Yusuf Atılgan’ın “Zebercet”ine dünya edebiyatından örnek vermek isteyecek olursak; Thomas Hardy’nin Jude Fawley’ini gösterebiliriz. Jude da tutunamayandır, yersiz yurtsuzdur, dünyanın kustuğu, kendi evinin dilini yitirmiş bir karakterdir Zebercet gibi. Ama bir farkla; Jude erdemli, akıllı ve inatçıdır. Sürekli gelişme ve öğrenme arzusu içerisinde kaderi üzerinde egemen olmaya çalışır. Kendisini yargılayan toplumla mücadelesi aslında yazgısıyla mücadelesidir. Ama kozmik kader ağlarını öyle bir örmüştür ki Jude tek kelimeyle sınıfının en bahtsız insanıdır. O ağdan kurtulmaya çalıştıkça daha çok dolanır. Kendini kendi içine hapseder.
“Doğanın amacı, doğanın kuralı varoluş nedeni, bize verdiği bir kaç içgüdüden ötürü sevinçli olmamızı mı buyuruyor? Uygarlığın kökünü kazımak istediği içgüdüler. Kader doğanın sözüne kanacak kadar budala olduğumuz için bizi böyle arkamızdan vurdu!”
İki karakter arasındaki en büyük fark ise; kaderleri karşısında takındıkları tutumdur. Zebercet bütün beklediklerini/beklentilerini zihninde öldürür. Sonunda “hepsinin canı cehenneme der” ve intihara karar verir. Belki de öteki insanlardan onu ayıran en büyük kahramanlığı payına düşen yazgıyı reddedip kendi hayatına kendisinin son vermesidir. İçine katılamadığı hayattan kendi kararıyla çeker gider. Oysa Jude bir idealin temsilcisi olarak yaşamanın olanaksızlığını bir türlü kabul etmek istemez ve kendi çocukları ona ayna tutar. Zaman Baba, anne ve babasının dünyaya karşı verdiği bu bitmek bilmeyen savaşı önce kardeşlerini sonra da kendini asarak sonlandırır. İntiharın nedeni açıktır: Bu dünyada onlara yer yoktur.Sizin de bu dünyada kendinize bir yer olmadığını düşündüğünüz, aidiyetsizlik boşluğuna düştüğünüz, hiç kimsenin sizi anlayamadığı bir yeryüzüne doğduğunuz hissiyatına kapıldığınız zamanlar oluyorsa; bu karakterleri ve hikâyelerini okuyunca hem kendinizle özdeşleştirecek hem de zaman zaman eminim kendinizi çok şanslı hissedeceksiniz.
Ahu Akkaya
twitter.com/diviniacomedia
