Bekirağa Bölüğünden Türkistana: Enver Paşa'nın Yaveri Muhiddin Bey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bekirağa Bölüğünden Türkistana: Enver Paşa'nın Yaveri Muhiddin Bey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mart 2020 Perşembe

Enver Paşa, Türkistan ve mücadele anıları

Enver Paşa’nın Türkistan mücadelesi sırasında yaverliğini yapmış olan Bartınlı Muhiddin Bey’in hatıraları 2011 yılında Paraf Yayınları tarafından meraklılarına sunuldu. Kitabı hem hatırat hem seyahat hem de tarih kitabı olarak okuyabiliriz.

Kitapta Enver Paşa’nın Türkistan’da başarı elde etmesinin mümkün olup olmadığı tarihsel ciddiyetle ve sorgulayıcı bir zeminde sürdürülüyor. Muhiddin Bey’in en nihayetinde vardığı sonuç ise başarılı olmanın mümkün olmadığı yönünde. Bunu ise yazar şu şekilde gerekçelendiriyor:

Türkistan’da milliyet şuuru neredeyse hiç yoktur. Çarlık Rusya’sı yerli ahaliye herhangi bir müdahale ve baskıda bulunmamak suretiyle onların uyuşukluklarını sürdürmelerini amaçlıyordu. Ayrıca Müslümanlık ferdî uygulamalarda canlılık gösterse de toplum, yalan, talan ve yağma ile geçimini sürdürmede bir beis görmüyordu. Hülasa, bu bölgede Türkçülük ve İslamcılık siyaseti üzerinden yürütülecek bir politikadan beklenen verim alınamayacaktı.

Yazar, harekâtın başarısız olma nedenlerine ilişkin olarak Zeki Velidi Togan’ın gerekçelerine de kısaca değinir. Togan’a göre en temel sebep, Enver Paşa’nın 1,5 ay esir tutulmuş olmasıdır.

Eserde Enver Paşa’nın Türkistan harekâtına ilişkin bir düzlem oluşturulup girizgâh yapıldıktan sonra, Azerbaycan ve Türkistan’da Enver Paşa’ya hasredilen marş, türkü ve şehadetine yazılan ağıtları içeren bir kısım yer alıyor. Bu bölüm kültürel anlamda derli toplu bir içeriği okura sunması hasebiyle son derece dikkate değer duruyor. Bartınlı bir ihtiyat zabiti (yedek subay, asteğmen) olan Muhiddin Bey, tutuklu kaldığı Bekirağa Bölüğü’nden kaçıp Türkistan seferine Enver Paşa’nın yaveri olarak iştirak eder. Daha sonra Enver Paşa özel temsilci olarak Muhiddin Bey’i Afganistan’a gönderir, Enver Paşa’nın şehadet haberini de bu görevi ifa ettiği sırada orada alır. Eseri kıymetli yapan hususiyetlerden biri tarihi birinci elden ve vesikalarla ele alıp aydınlatıyor oluşudur. Her ne kadar hatıratlarda objektif bakış açısından uzaklaşıldığı yönünde eleştiriler çoğu zaman yapılıyor olsa da Muhiddin Bey’in hatıratında ifade ettiği hadiselerin tarihsel gerçeklikle örtüşen yanları daha ağır basar. Sözgelimi Enver Paşa’nın Batum’a gelişi üzerine, Anadolu’ya geçip iktidarı eline geçirme niyeti taşıdığına dair söylentilere dönemin dergilerinde yayımlanan tekzibname niteliğindeki metinlerden istifade ederek mukabele ve muhalefet eder. Dolayısıyla vesikalara dayalı, tarihsel ciddiyetten sapmayan bir hatırat var karşımızda. Enver Paşa ve arkadaşlarının vatanperverliklerine gölge düşürecek art niyetli söylemlere reddiye mahiyetindeki metinler, Berlin’de çıkan Liva-ül İslâm mecmuasından iktibas edilmiştir. Hatırat, ilgilisine bir kaynağı da işaret ettiğinden alaka uyandırabilecek nitelikte duruyor. Kronolojik sıra takip edilerek aktarılan ve kurguya yaslanmayan metin, Enver Paşa’nın Türkistan mücadelesini tek solukta okuma imkânı da sağlıyor okurlara.

Hatıratta ayrıca Enver Paşa’nın dönemin gazetelerinden Öğüd’de yazdığı mektuba da yer açılması, Paşa’nın gündeme dair tavrını ve genel anlamda siyasi fikriyatını ele vermesi adına son derece kıymetli:

Bizim istediğimiz halkın kendi kendisini idaresine, halkın hâkimiyetine gitmemizdir” diyen Enver Paşa’nın millet iradesine dayanan bir siyasi modele meylini bizzat onun ağzından da duymuş oluyoruz.

Enver Paşa’nın “Biz komünist değiliz. Fakat herhalde halkı mezara götüremeyeceği zenginlik hırsına sevk edecek aşırı kazanç aleyhindeyiz ve aynı zamanda geri bırakacağı evladını tembelliğe sevkten başka bir şeye yaramayan mal yığmak hevesine mani’ olacak ve çalışanların yaşadıkça rahat yaşamalarını temin edecek usullerin vaz’ı (konulması) taraftarıyız.” dediğini de yine bu mektup vesilesiyle keşfediyoruz. Paşa’nın toplumsal çapta ileri sürdüğü ekonomik yaklaşımlarının izlerini görmek esasında epey alaka uyandırıyor.

Anı yazılarına özgü bir hususiyet olarak burada da hatırat sahibinin şahsi izlenimlerine tanık oluyoruz. 1921 sonbaharında Hazar Denizi’nden geçtikleri esnada süt liman bir su yüzeyi oluştuğunu belirten yaver Muhiddin Bey, Enver Paşa’nın günlük hayatının bu yolculuk sırasında da intizamını kaybetmediğini ve okumalarını sürdürdüğünü bir anekdot olarak aktarıyor.

Hatıratta kullanılan üslup sayesinde okur, tarihsel olanın yoğunluğu altında ezilmekten de kurtuluyor. Sözgelimi, seyahat sırasında misafir edildikleri evlerde kendilerini ağırlayanların ikramlarından da bahis açılıyor. Abdurrahman İşabaşı’nın evinde yeni kesilmiş koyun eti, pilav yanında o bölgenin özelliğini yansıtan bir tabak ilave edildiğini belirten Muhiddin Bey, ayrıca kavunların çok tatlı olduğunu, iplere dizilmiş Şam fıstıklarından çerez verildiğini de ekliyor. Bu tür bir anlatı tekniğine başvurulması metnin seyahat yazısı niteliği kazanmasını da sağlıyor.

Hatırat Enver Paşa’nın elim şehadet hadisesinin anlatılması ile nihayetleniyor. Enver Paşa’nın Çegen’de bulunan türbesinin kutsal bir ziyaretgâha dönüştüğünden, her gün hatm-i şerif tilaveti yapıldığından ve Buharalılar tarafından türbede kurbanlar kesildiğinden de yine bu hatırat aracılığıyla haberdar oluyoruz.

Son sayfalarda ilaveten kendisine yer bulan, Enver Paşa’nın Liva-ül İslâm’da yayımladığı yazılar, Paşa’nın İngiliz siyasetine karşı İslam toplumlarını samimi bir dille kardeşliğe ve birlik olmaya çağırması adına işlevsel duruyor. İslam ailesini oluşturan unsurlar arasına İngilizler tarafından atılan nifak tohumlarına dikkat çeken Enver Paşa, İslam milletlerinin cehaletinden istifade ederek aralarındaki en kuvvetli rabıta olan din gerçeğini kırmanın hedeflendiğini apaçık biçimde beyan ediyor. Fakat Paşa tüm bu menfi gelişmelere rağmen ulemanın ve tahsil gören gençlerin varlığıyla İngiliz projelerinin bertaraf edileceği ümidini de her zaman taşıyor.

Remzi Köpüklü
twitter.com/remzikopuklu