine düşündüğü yazarlık endişelerinden bahseder. Ben hürriyet yazıyorum kendi gökyüzümden ama senin gökyüzünde kuşlar parmaklıklar ardındaysa retorik bir saçmalıktan başka ne kalır ki aklında... Bu endişelerle yazdıklarının aslında sadece kendi evreninde anlamlı kalabildiği korkusunu, hangi yazar edinmedi ki? Ya da hangi gerçek yazar edinmedi ki?

Kuralları zedeleyen; dili, içerisinde ne var acaba diye hunharca hırpalayan yazarlardan çok hoşlanan Becker, bir marangoza insanın duyduğu ihtiyacın efektif olarak yazara duyulmamasının altındaki sebebi, yazarların yazma sebeplerinin kişiselliğine de bağlıyor. Haklı olması üzerinde daha yüksek bir oranla ihtimal verirsek, hoşa gitmek veya farklı olmaktan daha fazla derinliği olanlar bugün edebiyatta Dostoyevski oldular. Becker bu kaliteyi, “söyleyecekleri olmak”, söylemeden ölmek istememek üzerine toparlıyor denilebilir.

Yine de anlatısında buram buram endişe okunur. Getto’dan çıkan korkunun, hayatı boyunca, Frankfurt Dersleri’nin konuşmacısı olduğunda dahi peşini bırakmadığının hissedildiğini üzülerek de olsa söylemek zorundayız. Bu yüzden Becker’in bu üç metni, yukarıda bahsettiğimiz bütün içerikleri taşısa da Nazi Almanyası’nda yaşanan dehşetin ve acının hikâyesini farklı bir boyutta anlatır satır aralarında. O dönem, Becker’in kendi tabiriyle aşağılanarak yaşamak veya aşağılanarak ölmek arasında seçim yapma özgürlüğünden başka özgürlük barındırmamıştır.

Mavi Çınar
the.blue.gaia@gmail.com